
Hüseyin Özalp
Hayvansı!
Geçen haftanın gündeminden zihnimde en fazla yer eden “hayvansı” ifadesi oldu. Hayvansı sözcüğünü, kullanan ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack idi.
Memleketi Lübnan’da kendisine soru sormaya çalışan gazetecileri, “Hayvansı bir kaos olursa gideriz. Medeni olun” diye uyardı. Medeni davranın, nazik davranın diye uyarılarını sürdürerek “Çünkü bölgede yaşananların temel sorunu bu” dedi.
Farklı gerekçelerle de olsa Barrack’ın bölgenin temel sorununun havvansılık olduğu cümlesine katılıyorum. Öncelikle “hayvansı” sözcüğünün seçilmesinin tesadüfi olmadığını vurgulayayım.
Bu sözcük, Siyonist literatürün temel taşlarından biridir. Yahudi olmayanlar için kullanılan bir sözcüktür. İbranice karşılığı goy’dur, çoğulu yani toplum ve kavimler için kullanım şekli ise goyim’dir. Akıl almaz derecede şizofrenik ırkçı bir kavramdır.
Aynı kavramı Hamas saldırılarına cevap olarak karşı saldırı başlatan İsrail Savunma Bakanı Gallant da 2003 yılının sonlarında kullandı. Gallant, “Hayvansı insanlarla savaşıyoruz ve ona göre davranıyoruz” demişti.
Sadece goy ve goyim kelimelerinin anlamı ve mantığı bile Filistin’de yaşanan katliam ve soykırımı açıklamaya yeter. Kısacası, Ordadoğu’daki sorunun temeli, goy, goyim anlayışıdır.
Bu çarpık ve sapık inanca göre Yahudiler insandır, Yahudi olmayanların tümünü ifade eden goy ve goyim ise insan ve hayvan arasında bir türdür. Bu sözcüklerin tam karşılığı “hayvansı” olabilir. Bir goy’u öldürmek vahşi bir hayvanı öldürmek gibidir. Yahudi inanışına göre Tanrı, diğerlerini yani goy ve goyimi, Yahudiler hayvanların hizmetlerini kullanmak zorunda kalmasın diye insan biçiminde yaratmıştır. Mesih geldiğinde her Yahudi’nin 2 bin 800 kölesi olacaktır. Diğer ulusların bütün mal ve varlıkları ve dünya nimetleri Yahudilere aittir. Goy ile evlenilmez, içtiği bardaktan içilmez, yediği kaptan yenilmez.
Bu liste uzatılabilir. Eskiden gizlenen bu inançlar, Siyonizm’in devletleşmesiyle birlikte açıktan ifade edilmektedir.
Filistin’de yaşanan trajedinin gerçek nedeni budur. Yarın başka bir ülkede yaşanmayacağının hiçbir garantisi yoktur.
Evanjelist Hristiyanlar veya bizim Ilımlı İslamcılarımız gibi Evanjelist Müslüman olmanız, bu sonucu değiştirmez.
Sonuçta Tom Barrack da patronu Donald Trump da goy’dur.
Kimse kendini aynı Tanrıya inanıyoruz diye avutmasın. Zira Yahudi inanışında tek ve gerçek Tanrı, İsrail’in Tanrısı’dır. O sadece Yahudilerin tanrısıdır.
İsa’yı Rab seviyesine yükselten Hristiyanların ve bütün diğer dinlerin tanrısı sahtedir. Yahudiler İsa’yı bir uyarıcı, bir peygamber olarak bile kabul etmemişlerdir. Umudunu Armegedon yani kıyamet savaşı ile İsa Mesih’in dönmesine bağlayan Evanjelistlerin tersine Yahudiler nezdinde İsa’nın çıkabileceği makam çarmıhtan daha yukarısı değildir.
Siyonizm’e biat edenleri bekleyen tek mutluluk, efendilerine hizmet ederek onu memnun eden kölenin duyabileceği hazdır.
Arapların bu soykırımı sessizce izlemesine şaşırmak gereksiz. Çünkü onlar da tıpkı Yahudiler gibi kendilerine “kavm-i necip” diyerek üstün bir ırk oldukları zannına sahiptir. Emevi döneminde Türkler başta olmak üzere İslam’a giren diğer uluslar uzun süre Müslüman kabul edilmemiş ve köle olarak muamele görmüşlerdir. Ümmet ideolojisini anlamsız kılan en büyük etkenlerden biri budur.
Şimdi geçmiş yıllarda Şalom gazetesinde Denis Ojalvo imzasıyla yayınlanan makaleye göz atalım. Siyonizmin vadedilmiş topraklar (arz-ı mev’ud) anlayışını açıklayan bu yazıda, Yahudilerin kuzeni olan Arapların tedirgin olmalarının boşuna olduğu vurgulanıyor. Zira, Tanrının bu topraklar ile ilgili vaadinin İbrahim’e olduğu ve onun diğer oğlu olan Arapların atası İsmail dolayısıyla onların da payı bulunduğu belirtilmektedir. Yazıda öne sürülen görüşler şöyle:
“Ancak, bu coğrafya Tanrı’nın Hz. İbrahim’le yaptığı akit çerçevesinde tüm zürriyetine verdiği topraklardır. Bu toprakları münhasıran Yahudilere mal etmek için Hz. İbrahim’in zürriyetinin sadece Yahudilerden oluştuğunu varsaymak gerekir ki bu yanlıştır. Zira Tevrat’ta da yazılı olduğu gibi bu zürriyet sadece meşru oğlu Hz. İshak’ı değil, Hz. İbrahim’in Mısır’lı cariyesi Hacer’den olan Hz. İsmail dolayısıyla onu ataları olarak addeden ve günümüz Yahudilerinin ataları olan İbranilerle birlikte, Arapları da kapsamaktadır. Hz. İsmail’in baba tarafından yarım kardeşi Hz. İshak, Hz. Yakup’un (İsrail) babasıdır. Bugünkü Yahudiler isimlerini Hz. Yakup’un (İsrail) oğullarından Yehuda’nın payına düşen topraklarda yaşayan İbranilerden almışlardır.”
Bu elbette bir yanıltmacadan başka bir şey değildir. Zira Tevrat’a göre Tanrı açık ve seçik şekilde vadedilmiş topraklar sözleşmesini henüz doğmamış olan İshak ile yapacağını beyan etmiştir. Hatta İbrahim’in sözleşmeyi İsmail ile yapma ısrarını reddetmiştir. İsmail’in soyunu büyük bir ulus yapacağı sözü vermekle yetinmiştir. Bu sözleşmeden Arapların payına düşen vadedilmiş topraklar değil, kavm-i necip avuntusu olmuştur.
Filistin soykırımının sessizce seyredilmesinin altında yatan nedenlerden biri de bu avuntudur.
Filistinliler, İslamiyeti kabul ettikten sonra diğer pek çok ulus gibi Arap kültürünün etkisi altına girmiş olsa da tıpkı Yunan, İtalyan, İspanyollar gibi bir Akdeniz halkıdır. Yani kavm-i necip değildir. İbrahim soyundan gelen üstün ırk iddiasındaki iki şizofrenik toplumun kurbanı olmaktadırlar.
Siyonizm ve güç aldığı küresel emperyalizm, Filistin ve bütün İslam Coğrafyasında insanlık onuru için mücadele eden dinamikleri yok etmiştir.
Yerine istediği gibi kontrol edebileceği ve yönlendirebileceği, cihatçı grupları ikame etmiştir. Dinci bir ideolojinin anti tezi başka bir dinci ideoloji olamaz.
Ortadoğu sorunundaki asıl hayvansılık, bölgenin mezbahaneye çevrilmesinin sessizce seyredilmesidir.
Bu soykırımı göstermelik kınamalarla geçiştirdiğimiz, hatta örtülü destek verdiğimiz, önlemek için kılımızı kıpırdatmadığımız zaman “havvansı” yakıştırmasına layık oluruz.
Son söz olarak, insanlığı ancak insanlık onuru kurtarabilir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.