Tevfik Kızgınkaya

Tevfik Kızgınkaya

Günaydın…

Konuştuğumuz, yazdığımız, okuduğumuz her sözcüğün kullanıldığı yer ve zaman farklıdır ve farklı bir anlamı vardır.

Son günlerde Diyanet İşleri Başkanı (DİB) Ali Erbaş’ın gündeme getirdiği “Günaydın” sözcüğünün de kullanılma zamanı ve anlamı farklıdır.

Günaydın,

Güne başlarken ve karşılaştığımız bir kişiye söylediğimiz ilk sözcüktür.

Anlam olarak da başladığımız günün iyi geçmesi dileğini taşır.

Ve Türkçe bir sözcüktür.

Buradaki soru DİB Ali Erbaşın neden “Günaydın” sözcüğünü hedefe koyduğudur.

*

Sorunun yanıtına ulaşabilmek için konunun derinlerine inmekte yarar var.

RTE-AKP ve yandaşlarının Türkçeyle kavgalı oldukları bilinen bir gerçektir.

Bu gerçeğin nedenini ve amacını RTE’nin söylemlerinde görelim.

RTE, on beş yıllık iktidarlarının ardından (28.05.2017) neyi başaramadıklarını açıkladı.

“Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.”

Sosyal ve kültürel iktidarı yaratmak yolunda hedeflerinde dil ve din eğitimi var.

  • İlköğretimde 2’nci sınıftan başlayarak 8’nci sınıfa kadar Arapça Dersi okutulmaya başlandı.
  • Diyanet’in 2021 Yılı Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu hedefleri;
    • 4-6 yaş grubu Kur'an kurslarının okul öncesi zorunlu eğitimden sayılması
    • 13-18 yaş grubuna uygun yaz Kur'an kursları programı hazırlanması
    • Çalışan gençliğe yönelik yaygın din eğitimi içerik ve planlama çalışmaları yapılması,
    • TDV öğrenci yurtları, gençlik merkezleri, cezaevleri, hastane, YURT-KUR, üniversite kampüsleri vb. yerlerde gençlere Kur’an Kursları açılması…

Dini, politikalarının temeline koyan RTE-AKP’nin hedefinde dilimizi de Arapça yapmak vardır. Ne denli dindar olduklarını gösterircesine siyasi söylemlerinde kullandıkları Arapça sözcüklerin yaşamın içinde de kullanılmasını ve sonuçta da dilimizde Arapçanın egemen olması hedefini gütmektedirler.

Çünkü;

  • Dil, kültürün temel ögelerinden birisidir,
  • Kullanılan dilin temsil ettiği kültüre yakınlık duyulur ve o kültürde var olan yaşam biçimi önce kanıksanır ardından da benimsenir.
  • Arapçanın kullanılması, Arap kültürünün kabullenilmesini ve benimsenmesini getirir,
  • Arap kültürünün yaşam biçiminde dinin kuralları geçerlidir,
  • Millet- Ulus toplum yoktur ümmet toplum vardır,
  • Ümmet toplum sorgulamaz biat eder,
  • Sonuçta RTE-AKP’nin sosyal ve kültürel iktidarı kurulmuş olur.
  • Yeni kuşakların Arapça ile yetiştirilmesi ile de sosyal ve kültürel değişim kalıcılaştırılır.

*

Sonuçta ulaşmak istenen sosyal ve kültürel iktidarın ne anlama geldiğini ise DİB Ali Erbaş açıkça söylüyor.

  • “İbadetleri yaparken nasıl bir haletiruhiye içerisinde oluyorsak toplumsal hayatın içerisinde de hayatımızda da o haletiruhiyeyi devam ettirmeliyiz. Alışverişimizde, ticaretimizde, aile içi ilişkilerimizde, çocuklarımızla, dostlarımızla olan ilişkilerimizde Müslümanca bir tavır içerisinde olmalıyız” (Berlin, 12.12.2019)
  • “Adaletsiz İslam olur mu? İnanç, sokakta olmasın insanın içinde olsun, insanla Allah arasında olsun, evine, ticaretine, siyasetine, adaletine, yargısına yansımasın.” (06.09.2021)
  • “Evinden işine, mabedinden mektebine, ticaretinden sanatına, sokağından şehrine varıncaya kadar hayatın her alanında Allah'ın ezeli ve ebedi kelamını rehber edinmektir.” (15.09.2021)

Amaç, dinsel yaşamın egemen kılınmasıdır.

Sırada, Laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkarılması vardır.

Hedef, Türkiye Cumhuriyeti’ni “İslam Cumhuriyeti” yapmaktır.

Süreç, Cumhuriyetin 100’üncü yılı 2023’tür.

*

RTE-AKP, 19 yıllık iktidarının sonunda yitirdiği desteği kazanmak ve siyasi hedefine ulaşmak için kurum olarak Diyanet İşlerini, siyasi aktör olarak da DİB Ali Erbaş’ı öne çıkarttı.

  • DİB, protokoldeki yeri 52’nci sıradan 12’nci sıraya yükseltildi.
  • DİB bütçesi 7 bakanlıktan fazla olacak şekilde yükseltildi.
  • DİB kadrosuna propaganda amaçlı yönetmen, kameraman, ışıkçı, montajcı, prodüktör, ses kayıtçısı ve spiker alınıyor.
  • DİB Ali Erbaş’a tüm devlet törenlerinde en önde yer veriliyor ve adli yılın açılışı dahil tüm törenler dua ile başlatılıyor.
  • Yokluk ve yoksulluk başta olmak üzere Halkın, yaşadığı sorunları kabullenmesi için “fetvalar” veriliyor.

*

Dinin siyasette propaganda aracı olarak kullanılması ve Halkımızın inançlarının istismarı RTE-AKP ile başlamadı.

Demokrat Parti (DP) 1950 seçimlerinde geldiği iktidarında;

  • 16 Haziran 1950, ezanın Arapça okunmasına izin verildi.
  • 21 Ekim 1950, Okullarda din derslerinin zorunlu olmasına karar verildi.
  • 3 Aralık 1950, Arap harfleriyle tedrisat yapmak için gizli ya da aleni dershane açanlar hakkında yasaklama kaldırıldı ve böylece Kuran kurslarının açılmasına olanak sağlandı.
  • 4 Kasım 1951, Din dersi ilkokullarda ders programına girdi.

DP’nin hedefinde ibadetin ve eğitimin Arapçalaştırması vardı.

1957 seçimlerinde siyasette dini söylemleri kullanan DP, nurculuğu ve Said-i Nursi’yi kullandı. Said-i Nursi Isparta’da köy köy gezdirildi, temel atma törenlerine katıldı. Adnan Menderes, temel atma törenlerde zaman zaman yanında bir hoca bulunduruyordu. Bugün Ali Erbaş’ın siyasi olarak öne sürüldüğü gibi…

Bu politika anlayışı her dönemde sağ siyasi partilerin temel politikası halini aldı ve günümüz RTE-AKP iktidarının gerçekleşmesinin de zeminini oluşturdu.

*

İnancın yoğun olarak yaşandığı ülkemizde, Cumhuriyetin kurucu iradesinin “inancın istismarını” önlemek ve cehaleti yok etmek için attığı adımlara bakalım.

Mustafa Kemal Atatürk’ün (30.10.1929) verdiği talimat;

“Kur’an-ı anlamadığı bu Arap diliyle tamamen ezberleyecek düzeyde dinine aşık olan Türk Milletini, kutsal kitabın bu yüce anlamını istediği gibi anlayabilmekten yoksun bırakmak doğru değildir.

…Kur’an-ı’n tercüme edilmesini emrettim. İlk defa olarak Türkçe’ye tercüme ediliyor.

…(Hz.) Muhammed’in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim.”

  • 22 Ocak 1932, Kur’an-ı Kerim ilk kez İstanbul’da Yerebatan Camii’nde Hafız Yaşar (Okur) tarafından Türkçe okundu.
  • 30 Ocak 1932, İlk Türkçe Ezan, Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii’nde okundu.
  • 03 Şubat 1932, Kadir Gecesi’nde de Ayasofya Camii’nde Türkçe Kuran, tekbir ve ezan okundu.
  • 18 Temmuz 1932, Diyanet İşleri ezanın Türkçe okunmasına karar verdi.
  • 05 Şubat 1937, Laiklik İlkesi Cumhuriyetin temel 6 ilkesinden birisi olarak Anayasa’ya girdi.

Sormak ve düşünmek gerek;

Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye çevrilmesi ve ezanın ve salanın 18 yıl boyunca Türkçe okunmasıyla; İnsanlarımız inançsızlaştı mı, yoksa inançlarını bilerek ve anlayarak ibadetlerini yapmaları mı sağlandı?

*

İnsanlık, 500 yıl önce batıda yaşadığı Katolik Kilisesi’nin baskısından ve Orta çağın karanlığından Reform hareketleri ile kurtulmuştur. Reformun en önemli nedenlerinden birisi Halkın Latin harfleri ile yazılan İncil’i okuyarak inancının gerçeğini öğrenmesidir.

Güne başlarken ve karşılaştığımız bir kişiye söylediğimiz ilk sözcük olan “Günaydın” rast gele seçilmiş bir sözcük değildir.

Aydınlanma Devrimi ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti, 100’üncü yılına bir kala çağdaş uygarlık yolundan saptırılarak Orta çağın karanlığına doğru sürüklenmek istenmektedir.

Gerçeği göremeyen, görmek istemeyen, görüp de bana ne diyen ya da bir şey olmaz diyerek gerçeklere sırtını dönenlerin karanlık basmadan “Günaydın” diyebilmeleri umudu ve dileğiyle…

 

İTÜ dönem birincisi Hüseyin Umutcan AY, umudu haykırdı;

“Bizler ve bizim yetiştireceğimiz çocuklar hegemonların elinde yozlaşmış bu sistemi değiştireceğiz. Değiştirmeliyiz... Bunu insanlık için, insan olarak yapacağız. Çünkü bizler insan olmayanların elinden fazlasıyla çektik.”

“Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır” (M.K. Atatürk, 02.09.1930)

 

Not. Yazım, teknik bir sorun nedeniyle 4 gün gecikmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar