
Hüseyin Özalp
Erdoğan da İmamoğlu gibi yargılanabilir mi?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Başkanlığı dönemiyle ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma bilindiği gibi yarım kaldı.
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Şimdi yine hafızaları tazeleme zamanıdır. AKP ve Erdoğan’ın siyaset ve hukuk serüvenini yakından takip eden ve bu konuda kitaplar yazan bir gazeteci olarak bazı noktalara dikkat çekmek isterim.
Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı, 2001 yılının Aralık ayında, eski Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile dönemin başkanı Ali Müfit Gürtuna hakkında yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını içeren 46 klasörlük dosya hazırlayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.
Dosyayı inceleyen dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, görevsizlik kararı vererek bu konuda soruşturma yürütme yetkisinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda olduğunu belirterek dosyaları oraya gönderdi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Erdoğan ve Gürtuna hakkında soruşturma başlattı.
Erdoğan, 2002 yılının Mayıs ayında AKP Genel Başkanı olduğu sırada İBB Başkanlığı dönemindeki yolsuzluk iddiaları ile ilgili olarak yanında avukatı Hayati Yazıcı ile birlikte elini kolunu sallayarak gelip savcılığa ifade verdi.
İfadeyi soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcıları, Erol Canözkan, Rasim Işıkaltın ve Hüseyin Yıldız aldı. Suçlamalar, Ekrem İmamoğlu dosyaları ile neredeyse birebir örtüşüyor, fazlası var eksiği yok. 28 Şubat postmodern darbesinin etkisinin devam ettiği vesayet altındaki “eski Türkiye’de” savcıların aklına Erdoğan hakkında tutuklama talep etmek gelmedi. Dalga dalga operasyonlarla bütün belediye bürokratlarını tutuklayıp sanıktan delile gitmek de akıllarına gelmedi.
Bir buçuk saat süren ifadesinde iddiaların “iftira” olduğunu söyleyen Erdoğan AKP genel başkanlık koltuğuna döndü. İfade verdikten sonra gazetecilere şu açıklamayı yaptı:
“Bunların hepsi mesnedi olmayan, tamamıyla iftira ve isnat. Tabii bunları kabul etmek mümkün değil. Bunlar benim 4.5 yıllık Belediye Başkanlığı dönemimde aslı astarı olmayan iftiralardır. Kaldı ki o dönemde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin her yılının muntazaman teftişleri yapılırdı. Dönemimde herhangi bir şikâyet olmadığı halde, ayrıldıktan 2-2.5 sene sonra, AK Parti Genel Başkanı olarak bizle siyasette rekabet edemeyenlerin ortaya attıkları çirkin iftiralardır ve çelmeleme olaylarıdır."
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Erdoğan hakkında yürüttüğü yolsuzluk ve usulsüzlük soruşturması, AKP iktidar olana kadar sürüncemede kaldı. 2003 yılında Erdoğan’ın siyasi yasağı kalkıp milletvekili olunca dokunulmazlık nedeniyle hakkında fezleke düzenlenerek Meclis’e gönderildi.
Erdoğan hakkında düzenlenen fezlekelerden ikisi İBB Başkanlığı dönemine ait, “görevi kötüye kullanma, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçlamalarını içeriyordu.
Erdoğan’ın dokunulmazlık dosyaları, Cumhurbaşkanı oluncaya kadar TBMM’de bekletildi. Cumhurbaşkanı olduktan sonra dosyalar sümenaltı edildi. Dönemin CHP Milletvekili Atilla Kart, dokunulmazlık dosyalarının akıbetini defalarca dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’na sormasına rağmen yazılı soru önergeleri her seferinde yanıtsız bırakıldı. Atilla Kart, Erdoğan hakkındaki üç fezlekenin devlet eliyle ortadan kaldırılmak ve yok edilmek istendiğini belirtmişti.
Erdoğan’ın hakkında hazırlanan fezlekelerin devlet eliyle yok edilme süreci yaşanmasının nedenlerini irdeleyelim şimdi.
Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da Atilla Kart, hakkındaki dokunulmazlığın kaldırılması fezlekelerinin akıbetini ısrarla takip etti. Sonunda dosyanın önce Başbakanlığa, oradan da Adalet Bakanlığı’na gönderildiği ortaya çıktı.
TBMM Başkanı Köksal Toptan, Refah Partisi’nin kayıp trilyon davasıyla ilgili Gül hakkında Meclis’te bulunan fezlekeyi, milletvekilliği sona erdiği için hükümete göndermişti. Adalet Bakanlığı dosyayı, olması gerektiği gibi 9 Mayıs 2008 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.
Ankara Cumhuriyet Savcısı Kürşat Kayral, 2 Haziran 2008 tarihinde Abdullah Gül hakkında kovuşturmaya gerek olmadığı kararını verdi. Kayral, kararını uzun bir gerekçeye dayandırdı, Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanının vatana ihanet suçundan yargılanabileceğini vurguladı. Demokratik rejimlerde devlet başkanının dokunulmazlığının kabul gören bir imtiyaz şeklinde oluştuğunu belirtti.
Savcılığın takipsizlik kararına eski Yargıtay üyelerinden Cahit Nalbantoğlu itiraz etti. Savcılık dosyayı, itirazı inceleyecek olan dönemin Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz’a gönderdi.
Osman Kaçmaz, 14 Ağustos 2008 tarihinde dosyayı “suçtan zarar gören taraf” olan Maliye Bakanlığı’na göndererek şikayetçi olup olmadıklarını sordu. Zira kayıp trilyon davası ile ilgili dosyayı hazırlayan Maliye Bakanlığı’ydı.
AKP hükümetine bağlı Maliye Bakanlığı dosya ile ilgili hiçbir işlem yapmayarak takipsizlik kararına itirazda bulunmadı. Osman Kaçmaz, 15 Mayıs 2019 tarihinde dosyayı karara bağladı.
Kararda, Cahit Nalbantoğlu’nun suçtan zarar gören taraf olup olmadığı dolayısıyla takipsizlik kararına itiraz hakkının bulunup bulunmadığı irdelendi. Osman Kaçmaz, Nalbantoğlu’nun doğrudan olmasa da vatandaş olarak “suçtan zarar gören” olduğu kararına vardı, savcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararını kaldırdı.
Abdullah Gül daha önce kayıp trilyon davasından yargılanmak istediğini açıklamıştı. Ancak Osman Kaçmaz’ın bu kararına hem Gül hem AKP’liler büyük tepki gösterdi. Oysa yargılansaydı büyük ihtimalle hakkında dava açılan diğer Refah Partisi genel başkan yardımcıları gibi Gül de beraat edecekti.
Yargıtay, Osman Kaçmaz’ın Abdullah Gül’ün kayıp trilyon davasından yargılanması kararını esasa girmeden, usulden kaldırdı. Yargıtay bu kararını, Cahit Nalbantoğlu’nun “suçtan zarar gören olmadığı” gerekçesine dayandırdı. Yani Maliye Bakanlığı’nın itirazı olsaydı, Yargıtay kararı farklı şekillenebilirdi.
Peki Osman Kaçmaz’ın kararı neden büyük gürültü kopardı? Neden adeta bu tür kararlar verebilecek yargı mensuplarına gözdağı verecek uygulamalara gidildi? Neden Osman Kaçmaz hakkında onlarca suçlama oluşturularak Yargıtay’da yargılandı? Kaçmaz’ın kendi deyimiyle, neden linç edildi?
Çünkü Anayasa Mahkemesi, AKP hakkında açılan kapatma davasını görüşürken önemli bir karar vermişti. Kapatma davasının iddianamesinde, Abdullah Gül’ün laikliğe aykırı beyanlarına ilişkin deliller bulunuyordu. AKP savunmasında, Gül Cumhurbaşkanı olduğu için yargılanamayacağı iddiasında bulunuyordu.
Ancak Anayasa Mahkemesi, cumhurbaşkanının önceki dönemdeki eylemlerinden sorumlu olacağını hükme bağladı. Yani Cumhurbaşkanının dokunulmazının sadece göreviyle ilgili konularda olduğuna hükmetti.
Anayasa Mahkemesi, Abdullah Gül yönünden de iddianameyi kabul etti ve kapatma davasında Abdullah Gül de laikliğe aykırı eylemleri nedeniyle hakkında siyasi yasak istenmesi yönünden yargılamaya dahil edildi.
Anayasa Mahkemesi, AKP’nin irtica odağı haline geldiğini karara bağladı ancak kapatma kararı yerine hazine yardımını kesme cezası verdi. Dolayısıyla Abdullah Gül hakkında da siyasi yasak uygulamadı.
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında düzenlenen dokunulmazlığın kaldırılması fezlekelerin akıbetini bu yüzden bilmiyoruz. AKP, Gül’ün yargılanması konusunda işte bu yüzden kıyameti kopardı. Yani Gül ile ilgili yaşanan sürecin Erdoğan ile ilgili de yaşanmaması için…
Şu bir gerçek ki devletin hiçbir dosyası yok olmaz.
En fazla işlem yapılmadan bir kurumun arşivinde bekletilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili rüşvet, kalpazanlık, ihaleye fesat karıştırma, suç için örgüt kurma gibi konuları içeren dokunulmazlık fezlekelerinin muhatabı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’dir. Yani hukuken söyleyecek olursak suçtan zarar gören İstanbul Büyükşehir Belediyesi’dir.
Bu dokunulmazlık dosyaları şimdi nerede? Gül Cumhurbaşkanı olduğunda savcılığa geri gönderilen dosyalar Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğunda neden savcılığa gönderilmedi? Hangi işlemler yapıldı, işlem yapılmadıysa neden?
Erdoğan bu dosyalardan yargılanabilir mi?
Anayasa Mahkemesi kararı ve daha önceki yargı uygulamaları ortadadır.
Bu soruların yanıtı, işin muhatabı olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın adli mercilere yapacağı başvuru ile belli olacaktır.
Son bir not daha.
Erdoğan hakkındaki üç dokunulmazlığın kaldırılması fezlekesinden ikisinin yolsuzluk ve usulsüzlük olduğunu belirtmiştik. Üçüncü fezlekeyi merak eden olursa, onun konusu ise Abdullah Öcalan’a hitap tarzı ve şehitlere hakaret edildiği iddiasıdır.
@husozalp
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.