M.K.ATATÜRK’ÜN MAYASI

Maurice Duverger’den bu yana bilimsel ve uygulamalı siyasete dair ne yazıldı ise hemen hepsinde, “Demokrasilerde iktidardan daha çok muhalefetin önemli olduğu” varsayılır. 

Niye bu konuyu, yine açtım? Çünkü aydın çevrede, ülkenin girdiği demokrasi krizinin baş sorumlusunun Ak Saray olduğu tartışılsa da, onun kadar Muhalefetin de adeta yok olduğu ya da sorunlara dönük hiçbir etkinliği kalmadığı görüşü hâkim.

Diyebilirim ki, 6’lı Masa icadından bu yana CHP ile ilgili dışardan ve parti içinde o denli olumsuz tartışma ve çekişme yaşandı ki, seçmen indinde, partinin bu çarpık ve kısır ortamdan çıkama olasılığının kalmadığı inancı yerleşti.

Özetle, 2010’da yıpranmış Genel Başkanını değiştirerek “Değişimin Gücü“ sloganı (vaadi) ile önünü açan CHP, umut olmak bir yana halkın umutlarını solduran sıradan bir dernek görünümünde.

Soruna salt CHP’nin sorunu olarak baktığımda gördüğüm gerçek çok daha önemli. Çünkü rastlantı da olsa, 2019 İstanbul büyük Şehir Belediye Başkanlığını (bence Binali yıldırım değil, Recep T. Erdoğan karşısında) sandıkta kazanan Ekrem İmamoğlu, 2023 Mayıs seçimi öncesi CHP’nin geleceği için demokrasi yolunda başaracak güçlü bir önder politikacı idi.

Ne var ki, hemen seçim sonrası içini dolduramadığı “Değişim” savı ile partinin temel sorununu, sadece Genel Başkanın değişmesine bağlamakla çok kolay, yanlış ve eksikli bir çözüme dönüştürdü.

Ve zaten, kendisi ya da yakın çevresinin ısrarı nedeni ile postu bırakmak istemeyen Başkan Kılıçdaroğlu’nu karşısına aldı. Oysa 2014’den beri her kademede parti iç demokrasinin yok olduğu ve mahalle delege seçiminden kurultaya kadar bütün listelerin genel merkez etkisinde oluştuğu bilinen bir gerçekti.

Dün yapılan İstanbul kongresi dahil, hemen bütün illerde (ismi geçmese de) Kılıçdaroğlu’na yakın delegeler çoğunluğu elde ettiler. Kasım Kurultayında Genel Başkan Kılıçdaroğlu ve Adamlarının parti yönetiminde kalacakları belli oldu.

Buradan CHP’nin karşı karşıya kaldığı iki çıkmaza gelmek istiyorum. Birincisi kurultaydan sonra hemen önündeki yerel seçim; Başkan Ekrem İmamoğlu değişimden söz ettiğinde gerekçesinin ilk nedeni, “bu yönetim (bu Genel Başkan) değişmezse ben dahil, çoğu büyük şehir belediyelerini kaybederiz” idi. O günkü bu saptamanın üstüne bir de İYİ Partinin ve büyük olasılıkla Yeşillerin de ayrı aday çıkaracağını varsayarsanız, İzmir dışındaki hatta Eskişehir bile, CHP’nin elinden gidebilir.

İkincisi, CHP Grubu -AK Sarayca yok sayılan TBMM’de sonuç olarak hiçbir etkinlik gösteremediği gibi- bir de Büyük Şehir Belediye Başkanlıkları CHP’den koptuğunda, halkın (seçmenin) indinde kamu yönetimine karşı duracak hiç bir politik güç kalmamış olacaktır.

Ki, 1954’te İsmet İnönü ile 31 milletvekilli, 1995’te 51 milletvekili çıkarabilen Deniz Baykal’lı CHP bile, o tarihlerdeki İktidarı yıldıran (etkileyip sonuç alan) bir muhalefet partisi gücündeydi. 

Bütün bu gerçeklere karşın ülkem açısından yine de kaygılı ve karamsar değil, yürekli ve iyimser olmalıyız; Çünkü geçen hafta yazdığım gibi, toplumsal siyasetin temel gerçeği değişmez; Olayların (uygarlığın) çağdaş gelişimi önünde hiçbir Büyük Devlet ya da Devlet Büyüğü (Birey) duramamıştır, duramaz. -Böyle Geldi Böyle Gider- sananlar, dünya coğrafyasının değil, Osmanlıdan beri Anadolu ve Trakya’nın ve halkımın son 100 yılını açıp bir kez daha okusunlar.

Ne Çarlık Rusya ve Vladimir İlyic Lenin’in ne Almanya ve Adolf Hitler’in ne de ABD ve Theodore Roosevelt’in çaldıkları maya tuttu. Bu gün bütün dünya, çaldığı Laik Bağımsız Cumhuriyet MAYASI tutan Mustafa Kemal Atatürk’ü yeniden okuyup anlamaya çalışıyor. O bizim her alanda genç kuşağımız gibi, çağdaş uygarlık yolunda en büyük güç kaynağımızdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.