Tevfik Kızgınkaya
Şahsım Ekonomisi ile Devlet Yönetmek
Bir haftadır milletin kulağı RTE’de, gözü döviz kurlarında…
RTE-AKP’nin kendine özgü şahsım ekonomisine geçilen ülkemizde,
Talimatla inen faiz, serbest düşüşe geçen TL, zirve yapan döviz…
İzleyici konumunda olan Halkın durumu ise tam bir dram.
Ama ne gam, söz konusu olan vatan, millet, din, iman,
Kurtuluş savaşı bu, karşımızdaki dış güçler ekonomimize düşman.
*
Gelelim Kurtuluş savaşının nasıl verileceğine.
Şahsım ekonomi teorisine göre,
Faiz düşecek, döviz patlayacak,
Cebindeki dövizi değerli yatırımcılar kapımıza dayanacak,
Ucuz emek cenneti ülkemiz yatırımlarla dolacak.
Böylece istihdam artacak, işsizlik yok olacak,
İhracat patlayacak, ülkeye döviz yağacak,
Ekonomi dış ticaret fazlası verecek, döviz rezervi 128 milyar dolara ulaşacak,
Türkiye ekonomisi uçacak, uzaya çıkılacak,
Dünya kıskançlıktan çatlayacak…
*
Senaryo (pardon) şahsım ekonomisinin yol haritası güzel de,
Sormak gerekiyor,
Faize, enflasyona karşı verilecek savaşta kullanacağınız silahlar nelerdir, diye…
Ekonomide fabrikalar kaledir,
Tarım toprakları, madenler, doğal kaynaklar fabrikaların gücüdür, silahlarıdır.
Cephane de üretilen mallardır, hizmetlerdir.
Elinizde yoksa bu üretim araçları,
Kalesiz, silahsız, cephanesiz kalırsınız bu savaşta.
Çalarsınız kapısını, kim üretiyorsa malları, araçları, hizmetleri...
Satın alırsınız dövizle tohumu, gübreyi, ilacı, sanayi için ara malını,
İhraç etmiş olursunuz başkalarının mallarını,
Kazanan üretenler oldu, ülkemiz değil.
30 yıldır yaptığınız gibi…
Düşünmediniz bu günleri, sattınız bugün düşman dediğiniz dış güçlere,
Memleketin ekonomi kaleleri fabrikalarını, silahlarını...
Oysa ki,
Kendi kaynaklarımızı fabrikalarımızda işleyerek üretseydik ihraç edilecek malları,
İşte o zaman hem ülkemiz kazanırdı hem de çiftçilerimiz, KOBİ'lerimiz.
Cumhuriyetin kuranların yaptığı gibi...
*
Yıllardır yazdık, söyledik bu yol yanlıştır diye.
İnanmadınız, üretmiyoruz, batıyoruz diyen tarladaki çiftçilere, sanayideki KOBİ’lere.
Dinlemediniz bu yolun sonunda ekonomi batar diyen yurtsever ekonomistlere, bizlere.
Uydunuz serbest piyasa ekonomisine, geldik bugünlere.
Devleti çekince ekonomiden,
Ekonomiyi kopartınca üretimden,
Kesince desteği üretimden, üreticiden,
Yükselince üretimin maliyeti sanayide, tarlada,
Üretemeyen üreticilerin yüzü döndü ithalata.
Tarımda tohum, gübre, ilaç,
Sanayide işlenecek ara malı, ham madde,
Satın alınmaya başlandı “dış güçlerin” üreticilerinden.
Üretim kalmayınca ülkede,
İthal malı oldu yediğimiz, giydiğimiz, kullandığımız ne varsa,
Parası da ödendi dövizle,
Hazinede olan parayı da yatırdınız gelir getirmeyen yola, köprüye, tünele...
Ödüyorsunuz parasını da garantili dövizle.
Sonuçta kalmadı devletin kasasında ne döviz stoku ne de ihtiyaten akçe.
Göremediniz gerçeği,
Üretmeden tüketenlerin sonunda tükendiklerini.
*
Devletin bütçesinde gelirin yüzde 60’ı oluşuyor,
Çalışanların, emeklilerin maaşlarından kesilen vergilerle,
Halkın, hepimizin yaşamak için satın aldığımız mal ve hizmetlere ödediğimiz dolaylı vergilerden.
Vergi gelirleri de yetmeyince ekonominin çarklarını döndürmeye,
Zam yaptınız peş peşe iğneden ipliğe,
Ve bel bağladınız “dış güçlerden” gelecek borca, sermayeye.
Vazgeçmediniz itibardan, iktidarda lüks yaşamaktan,
Çevrenizi, yandaşınızı zengin etmekten...
Şimdi de çıktınız Halkın karşısına kurtuluş savaşı vereceğiz diye,
Elinizde, tatlı dediğiniz acı reçeteyle.
*
Gerçek hayata dönelim ve sade bir vatandaş olarak düşünelim.
Söz konusu olan ekonomide Kurtuluş Savaşı verilmesi ise,
Demek ki, ülkemiz ekonomisi kurtarılması gereken bir durumda.
Burada iki soru çıkıyor ortaya,
Nereden ya da kimden kurtarılacak diye.
Ekonomimiz bataklığa mı battı, kör kuyuya mı düştü?
Ekonomimiz başkalarının eline mi geçti, işgal mi edildi?
Her iki koşulda da akla gelen başka sorular da var tabi ki.
Türkiye ekonomisini 19 yıldır kim yönetiyordu?
Bataklığa girerken ekonominin batacağını görmediniz mi ya da başkaları mı kandırdı sizleri?
Yanıtsız kalacağını bildiğim soruları burada bırakalım,
Ülkemiz ekonomisinin geleceği için doğrusunu konuşalım.
*
Düşünüyorsanız memleketi, milleti,
Her şeyden önce bırakmalısınız şahsım ekonomisini.
Teslim etmelisiniz ekonomiyi bu işi bilenlere.
Örnek almalısınız kurulurken Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
Yoklukta yapılan fabrikaları, üretim tesislerini,
Üretime dayalı karma ekonomi modelini.
Bir de bakın ne yapmış Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran dönemin milletvekilleri.
1929 yılında dünyada başlayan ekonomik büyük buhran Türkiye’yi de etkileyince,
Çıkmış kürsüye kurucu önden Mustafa Kemal Atatürk,
Milletvekili maaşlarını 500 liradan 350 liraya düşürülmesini istemiş.
Teklif, 5 Mart 1931’de TBMM’de milletvekilleri tarafından kabul edilmiş,
11 Mart'ta da Resmi Gazetede yayınlanıp yürürlüğe girmiş.
Verecekseniz Kurtuluş savaşı,
Örnek almalısınız bugün yönettiğiniz bu devleti kuranları.
Halka çıkartmak yerine acı reçeteyi,
Terk etmelisiniz lüks yaşamı ve yandaşlarınızı zengin etmeyi.
Görün artık,
Halk düşmüş geçim derdine,
Seçim derdi neyinize?