İdris Akyüz
Yargı kararıyla zaman yolculuğu!
Öğleden sonra haber sitelerine düşen manşet ilgi çekiciydi;
“Ekrem İmamoğlu’na 2430 yıl hapis cezası istendi.”
Ben, ortalama ömrü 70 olarak hesap edip üzerine ekledim ve 2.500 olarak yuvarladım. Ve bir an düşündüm... Acaba uyuya mı kaldım da rüyamda “buhar çağın”a geçip ömürlerin uzadığını gördüm. Yoksa adalet sistemi “ölümsüzlük departmanı” mı açtı?
Hesap basit:
Dünya 4,5 milyar yaşında.
İnsanlık 3,5 milyon yıldır yeryüzünde.
Uygarlık tarihi 10 bin yıl...
Ve İmamoğlu’na istenen ceza uygarlık tarihinin dörtte biri!
Yani adama resmen “medeniyetin %25’ine denk gelen hapis” cezası isteniyor..
Bu artık ceza değil, “arkeolojik proje” olsa gerek. Muhtemelen şöyle düşünülmüş olabilir;
“Ne olur ne olmaz, belki ölümsüz çıkar bu adam, tedbirimizi alalım.”
Hukukta yeni kavram: ‘İleriye dönük caydırıcılık’ Yani torunlarının torunları bile belediye seçimine girmeye korkacak.
***
“2500 Yıl Sonra Duruşma”
Hayal edin… Tabi hayaliniz oralara varabilirse… Yıl 4525...
İnsanlık Mars’a taşınmış. Dünyada sadece kediler, hamam böcekleri ve Türkiye Adalet Sistemi kalmış. Bir robot hâkim, Wi-Fi ile bağlandığı Yargıtay 8500’den karar okuyor:
“Sanığın 2023 yılında söylediği ‘ahmak’ kelimesi hâlâ toplum huzurunu tehdit etmektedir.”
İmamoğlu hologram hâlinde, saçları hâlâ düzgün tabii, çünkü 2500 yıldır kuaför sponsoru var. Savcı dosyayı açıyor: “Sayın hâkim, hâlâ suç unsuru var. Çünkü bizde zaman aşımı, evrenin sonuyla sınırlıdır.”
Ve mahkeme salonunda hâlâ o meşhur replik yankılanıyor:
“Efendim, bu ceza biraz fazla değil mi?”
Hâkim cevap veriyor:
“Adalet mülkün temelidir, ama bizimki gökdelendir!”
***
2500 yıl hapis demek, şu demek:
İmamoğlu’nun torununun torununun torunu da sabah işe giderken hâlâ “dedemin davası var” diye haber dinleyecek. Yani “İstanbul trafiği çözülmedi” başlığıyla birlikte “İmamoğlu davası yeniden görüldü” haberi yan yana gazete sayfalarında yerini alacak.
Belki de o zamana kadar İstanbul’un altına metro değil, lav yolculuğu yapılacak. Ama dava hâlâ yerinde… Bir duruşma ertelemesi, bir bilirkişi raporu, bir “görev yönünden reddi”. Zaten bizde adalet, zamanla yarışmaz. Adalet zamanı “bekletir”.
***
“Bu Ceza Niye 2500 Yıl?”
Ben düşündüm, neden 2500 yıl? 2000 az mı geldi? 3000 fazla mı olurdu? Yoksa “yuvarlak sayılar itici” diye mi? Belki de cezayı yazan memur, kalem elindeyken çay döktü, 25 yazacaktı, sıfırlar kaydı. Belli olmaz, bizde evraklarda öyle mucizeler olur ki, İsa bile dirilse tutanak tutulur.
Bu işin en ironik tarafı şu:
O cezayı isteyenler, o günü göremeyecek. Ama ceza hâlâ orada olacak.
Tıpkı Nemrut Dağı gibi, Göbeklitepe gibi…Ve bir arkeolog kazı yaparken diyecek ki;
“Hocam buradan bir mahkeme kararı çıktı, ‘İmamoğlu’ yazıyor üstünde. Milattan sonra 2024 tarihli!”
Yanındaki asistan soracak:
“Hocam, bu ceza neden bu kadar uzun?”
Arkeolog cevap verecek:
“O dönemde insanlar kısa yaşar, ama kin uzun sürerdi evladım.”
Ve 2500 yıl sonra, insanlık nereye giderse gitsin, adalet bir gün mutlaka yerini bulur.
Belki o gün mahkeme değil, tarih hüküm verir.Ve o hüküm çok kısa olur:
“Birileri gücüyle değil, halkın kalbiyle kazandı.”
***
Ha bir de küçük not…
2500 yıl hapis istiyorsan, önce o kadar adalet üretmen lazım.Yoksa bir gün gelir, tarih seni değil, mizahı haklı çıkarır. “2500 yıl hapis mi? Bari yanına bir de kahve makinesi koyun, adamın canı sıkılmasın! Zamanın efendisi olamadık, bari sanığın süresini uzatalım, değil mi?”
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.