Muzaffer Ayhan Kara

Muzaffer Ayhan Kara

Meğer Ölmüş Ama Merasimi Yapılmamış

  

İnternet çağında basın da (matbuat, basın, şimdi medya) internete ayak uydurmak durumunda kaldı. On yıl önce gazete okurunun yarsının internete kayacağını öngörmüştüm ama bu daha fazla oldu; hele pandemi ile birlikte denge internetten okunma lehine iyice bozuldu. Sadece internet gazeteciliği için kurulan haber portalları, siteler; giderek dijital görüntülü yayınlar alıp başını gittiği gibi, büyük gazetelerin internet versiyonu da devreye girmekte gecikmedi. Habertürk gibi gazeteler de basılı yayınına son verip (2018) sadece internet yayınına geçtiler. Keza dijital dergiler, e-kitaplar hayatımıza boylu boyunca girdi.

Artık haber de köşe yazısı-yorum da bir tıklık mesafede ve üstelik çabucak bayatlıyor. İnternet, gazeteciliği baş döndürücü bir hız seviyesine getirdi. Hal böyle olunca internet habercileri-editörleri de, yazarları da gelişmeleri an be an takip etmek durumunda. İnternet basınında gelişmelere göre aktüel konularda hızlı yorum yapan yazarlar makbul.

XXX

Bu ‘tuluat’vari girişten sonra dünkü yazımda yer alan Haluk Şahin’le ortak şikayetimize dönelim yine.

Şöyleydi dün bizimtv.com.tr’deki yazının finali: Yoksa biz ‘ölü’den gözyaşı mı bekliyoruz? Gazetecilik sahiden öldü mü?”

XXX

Dünkü o yazı sonrasında gazeteci dostlardan da geri dönüşler aldım. Onlardan birisi ile devam edelim konuya. Eski, daha doğrusu koşulların kenara ittiği yaşıt bir gazeteci arkadaşımın (Onunla en son ilk çıktığı dönemlerde bir buçuk yıl kadar Yurt’ta yazarlık yapmıştık. Yurt da zaten onun son durağı oldu. Bendeniz daha sonra Odatv’de yazmaya başladım ve o macera tam sekiz yıl sürdü ve geçtiğimiz yılın sonlarında noktalandı. Ancak Odatv sayesinde internet gazeteciliğinin iciğini ciciğini öğrenmiş oldum. Üç aydır da bizimtv.com.tr…Şimdi sorulsa yazılı basın mı internet basını mı, hiç düşünmeden internet basını derim. Bendeniz için önemli olan virgülüme karışılmaması ve saygılı olunması) geri dönüşünden dünkü yazının finalindeki sorularla ilgili anekdotları buraya alıyorum:

BİR GAZETECİ ARKADAŞIN DEĞERLENDİRMESİ

“Bence öldü. Allah rahmet eylesin. Sadece defin merasimi yapılamadı. Mezar kazıldı ama cenaze toprağa verilmedi. Helvası kavruldu ama yenilmedi. 40'ı bin defa çıktı ama Mevlidi okunmadı. Yeniden canlansa bile o artık ‘Zombi gazetecilik’ olur...

“Ondan önce de zaten yoğun bakımdaydı, entübe vaziyette idi..

“Ek olarak şunu da belirteyim. Gazetecilik bir günde ölmedi. Ya da şu olaya veya bu kişiye alınan tutum yüzünden de ölmedi. Bunlar sonuç. Bu uzun bir süreç. Babıali'den ‘İkitelli’ye, plazalara taşınmakla, gazeteci kökenli patronların kaybolmasıyla, ticari-banka ilişkilerinin dominant hale gelmesi ve tabii siyasi yönlendirmeye (hangi parti olduğuna bakılmaksızın) fazlasıyla açık hale gelmesiyle oldu. Yoksa öncesinde de her şey pür-ü pak değildi. Şimdilerde adım adım yükselen bu sürecin fotoğrafı netleşti. Siyasi etki belirginleşti. Ancak ben gazeteciliği asıl bu sürece yamanan çıkar hesabındaki gazetecilerin öldürdüğünü düşünüyorum. Tepeden tırnağa bir ‘mesleki ihanet’ söz konusu. Bu anlamda şu veya bu partiyi suçlamak kolay. Ya da belki hep öyleydi. Biz abartmışız...

“Toplumun bambaşka bir noktaya savrulması da unutulmasın. Toplum ‘objektiflik’ değil, (her kesim) amigoluk bekliyor...”

                                                                        XXX                   

Ey okur; acaba siz ne düşünüyorsunuz, Haluk Şahin ve bendenizin şikayetine ve gazeteci arkadaştan gelen değerlendirmeye ilişkin? En çok sizin ne düşündüğünüzü, meseleye nasıl yaklaştığınızı merak ediyorum. Bu arada, Şaban Sevinç ve Lale Ozan Arslan ne düşünüyor acaba?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar