Atatürk’e hakaret eden Yunan şarkıcı bunu biliyor mu?

Hatırlayalım, 17 Temmuz akşamı, İzmir’in Çeşme ilçesinde Türk Eğitim Vakfı’nın düzenlediği etkinliğe davetli olan Yunan şarkıcı Despina Vandi, bayrak ve Atatürk posteri krizi yaratarak sahneye çıkmadı.

Yunan basınına göre şarkıcı, olayın ardından yaptığı açıklamada, “Türk bayrağı ve Kemal Atatürk posterleriyle dolu bir etkinlikte herhangi bir Yunan sanatçının sahne alması tarihi hafızaya hakaret olurdu. Hele ki Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinin 50. yıldönümünde” dedi.

Bir başka haberde ise Vandi’nin, poster tartışmaları üzerine “Benim için Kemal Atatürk, Yunanların katilidir” diyerek konserini iptal ettiği belirtildi.

Atatürk’e katil diyebilen Yunan şarkıcıya verilecek birçok yanıt var.

Ama ben, ülkemizde bile pek bilinmeyen, Yunanistan’ın kolay unuttuğu bir olayı öncelikle Despina Vandi ile paylaşmak istiyorum.

İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın müttefiki olan İtalya önce Arnavutluk, ardından da 28 Ekim 1940’da Yunanistan’ı işgale başladı.

Almanlar ise Yunanların direnişi kırmak için İtalyanlara yardım amacıyla bir diğer müttefik Bulgaristan ile birlikte Yunanistan’ı kuşattı.

İşte bu gelişmenin ardından 1941 yılı haziran başında Yunan direnişi durdu.

Savaşa katılmayan ve tarafsızlığı seçen Türkiye, ülkelerinden kaçmak zorunda kalan Yunanlar için en yakın güvenli alandı.
Dağlarda, adalarda ve Batı Trakya’da barınamayacaklarını anlayan Yunan direnişçilerin bir bölümü Anadolu’ya geçme kararı aldı. 

Ülkelerini terk etmek zorunda kalan Yunanlar arasında, yaşanan büyük açlık nedeniyle gelen siviller, Mısır’da kurulan sürgün hükümetine katılmak isteyen askerler ve ana karadan adalara kaçan direnişçiler vardı.

Evet, Yunanlar 20 yıl önce işgal ettikleri Anadolu’ya, “Küçük Asya Felaketi” olarak adlandırdıkları bozgunu yaşadıkları topraklara, şimdi hayatlarını kurtarmak için gitmek zorunda kalmışlardı.
Sayıları 30 bini bulan Yunan sığınmacıların bir bölümü Mısır’daki sürgün hükümetine katılmak için gitti.

Gelenlerden yine bir bölümü de Yunanistan’da yeniden örgütlenme çalışmalarına başlayan direniş hareketine katılmak için ülkelerine döndü.

Ama kalanlara ise Anadolu insanı sahip çıktı, misafir etti.

Kimi Yunanları, mübadele ile Türkiye’ye gelip İzmir ve çevre ilçelere yerleştirilen Türkler ağırladı.

Özellikle Alaçatı, Çeşme, Foça, Urla ve daha kuzeyde Ayvalık’taki mübadil Türkler evlerini ve sofralarını yaklaşık 4 yıl Yunan misafirleri ile paylaştılar.

Yunan Komünist Partisi’nin önde gelen yöneticilerinden Alexis Papulyas, sürgün hükümeti ile görüşmelerde bulunmak Mayıs 1942’de üzere gittiği Mısır’dan dönüşte İzmir’e de uğrayarak bir süre kalmıştır.

Çünkü burada Türkiye’ye sığınan akrabaları da vardır.

Onları ve birçok Yunan’ı ziyaret eden Papulyas, gördükleri karşısında şaşkınlığını gizleyememiştir.

Partisine Ocak 1942’de sunduğu raporda ve savaş sonrasında 1951’de yayınlanan hatırlarında gözlemlerini aktaran Alexis Papulyas çarpıcı ifadeler kullanmıştır.

“Çok değil 20 yıl önce İngiliz ve Fransızların desteğine güvenerek, topraklarını işgal ettiğimiz, evlerini yaktığımız Türkler, hepimizi utandırdılar” değerlendirmesini yapan Papulyas, “Türkler, zorda kalan Yunanlara evini, sofrasını, yüreğini açmış. Yunanlar burada komşularının koruması altında. Bir kez daha anlaşılıyor ki, 400 yıl birlikte yaşadığımız Türkler ile düşman olunmaz, olmamalıyız” demektedir.

İkinci Dünya Savaşı’nın en hareketli günlerinde İzmir’e gelen İtalyan gazeteci Alberto Zanotti de Türkiye’ye sığınan Yunanlar konusundaki izlenimlerini La Stampa gazetesinde Haziran 1943 tarihinde paylaşmıştır.

“Yunanlar, böyle bir komşuya sahip oldukları için çok şanslılar” ifadelerini kullanan Zanotti’ye göre, Türkler unutulmaması gereken bir misafirperverlik yapıyorlardı.

“Türklerin zorda kalmış Yunanları evlerine almaları tam bir insanlık örneğidir” diyen Alberto Zanotti şöyle devam ediyordu: “Bu savaş milyonlarca Avrupalının ölmesine, yaralanmasına, evsiz ve aç kalmasına yol açtı. Savaştan kaçanların çoğunluğu sığınabilecekleri bir ülke bulamadı. Ama Yunanlar şanslıydı. Türkler, Yunan komşularına evlerini sonuna kadar açtılar. Bölgede gördüğüm Yunanlar, 1923’te Yunanistan nüfus değişimi ile gelmiş birçok Türk ailenin misafiri olmuş.”

Aynı dönemde İzmir’e, Vatikan’dan gelen Katolik Kilisesi yardım Komitesi’nden rahibe Madia Berlanga da Türkiye’ye sığınmış Yunanlara yönelik misafirperverlikten çok etkilenmiştir.

Yaklaşık 1 ay boyunca Efes Meryem Ana’da kalan rahibe Berlanga, Vatikan arşivlerinde bulunan T.S.W 1725 Gr.ref 1943 kodlu bir dizi belgede, Alaçatı, Foça, Çeşme, Urla ve Trakya’da, Keşan-İpsala-Uzunköprü’de ziyaret ettiği Hristiyanların (Yunanları) durumunu anlatmıştır.

Madia Berlanga, Türkiye’ye sığınmış Yunanların iyi durumda olduklarını vurguladıktan sonra, “Müslüman Türkler, Almanlardan kaçan Hristiyan komşularını sadece ülkelerine değil evlerine de almışlar. Avrupa’nın her yanını savaş kasıp kavururken, Yunanlar, Türklerin sağladığı olanaklarla iyi bir hayat sürüyorlar. Konuştuğum Türkler, misafirleri için Katolik Kilisesi Yardım Komitesi’nin herhangi bir girişimde bulunmasına gerek olmadığını söylüyor. Yunanlar da Türkleri doğrulayan sözler ediyor. Savaş bittiğinde, Hristiyanlar Yunanistan’a döndüğünde, Türklerin bu muhteşem davranışını unutmamalarını umuyorum” demektedir.

Rahibe Berlanga bugün yaşasaydı, şu son cümlesinin ne denli anlamsız kaldığını görür ve üzülürdü.

Atatürk’e iftira edebilecek cesareti cehaletinden alan Yunan şarkıcı Despina Vandi’den bu yazıdaki olayları bilmesini beklemiyoruz.

Vandi’ye hatırlatalım, Yunan katili dediği Mustafa Kemal Atatürk, Yunanistan Başbakanı Venizelos tarafından 1934 yılında Nobel Barış Ödülüne aday gösterilmişti.

Yani Despina’nın katil dediği Atatürk’ü, onunla savaşmış ülkenin Başbakanı 90 yıl önce barışçı ilan etmiş.

Zavallı Despina’nın böylesi önemli bir olaydan haberi var mıydı?

Ama Yunan şarkıcıyı konuşurken bir başka gerçeği de anımsatalım.

Türkiye’de yaşayan, bu ülkenin vatandaşı olan kimi dinci ve etnikçi çevreler de Atatürk’e her türlü hakareti ediyor, iftirayı atıyor, heykellerine saldırıyor.

Bazıları da ‘Keşke Yunan kazansaydı’ diyebiliyor.

Kısacası cehalet ve ön yargı her şeyi söyletir ve her şeyi yaptırır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.