Sona doğru hızlandığında, iktidarda olanların eleştiriye katlanamamasının iki nedeni vardır.

Sona doğru hızlandığında, iktidarda olanların eleştiriye katlanamamasının (tahammülsüzlüğünün) iki nedeni vardır. Hele ki, Tek Adam olduysa; Ya halk desteğini kaybetme korkusu ile özgüven yitirilmesi. Ya da temel yasalara ve demokratik kurum ve kurallara aykırı karar ve uygulamaların, seçmen indindeki olumsuz algısını önlemek, saptırmak ve karartmak telaşı.

Aslında bu durum, örneğin Türkiye Cumhuriyeti gibi tarih boyu güçlü devlet yapısını korumuş; laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan; yüzde 60'i genç, 85 milyonluk bir ülkeyi yönetmeyi özümseyememenin yani, yeterli erginlik ve olgunluk düzeyine erişememenin sonucudur.

Biz sosyal demokratların, "laiklikten ödün veriyor" diye sırtına 'takunyalı' yaftası vurduğumuz ve şu günlerde çok aradığımız Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 12 Mart dolaylı darbe öncesi, ülke tarihinde ilk kez karşılaşılan silahlı terör olayları karsısında, sabrını ve serinkanlılığını sonuna kadar koruyabilmiş bir liderdi.

Yüzde ellinin üstünde bir oyla Başbakan olduğu o yıllarda; 68 kuşağının, gençlik örgütlerinin ve güçlü sendikaların yoğun kitlesel gösterileriyle karşı karşıya kaldı.

Yaşananların acılı ve olumsuz sonuçları, siyasal ve toplumsal yakın geçmişimizin ders alınacak sayfalarıdır. 'Gezi' benzeri o olaylara karşı hukuk dışına çıkan, orantısız güç ve şiddet içeren polisiye önlemler almadığı için eleştirildiğinde Demirel'in söylediği, "sokaklar yürümekle aşınmaz" sözü de, tarih sayfalarında ıslaklığını koruyor.

On sekiz yıllık bir iktidarın, en tepeden bu gün geldiği durum, son yarım yüzyılı laik demokratik cumhuriyet sevdasıyla ve halkının içinde yaşayan yurtseverler için adeta bir kâbus oldu.

R.T. Erdoğan’lar, 2002’de yüzde 10 seçim barajı sayesinde yüzde 34 ile tek başlarına hükümet olmuşlardı. Ama akıllarında, daha önceki milli görüşçü partilerinin kapatılma korkusu vardı. O nedenle her söz ve eylemleri, içerdeki vesayetçilere ve izinlerini aldığı ABD ve AB’ye, kendilerine güvenmeleri için mesaj niteliğindeydi.

İçeride liberal demokrat geçinen 2. Cumhuriyetçi Akiller ve medya çevresi de, AB’ye dönük adımlarını ciddiye aldı ve AK Saray’ın Tek Adamlığına kadar R.T. Erdoğan’ı cansiperane destekledi.

2007 seçimine bu havada gidildi ve AKP (R.T. Erdoğan) sandık oyunu (popülist desteğini) artırdı. Artık kendine göre, vesayet odaklarına (Kemalist Ordu, Yargı, Medya ) karşı harekete geçebilirdi.

O günlerde arka arkaya tekrar ettiği şu sözleri anımsayalım: “demokrasi bizim için amaç değil, hedefe giden yolda araçtır”, “dindar nesil yetiştireceğiz”, “Yeni Osmanlıyı inşa ediyoruz”, “bundan böyle artık kızılcık şurubu içip kan kusmayacağız”, “beni anayasaya uydurmayı bırakın, anayasayı bana uydurun” ve en önemlisi “demokrasi sadece sandıktır”…

“Aldatıldım” dediği FETÖ’nün sayesinde, o sandıktan çıkardığı 2016 Anayasası ve 2018 partili cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası, 2008’den beri adım adım tırmandırdığı Tek Adam’lığını artık, “Ümmetin Liderliğine” yükseltmeye yöneldi.

Mavi Marmara ile Hamas’a ve Rabia işaretiyle Mursi’ye (İhvana) sahip çıkışı, Şam’da Emevi Camiinde namaz kılma sevdasıyla Suriye’ye girişi, ABD ile Rusya arasında ikircikli pazarlıkları, son Libya-Doğu Akdeniz sıcak girişimi, hep sonu belirsiz adımları oldu.

Bu inatçı “hırsın” (hedefin) bütün faturası, aş-iş derdindeki halkın üstüne yıkıldı. Ekonominin sürüklendiği çukur artık, içinden çıkılamaz bir bataklık halinde. Çünkü son on yıldır halkın vergileriyle topladığı kaynakların çok büyük bölümü, girişilen sıcak çatışmalar için S-400 gibi silah ve yandaş üstleniciler eliyle demir-beton harcamalarına gitti.

Şunu iyi bilmeliyiz, demokrasiyi salt “sandık” sananlar, özellikle 20. Yüzyılın ilk yarısında birçok ülkede olduğu gibi, aş ve iş derdinden boğulmuş kitlelerin, damarını ve duygularını kullanarak demokrasiyi ayakları altına aldılar.

Unutulmasın ki, politikacının bu eğilime kapılması ve onu politik emelleri için kullanması, sonunda mutlaka ülkesi ve halkı için kara bir dönem olmuştur ama bedel ödeterek bitmiştir.

Bizde de, tek başına ve aile boyu tek elden devlet vesayetini eline alanların, kitle psikolojisini sonuna kadar istismar etmeleri, politika tarihimize kara bir sayfa olarak geçecektir.

Ben hep, “her zaman umut vardır” inancında olduğum için 'Birilerine' naçizane tavsiyem(!), yakın siyasi tarihi doğru okusunlar. Görecekler ki Anadolu Halkı sabırlıdır, küçümsenmeye, aşağılanmaya ve yok sayılmaya gelmez, asla boyun eğmez.

“Her şeyi kendinden menkul bilenlerden” er ya da geç, hesap soracağından hiç kimsenin kuşkusu olmasın…

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.