Erol Çevikçe
DEĞİŞİMİN CAN ALAN SESİ
Büyüklü-küçüklü ülkeler, coğrafyasına, toplumsal-ekonomik-kültürel yapısına bağlı olarak zaman içinde değişim ve dönüşüm geçirirler. Ancak gerçek o ki, ülkelerin insanî ve çevre değerlerinde ve ekonomik ve sosyal yapısında –zamanına ve nedenlerine bağlı olarak- yaşanan yanlışlar, eksikler, aykırılıklar, eşitsizlikler, haksızlıklar gittikçe azalacağına, (hem de hızla) artan bir eğilim göstermektedir.
Bilimsel gelişme sayesinde artık, zaman aralıkları değişerek dünyada, bölge ve bölgelerde ya da bir ülkede, savaşlar-salgınlar-devrimler-doğal afetler vb. yüzünden, öncesine göre ölçülemeyecek kadar büyük değişim ve dönüşümlerin bir atlası ve belgeseli oluştu ve oluşmaya devam ediyor.
20. yüzyıldan alırsak, dünya ölçeğinde, I. ve II. Cihan Savaşları, Komünizm Devrimi ve 1989 Çöküşü, sonrası Küresel Sermaye Hâkimiyeti ve son Covid-19 Salgını gibi…
Bölgesel baktığımızda, Mao’nun Uzun Yürüyüşü, Güney Afrika’dan parlayan Mandela’nın bağımsızlık ve özgürlük Savaşımı, Arafat’ın El-Fetihle kalkıştığı terörle Barış-Bağımsızlık arayışı ve sürekli duruma gelen İsrail-Filistin savaşı. Taliban’ın Afganistan’dan 11 Eylül 2001’de New York Tic. Kulelerini vurup ABD’yi dünya Jandarmalığına tırmandıran İslami Terör dalgası, Tunus’tan kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya yayılan gençliğin Arap Baharı Hareketi…
Bunların göreceli etkisindeki Türkiye’mize gelirsek, önemli dönüşüm ve değişim olaylarını şöyle sıralayabiliriz;
1950 seçimi ve sonrası hızla küçük Amerika sevdası. 27 Mayıs 1960 Devrimi-ile-yapılan 1961 Anayasası (İnsan hakları, yaygın örgütlenme ve sivilleşme hakkı, bağımsız yargı, demokratik parlamenter sistemin partileşme ve kurumlaşma ortamı gibi ileri demokratikleşme dönemi).
12 Mart Askeri müdahalesi sonrası “61 Anayasası bol geldi” diyerek değiştirilen hukuk düzeni ve milliyetçi Cephe hükümetleri.
12 Eylül 1980 Darbesi ve Anayasası. (Demokratik hakların kısıtlanması, küresel sermayenin ekonomiye el koyması. Sonucu, 2000 Finansal ve Ekonomik çöküş.)
2002 seçimi ile Dinî politikanın tek başına devleti ele geçirmesi. TEK Adam gerçeğinin anayasallaşması. Yirmi yıl sonra laik demokratik cumhuriyetin yerini almaya adanmış Tarikat alt yapısının gün yüzüne çıkışı.
Halkın bu gidişe dur dediği 2019 yerel seçimi.
Ve en acımasızı Covid 19 Salgını; Ülkede başta sosyal ve ekonomik yaşam olmak üzere kökten bir dönüşümün beklentisini yarattı.
Çoğu birikimli sosyal demokrat ekonomistler, küresel sermayenin güdümüne giren “kârını büyütme” amaçlı özel sektör düzeninin bittiğini, yeniden kamusal ekonomik yapıya ve sosyal devlete dönüşümün kaçınılmazlığını ileri sürdüler!
2020’nin ikinci yarısına gelindiğinde bunun tam tersine, başta hazine olmak üzere kamu kaynaklarının sayılı büyük sermeye elinde yağmalandığı halkın aş-iş derdinin tam bir çıkmaza girdiği karanlık bir süreç yaşanır oldu.
6 Şubat 2023’de on ilimizi yerle bir eden Depremler, yalnız Türkiye’miz değil, dünya genelinde son yüz yılın, alan, şiddet ve can kaybı açısından en büyük olayıdır. Ülkenin her alanda geldiği gibi gitmesi artık asla düşünülemez.
Bedeli çok ağır olacak değişim ve dönüşümler kaçınılmazdır. Nasıl ve ne yönde ve ne hızda olacağını, toplumun biriken kötümserliği ve karamsarlığına karşın daha güçlü olan damarındaki umutları ve cesareti belirleyecektir.
Bu değişim ve dönüşümün önce nesnel (maddî) alt yapıda olacağını, devamında ya da birlikte üst yapıda (ekonomik-sosyal-değer yargıları) süreceğini bilimsel olarak biliyoruz.
Ancak özellikle Türkiye’mizde yönetim erkini ele alanlar (hangi siyasi görüşte olursa olsun), üretim ve bölüşümün öncekiler gibi yine küresel sermayenin işbirlikçilerinin karını maksimize etme tercihlerine bağlığına boyun eğerlerse sonuç yine hüsran olacaktır
Kalıcı yapısal değişim ve dönüşüm ancak, bütün sektörlerde üretimden başlayarak son tüketim aşamasına kadar yaratılan katma değerin, çalışan ve üreten (emek-sermaye-teknoloji vb.) akıllar ve eller arasında adil dağılımını sağlamakla gerçek olabilir.
Yarım yüzyıla (50 yıla) varan ömrüm geçti. 1973’te ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Mustafa Kemal’in laik demokratik cumhuriyeti ilan ettiği müze kent Amasya’dan ve Adana’nın seçtiği bir milletvekili idim.
2023 yılının şubat ayında bu yazımı kaleme alırken tek dileğim, artık başta nüfusumuzun büyük çoğunluğu genç kuşaklar, laik cumhuriyet sevdalı aydınların bu günlere ve geleceğe bakışına ve yorumlarına naçizane katkım olsun istedim.
Elbette, hep olduğum gibi iyimserim.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.