GEÇMİŞİ DOĞRU OKUMAK

Laik demokratik cumhuriyetimize kastedenlerle hesaplaşılacak bu seçim öncesi de HDP, anahtar parti durumunda. Kürt kökenli yurttaşlarımızın seçimdeki tavrı, AKP’nin HÜDAPAR ile ilişkisini zorladığından daha çok CHP’yi etkilediği bir gerçek.

Bu yüzden 2013 yılındaki şu yazımın -güncel bakılınca- başta Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı K. Kılıçdaroğlu olmak üzere, tepe sorumluların “geçmişi doğru okumalarına” katkısı olacağı inancındayım. 3/Nisan/2023   

***

AKP (R.T. Erdoğan), CHP ve Kürt Sorunu

Çözüm Sürecinin son tahlilde özü, “Kürt Sorunu” konusunda, devlet, iktidar, muhalefet, kamuoyu ve halkın, ortak bir uzlaşmaya gelebilmesi ya da gelememesidir.

Tarafların soruna nasıl baktığını en gerçekçi yorumlayanlardan biri olan araştırmacı yazar Ruşen Çakır’ın yazdıklarının bence en önemli bölümü, şu paragraftır;

“Gerek İmralı tutanaklarında söyledikleri, gerekse yolladığı mektup hakkında sızan bilgiler, Öcalan’ın Kürt siyasi hareketini milliyetçi pozisyonların çok uzağında tutmaya çalıştığını gösteriyor. AKP’nin önde gelenleri ise, Türkiye’de Kürt milliyetçiliğinin muhtemel yükselişini, büyük ölçüde din faktörüne fazla bel bağlayarak öngöremediler. Süreç başladıktan ve Öcalan’ın ‘demokratik özerklik’, ‘Anayasaya Kürt tanımının girmesi’ gibi ısrarlarının olmayacağının anlaşılmasından sonra Kürt siyasi hareketi ve bunun tabanında belli bir sakinlik yaşanmıştı. Ama esas şaşırtıcı olan, Kürt sorununun varlığını bile kabul etmeyen bazı çevrelerin ‘peki karşılığında ne alacaksınız’ diye Kürt hareketini köşeye sıkıştırma çabalarıdır. Benzer uyarı/eleştirilerin iyi niyetli bazı kişi ve çevrelerden de geldiği bilindiğinde Öcalan ve onunla birlikte hareket edecek olanların işinin hiç de kolay olmayacağı anlaşılıyor.”

Ayni konuda, AKP’ye yakın ve konuyu (dinî boyutu) iyi bildiğini iddia edenlerin başındaki yazarlardan Taha Akyol da şunları söylüyor: “Türkiye’nin en önemli meselesi Kürt meselesidir. Hem içerde, hem dış politikada belirleyici olan uyum kavramıdır. Hem sosyal-ekonomik hem siyasi bakımdan bölgeyi Türkiye bütününe bağlayan en kuvvetli siyasi uyum bağı, bugün AKP’dir. Demek ki muhafazakâr değerler milli bütünlüğümüzün harçlarından biridir. Muhafazakâr Kürtler AKP’ye oy veriyor, o partiden Kürtler de parlamentoya giriyor, böylece AKP uyum açısından önemli bir siyasal başarı sağlıyor. İrtica paranoyasıyla bu bağı da tahrip ederek muhafazakâr Kürtleri de itmek kime hizmet olur? Türkiye’de etnik kimliklerin üzerinde birleştirici bir siyasi değer oluşturacak sol bir partimizin yokluğu, sadece demokrasimizin değil, siyasi entegrasyonumuzun da vahim bir eksikliğidir. 1930’lara saplanarak, bu milli ihtiyacı görmeyi engelliyor maalesef”.

Bu savları ile AKP’nin siyasal başarısı dediklerini birlikte yorumlarsak, Sayın Akyol sunu söylüyor; CHP 1930’dan beri saplandığı laiklik paranoyasından kendini kurtarıp Kürt kökenli yurttaşlarımızın önem verdiği dinî inançlarına da önem verseydi yani oy hesabıyla dinsiz olmadığını da anlatabilseydi, onların ayrılıkçı politikaya kaymasını önlerdi! Bir cümle ile 70 yıldan beri CHP laiklik konusunda ödün vermediği için Kürt kökenli yurttaşlarımızın oyunun ayrılıkçı partilere gitmesine sebep oldu.

İkinci Cumhuriyetçi denenler ve hatta parti içinde kendilerini Yeni Solcu sanan bazıları da, CHP’ye karşı bu yanlış yorumu, demokrasiye geçişimizden beri kasıtla yaparlar. Oysa bilmez ya da bilmek istemezler ki, Mustafa Kemal’in daha yüzbaşı iken fark ettiği ve onu bu coğrafyadaki liderlerden ayıran en büyük üstünlüğü, “aydınlanma-çağdaşlaşma-gelişme, ancak laik toplum olmakla mümkündür” anlayışıdır. Enver Paşanın Mustafa Kemal kadar cesur, zeki, vatansever olduğu, hatta ondan daha önce tek başına ülkeyi yönetme gücünü elde ettiği bir gerçektir. Enver Paşa içtenlikle inanmıştı ki, hem hilafet kalacak yani imparatorluk esas olarak dinî kurallarla yönetilecek, hem eşitlik, adalet, özgürlük olacak; hem de sanayileşme, gelişme (terakki) olacak. İşte, Enver Paşa’nın temel yanılgısı, bunun olmayacağını görememesiydi. İşte, Mustafa Kemal‘in yola çıkarken bir tek arkadaşına bile açmadığı temel doğrusu, buydu.

Bu gerçeği görmek istemeyen onlar da, Taha Akyol da sanıyor ki, 1960’lardan sonra İslam dünyasında yükselen sol siyasetin bir partisi olarak CHP, bölge halkının dinî duyarlılığını göz ardı ettiği için bölgeyi kaybetti?

Bence, asıl neden, 12 Eylül darbesinin en büyük yanlışı, partilerin o arada laik demokratik cumhuriyetin kurucu partisi  (bölgede en küçük köyde bile örgütlü yani üyesi-tabanı olan) CHP’yi kapatması oldu. Bölge halkının devletle temel bağı olan partinin yerini, ırk bağını istismar eden siyasi Önderlik aldı. Özellikle artık çoğunluk durumuna gelen sözde devrimcilik imajının etkisindeki genç kuşakların indinde, bölge (Kürt) Sorununu kuruluş gerekçesi yapan bir parti var olmuşken, CHP’ye yönelmesi aşırıdan öte bir iyimserlik olurdu. (2013 Mart BiGazete)

***

Bu güne Not: Önce ikiye sonra üçe bölünen taban, 1992’de yeniden açıldıktan sonra da CHP’de bir araya gelemedi. Ve demokrasimiz için yaşamsal önemdeki 14 Mayıs seçim öncesi bu gün bile, en sorumlu kattakilerin kişisel ve duygusal nedenleri yüzünden birliktelik hala sağlanabilmiş değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.