Ertuğrul Özkök: Okuldaki hocası açıkladı: Cem en iyi notu hangi dersten almış
Ertuğrul Özkök bugünkü köşesinde "Okuldaki hocası açıkladı: Cem en iyi notu hangi dersten almış" başlıklı yazısını kaleme aldı.
Arkada Boğaz üzerindeki köprünün ışıkları ışıl ışıl parlıyor.
Güzel bir sonbahar gecesi…
İsviçreli yetkili konuşuyor.
Biraz ileride onu dinleyen Vakko’nun Yönetim Kurulu Başkanı Cem Hakko’ya dönerek şunu anlatıyor:
“Bay Cem Hakko’nun İsviçre’de okuduğu okulun yöneticisiydim. Onu çok iyi hatırlıyorum. Buraya gelmeden önce okulda aldığı notlara bir kere daha baktım. İyi bir öğrenciydi ve bütün derslerde notları iyiydi. Ama en iyi not aldığı iki konu şuydu: İnsan ilişkileri ve spor… Okulun spor takımlarının başarılarına epey katkısı oldu. Ama en başarılı olduğu takım kayak takımıydı. Çok iyi bir kayakçıydı. Şimdi buraya gelince ve buradaki seçkin kalabalığı görünce anlıyorum. Bu seçkin insan kalabalığı bana onun bu notlarını çok daha iyi anlatıyor.”
SAATE KARŞI YARIŞI BİLİYORDUM AMA
SAATLERİN YARIŞINI İLK DEFA GÖRDÜM
Aslında gecenin konusu “saat”ti…
Türkiye’de ilginç bir uluslararası yarışmaya bu yıl ilk defa ev sahipliği yaptı.
İlk bakışta “Bizi hiç ilgilendirmeyen bir konu” diyebilirsiniz.
Çünkü yarışmanın konusu kol saatleri…
Mesela benim ilgi alanımın tamamen dışında bir konu.
Hayatım boyunca hiçbir zaman “Lüks bir saatim olsun” gibi bir duygum olmadı.
SAATTE TEK UZMANLIK
ALANIM IWATCH
Zaten mekanik bir saat değil, dijital bir Apple iWatch kullanıyorum.
Bakın işte onun iyi bir uzmanıyım ve dünyada bu saati en etkili kullanan insanlardan biri olduğumu bile söyleyebilirim.
Bu yarışmanın adı şöyle:
“İsviçre Saatleri Büyük Ödülleri…”
Saat dünyasının en prestijli etkinliklerinden biri bu.
Her yıl Tokyo, New York, Singapur, Dubai gibi yükselen şehirlerde düzenleniyor.
BU YIL NİYE TÜRKİYE’DE
YAPILDI DÜN ÖĞRENDİK
Bu yıl yarışma ilk kez Türkiye’ye taşındı.
Bunun bir nedenini de dün ekonomi yazarı Vahap Munyar’dan öğrendik.
Meğer İsviçre’den Türkiye’ye saat ihracatı bu kriz yılında bile yüzde 21,5 oranında artarak Kanada, Hollanda, Katar ve Hindistan’ın önüne geçmiş.
Türkiye, İsviçre saatlerinin ihracatında 16’ncı sıraya çıkmış.
Yani en büyük ekonomilerde 19’uncu sıraya geriledik ama lüks saat alımında 16’ya çıkmışız.
Çok ilginç bir şey; viski ihracatı konusunda İskoçya da Türkiye için aynı şeyi düşünüyor.
Türkiye dünyanın en büyük viski pazarlarından biri oldu.
SERGİNİN AÇILIŞINA FATİH
ALTAYLI’YI TEMSİLEN GİTTİM
Türkiye’de saat tutkunu çok arkadaşım var.
Mesela Ali Sabancı ve Ferit Şahenk…
Ama patronlar dışında saat tutkunu bir arkadaşım var ki, bilgi konusunda işte onunla kimse yarışamaz:
Fatih Altaylı…
Saat konusunda ne zaman bir sorum olsa ona yazarım ve anında cevap verir.
Önceki akşam işte bu yarışmanın Sumahan Bosphorus Otel’de serginin açılış daveti vardı.
İtiraf edeyim, oraya şu an cezaevinde bulunan Fatih Altaylı’yı temsilen gittim.
SIRF “KEŞKE FATİH DE BURADA
OLSAYDI, BİZE ANLATIRDI” DEMEK İÇİN
Bana temsil görevini kimse vermedi.
Bu görevi kendi kendime verdim.
Sırf “Gidip orada gördüğüm herkese ‘Keşke Fatih de burada olsaydı, bize bu saatleri tek tek anlatırdı’ demek için.”
Onun en iyi arkadaşlarından biri olan Galatasaray Kulübü eski Başkanı Faruk Süren de oradaydı.
İkimiz bu görevi yüklendik. İş insanı Sedat Aloğlu da bize katıldı.
Ama iyi ki gitmişim.
Çünkü olaya saat değil, bir “tasarım olayı” olarak bakınca kendimce çok ilginç gözlemler yaptım.
15 AYRI KATEGORİDE
57 SAAT GÖRDÜK
15 ayrı kategoride yarışma vardı.
Klasik erkek saatleri, tasarım saatleri, mücevher saatleri, yeni girişimci saatleri vs. gibi.
Ve her kategoride yarışan bu saatler otelin bir odasında sergileniyordu.
Rolex, IWC, Patek Philippe gibi en tepedeki markalar yarışmada yoktu.
Buna karşılık Audemars Piguet, Chopard, Piaget, Franck Muller gibi büyük markalar vardı.
ÜNLÜ MÜCEVHER MARKASININ
3,5 MİLYON FRANKLIK SAATİ
İlk dikkatimi çeken şu oldu:
Louis Vuitton gibi “fashion” markaları; Bulgari, Van Cleef & Arpels, Tiffany & Co. gibi çok ünlü mücevher markalarının saat tasarımları vardı.
Tabii bu da 3,5 milyon İsviçre Frangı değerinde saatler ortaya çıkarmış.
SAAT SEKTÖRÜNDE BAĞIMSIZ
MARKALARIN YÜKSELİŞİ
Benim için en ilgi çeken şey, bağımsız markaların yükselişiydi.
Bu bana 1990’ların başında modada Alexander McQueen, Rıfat Özbek, John Galliano, Hüseyin Çağlayan gibi yeni ve bağımsız isimlerin moda alanına gelişini hatırlattı.
Bu yeni ve bağımsız tasarımcılar 90’lı yılların sonlarından itibaren Dior, Chanel, Balenciaga, Louis Vuitton gibi dev markaların başına geçtiler.
Önümüzdeki 10 yıl içinde saat sektöründe de böyle bir gelişme olabilir.
APPLE’IN DERS ALMASI
GEREKEN BİR BULGARI SAAT
Sergilenen saatlerden biri özellikle ilgimi çekti.
Bulgari çıkardığı saati öylesine inceltmiş ki, şaşırtıcıydı.
Saat mekanik bir şey. Onca mekanik aksam bu kadar ince bir kasaya nasıl sığdırılabilmiş, hayretler içinde kaldım.
Bence Apple’ın iPhone telefonunun tasarımcıları bunu incelemeli.
Bana göre Apple telefonlarının başından beri bir kalınlık ve kabalık sorunu var.
IPHONE 17 İNCELDİ AMA
SAMSUNG’U YAKALAYAMADI
Geçen gün Londra’da 17 modellerini gördüm. Biraz daha inceltip zarifleştirmişler. Ama Samsung Galaxy’lerinin inceliğini ve zarafetini hâlâ yakalayamadılar.
İki gözlemim de şu:
Saat kadranları birer sanat eseri haline gelmiş.
Bana Frida Kahlo’yu hatırlatan bir desen bile gördüm.
İkincisi de Çinli tasarımcıların saat sektörüne girmeleri.
İSVİÇRELİLERLE DÖRTLÜ
POZ VE GÜZEL BİR SOHBET
Tekrar edeyim. Bunları bir uzmanın satırları olarak okumayın. Yazdıklarım sıradan bazı gözlemler.
Törenden sonra İsviçre’nin Ankara Büyükelçisi Guillaume Scheurer, bu yarışmayı düzenleyen GPHG Vakfı Başkanı Raymond Loretan ve Cem Hakko ile sohbet ettik.
Vakıf Başkanı Loretan “Bağımsız üreticilerin” yükselişte olduğunu ve gözlemimin doğru olduğunu söyledi.
Yarışmaya katılan çok sayıda İsviçre dışı marka vardı. “Saatçilik sektöründe İsviçre’nin payı düşüyor mu?” diye sorduğumda, beni şaşırtan bir cevap verdi:
“Hayır, tam aksine yükseliyor…”
BENİM İÇİN “SAAT” DEMEK
SPORDA ÖLÇÜM DEMEKTİR
Saat denince benim aklıma, yeryüzünde mekanik ve mühendisliğin en uç noktası geliyor.
O kadar küçük bir yere “makine” dediğimiz şeyin en küçük ve sofistike aletlerini yerleştirebilmek ve buna estetik bir görünüm sağlamak gerçekten çok etkileyici bir şey.
Ama beni asıl etkileyen, yani “ölçüm” aracı olması.
Benim gibi tutkulu spor seyircileri için “ölçüm” artık sporun, yarışmanın fiziki eforundan bile daha büyük önemi var.
Bir Formula 1 yarışı benim için pistte “Vırınnn” diye geçen arabalar değil, ekranda akıp giden rakamlar.
Tenis, atletizm, basketbol, yüzme… aklınıza hangi spor gelirse, ölçüm içimizdeki seyir duygusunun en önemli yanı.
BENİM BİLDİĞİM SAAT
MARKALARI ŞUNLAR
O nedenle kola takılan saatleri bilmem.
Ama televizyonda seyrettiğim rekabet sporlarında “ölçümü yapan” markaları ezbere bilirim.
(*) Formula 1 (F1): 2025 itibarıyla TAG Heuer, F1’in resmî zaman ölçeri oldu. Daha önce 2013’ten beri bu görevi Rolex yürütüyordu.
(*) Daytona (24 Saat Daytona): Rolex
(*) Le Mans (24 Saat Le Mans): Rolex, 2001 yılından beri Le Mans’ın resmî zaman ölçeri.
OLİMPİYATLAR DENİNCE
OMEGA, TENİS DENİNCE ROLEX
1932 Los Angeles Olimpiyatları’ndan beri kesintisiz resmî zaman ölçümünü Omega yapıyor.
Tenise gelince;
Wimbledon, Roland-Garros, Avustralya Open’da zaman ölçümünü Rolex yapıyor.
Anlayacağınız, saat bir alet olarak kolumda beni çok ilgilendirmediği halde “zaman” ve “zamanın ölçümü” beni çok ama çok etkiliyor ve ilgilendiriyor.
CEM HAKKO’NUN GÖSTERDİĞİ
KADRANDA BAŞDÖNDÜRÜCÜ BİR HIZ
Çarşamba gecesi Sumahan Otel’in baş döndürücü atmosferinde sergilenen saatleri incelerken, gerçekten baş döndürücü bir şey gördüm.
Cem Hakko bir saatin kadranındaki küçücük daire içinde anormal hızla dönen bir kısmı işaret etti.
Saliseleri gösteren bir zemberekti bu.
Anormal bir hızla hareket ediyordu. Şu hisse kapıldım:
Takip edemediğim bu hız aslında hayatımdı.
O AN AKLIMA SİLİVRİ’DEKİ
İNSANLAR GELDİ
O an hayatın aslında bedenimizden ne kadar büyük bir hızla akıp gittiğini fark ettim.
Ürkütücü bir hızdı bu…
Onu bir saatin kadranında görmek beni mahvetti.
Ve hapisteki tanıdığım insanlar aklıma geldi:
Fatih Altaylı, Ekrem İmamoğlu, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Ayşe Barım, Çiğdem Mater, Can Atalay, Hüseyin Kocabıyık, seçilmiş belediye başkanları, aydınlar, sanatçılar…
Ne ile suçlandıkları bile belli olmadan hayat işte bu hızla akıyordu onların bedeninden…
İYİ Kİ HAYATIMIZI
YILLARLA ÖLÇÜYORUZ
Ayrılırken aklımdan geçen son şey şuydu:
Hayatımın süresini “yılla” ölçmek çok güzel bir tercihmiş.
Ekrandaki o küçük yuvarlağın içindeki saliselerle ölçmeye kalksaymışız…
Hepimizi büyük bir telaş alıp bambaşka bir yere götürürmüş.
Bitmeyen bir panik atakla yaşarmışız.
Ama uzaklaşırken içimden şu geçti:
Keşke tanıdığım, tanımadığım herkese baş döndürücü hızla dönen yelkovanı gösterseydim.
Belki o zaman birbirimizin hayatlarından aldığımız, çaldığımız, şuursuzca israf ettiğimiz hayat anlarının kıymetini daha iyi anlardık.
Evet, “saatten zerre kadar anlamayan bir insanın”, “zamanı çok iyi anladığı” bir sergiydi bu…
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.