Av. Namık Havutça
Dünya Barış’ı ve İnsan Hakları Günü
"Bizler çoğu kez insan hakları üzerine konuşuyoruz. Ama aynı zamanda insanların hakları üzerine de konuşmalıyız. Diğerleri lüks otomobillere binebilsin diye neden bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorunda? Diğerleri 70 yıl yaşasın diye neden bazı insanlar 35 yıl yaşamak zorunda?Diğerleri müthiş derecede zengin olsun diye neden bazıları berbat bir şekilde yoksul olmak zorunda? Ben, bir parça ekmeğe bile sahip olamayan dünya çocuklarının adına konuşuyorum." diyordu Küba lideri Fidel Kastro BM’de yaptığı konuşmada.
Ne kadar Haklı değil mi, bu İnsanlığın bugünkü dramını çok yalın bir şekilde ifade ediyor aslında.
2. Dünya savaşında yaşanan büyük insanlık dramı karşısında dünya barışının kalıcı olabilmesi için İnsan Hakları Evrensel Bildirisi,10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edildi. Oylamaya katılan BM üyesi 48 devletin temsilcileri “olumlu” oy vermiştir. Türkiye'de “olumlu” oy verenler arasındadır. Bildiriye “karşı oy” veren çıkmamış fakat 8 üye devlet çekinser oy kullanmıştır. Değişik nedenlerle çekinser oy kullanan ülkeler Sovyetler Birliği, Beyaz Rusya, Ukrayna, Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Güney Afrika Birliği ve Suudi Arabistan.
Sovyetler Birliği ve onu izleyen beş “sosyalist” ülke, “soyut” birtakım özgürlüklere yer vermesi ve kişinin devlet karşısındaki ödevlerini yeterince belirtmemesi bakımından bildiriyi “gerçekçi” bulmadıkları için. Ki bu eleştiriler bugün geçerliliği kabul edilmekle birlikte, sosyal, ekonomik ve kültürel haklar önemli olmakla birlikte günümüzde bu haklara ulaşmanın birinci koşulu birincil kuşak haklardır kuşkusuz, insanların önce yaşam hakkını, özgürlük ve eşitlik hakkını hayata geçirmeli insanlık. Kadınları hala köle gören sapkın Devlet rejim uygulamalarına karşısında Beyannamede yer alan ilkelerin ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkmıştır.
Güney Afrika Birliği, sosyal ve ekonomik hakların bu metinde yer almaması gerektiği görüşünde olduğu için Suudi Arabistan ise bildiride benimsenen bazı ilkelerle, İslam ve Şeriat kuralları arasında bağdaşmazlık gördüğü için; çekinser oy kullandıklarını açıklamışlardır.
Bugün yaşanan süreç Suudi Arabistan ve Afganistan’da uygulanan rejim pratiğinin çağdaş dünya değerlerine ne kadar zarar verdiği ve dünya barışını tehdit ettiği ortaya çıkmıştır. Çünkü dünya barışı ancak bu değerlerin heryerde ve her devlette eksiksiz uygulanması ile mümkün olabileceği bir kez daha ortaya çıkmıştır. 30 Madde ile düzenlenen beyannamenin önsözünde “İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması hususunun, hürriyetin, adaletin ve dünya barışının temeli olmasına, İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesinin insanlık vicdanını isyana sevkeden vahşiliklere sebep olmuş bulunmasına, dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma hürriyetlerine sahip olacakları bir dünyanın kurulması en yüksek amaçları oralak ilan edilmiş bulunmasına” ifadeleri ile başlar.
BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde düzenlenen Hak ve Özgürlüklerin Dünya barışını sağlaması için hem BM’ye üye devletlerin ulusal düzeyde iç hukuklarında hem de uluslarası düzeyde devletlerarasında uygulanması ve uygulamanın denetlenmesi zorunluluğu vardır. Yaşanan pratik göstermiştir ki BM 75 Yıl önce evrensel BARIŞ'ı ve Evrensel Adaleti sağlamak için beyannamede yer alan hakların 1-BM üye bütün devletlerde hakların uygulanmasını sağlamak zorunluluğu, 2-Devletlerarası ihlalleri denetleyen yaptırım gücü olan gerektiğinde meşru müdehale yeteneğinin oluşturulmasıdır .Örneğin BM’ye üye olduğu halde evrensel bildiriye çekinser kalan İslam Ülkelerinin birçoğunda kadın hakları başta olmak üzere ağır insan hakları ihlalleri devam etmektedir. Afganistan Taliban rejimi uygulamaları ve Kadın ve İnsan Hakları ihlalleri karşısında BM işlevsizdir.Yine Uygar dünyanın gözü önünde Gazze’de yaşanan İsrail devletinin insanlık suçları karşısında da BM etkisiz kaldığı gerçeği 1945 yılında dünya barışı için ilan edilen bildirgenin bunu sağlayabilmesinin temel şartının bu hakları ihlal eden devletlere karşı uluslararası önleyici MEŞRU GÜÇ kullanılmasıdır.
Özetle dünya barışının kurulması ve beyannamede belirlenen eşitlik, özgürlük ve adalet için sorulması gereken iki temel soru vardır.
1-Kendi ülkesinde kadınları köle gibi gören, özgürlüklerini tanımayan hukukunu buna göre düzenlemeyen diğer inanç ve düşüncelere varlık hakkı tanımayan devletlere bu hakların nasıl uygulatılacağı?
2- BM'ye üye güçlü devletler bu hakları ihlal ettiğinde nasıl kontrol edileceği ve nasıl durdurulacağı. Girişte Dünya Çocukları adına konuştuğunu söyleyen Fidel Kastro’nun ”Bizler çoğu kez insan hakları üzerine konuşuyoruz. Ama aynı zamanda 'insanlığın hakları' üzerine de konuşmalıyız.
O zaman Gazze’de öldürülen masum çocukların, İran ‘da başını örtmediği için katledilen Amine’nin, Afganistan’da köle pazarında satılan “Taliban hayatımızı karartmadan önce Kabil’de üniversite okuyordum” diyen Sharifa S.’nin, Türkiye’de bizim ülkemizde gözümüzün önünde yıllarca haksız ve hukuksuz hapse atılan gazeteci ve siyasetçilerin hakları ne olacak? Devletlerin meşruiyetleri BM Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi hakları varsa meşrudur. Meşruiyetin temeli de DEMOKRATİK meşrûtiyettir.
10.12.2023
Av.Namık HAVUTÇA
24. 25, 26. Dönem CHP Balıkesir Milletvekili
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.