Naim Babüroğlu
Müslüman dünyası ve çöküşün zirvesi
Dünyanın en zengin enerji kaynaklarına sahip... Ama demokrasi ve gelişme yolunda bir türlü mesafe alamayan coğrafyadır Orta Doğu. Orta Doğu ülkeleri, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra da sömürge anlayışını sürdürürler. Demokratik yönetimi ve ekonomik başarıyı sağlayabilecek kurumları bir türlü oluşturamazlar.
★★★
Oysa, İslam dünyası 9’uncu ve 12’nci yüzyıllar arasında Bizans’ın ilerisindeydi. Bu dönemde, altın çağını yaşar. Farabi, Al Khwarizmi, Ömer Hayyam, Al-Razi, Al Rawandi, İbn-Sina, İbn-Rüşd gibi filozoflar ve bilim insanları yetişir.
★★★
Osmanlı Devleti, 600 yıl boyunca, İbn-Sina ve İbn-Rüşd düzeyinde tek bir filozof ve bilim insanı çıkaramaz Haremlerle, saray oyunlarıyla, iktidar mücadeleleriyle uğraşır. Uygarlığa gözünü kapatır. Bilime ve felsefeye geçit vermez. Avrupalılar ise 15-16’ncı yüzyılda Rönesans’ın oluşturduğu rüzgarı yakalar. Bilim, sanat ve teknolojide büyük gelişmeler sağlar.
★★★
1450’lerde icat edilen matbaa, ancak 300 yıl sonra Osmanlı Devleti tarafından kullanılmaya başlanır. Kafir icatlarını öğrenmenin ve kafir öğretmenlerden ders almanın, dinen caiz olup olmadığı tartışılır.
★★★
20’nci yüzyılın özellikle ikinci yarısında, İslam ülkeleri için çöküş daha da hızlanır. Beş Müslüman devlet, yarım milyon Musevi’nin 1948’de Filistin’de bir devlet kurmasını önleyemez. 1967 ve 1973 Arap-İsrail savaşlarında, İsrail’den daha güçlü olmalarına rağmen, Arap ülkeleri varlık gösteremezler. 2024’e gelindiğinde, Filistin’in tabutuna son çivi çakılır. Irak, Libya, Suriye parçalanır. Mezhep savaşları bir türlü dinmez...
★★★
Asıl soru: Batı ülkelerinin gelişmesinin temel nedeni nedir? Cevap: Kilise ve devletin ayrılması... Toplumun, laik yasalarla yönetilmesidir. Müslüman ülkelerde ise kutsallığın kaynağını oluşturan ve yaşamın her alanını düzenleyen tek yasa şeriattır.
★★★
Batı’da siyasi iktidarlar, topluma hesap verirler, denetlenirler. Müslüman ve otoriter ülkelerde ise siyasi iktidarlar hesap vermezler. Denetlenmezler. İktidar, tek kişi ya da belirli bir grup tarafından kontrolsüzce kullanılır.
★★★
İslam dünyasından sadece bir ülke, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk’ün stratejik öngörüsü sayesinde laikliği bir ilke olarak kabul eder. İslam’ı anayasadan çıkarır. Şeriatı yasal alan dışına koyar. Türkiye, Müslüman ülkelere örnek olacak şekilde modern, çağdaş bir yapıya kavuşturulur.
★★★
Bir yanda, Müslüman ülkelerde yaygın olan kökten dinci yönetim sistemi... Öte yanda, Atatürk’ün kurduğu laik demokrasi örneği.
★★★
Müslüman ülkelerde, yolsuzluklardan ve kötü yönetilmekten kurtulma mücadelesi etkisizdir. Konuşma ve araştırma özgürlüğü, kadın erkek eşitliği yoktur. Biat kültürü kökleşmiştir.
★★★
Atatürk’ün laik demokrasi sisteminde, akılcılık ve bilim ön plandadır. Kadın toplumda eşittir. Biat kültürü değil, liyakat ve sorgulama kültürü gelişmiştir.
★★★
İslam ülkeleri, akıl ve bilimden uzaklaştıkça... El Kaide, IŞİD tipi acımasız terör örgütlerini besleyen verimli bir bataklık haline geldiler. Başkalarından satın aldığı silahla birbirini öldüren ve başkalarının bulduğu ilaçla iyileşmeye çalışan coğrafyaya dönüştüler.
★★★
Atatürk’ün mirasının korunamadığı bugünkü Türkiye’ye gelirsek... Laiklik, başörtüsü tartışmaları düzeyine indirgendi. Özellikle, son 20 yılda, Atatürk’ün devrimlerinde büyük bir aşınma oldu.
★★★
Ve hâlâ... Türkiye; Irak, Suriye, Yemen, Afganistan, Libya olmamışsa... Bunun tek nedeni, Atatürk’ün devrimleri ve laiklik sayesindedir.
★★★
Ve bu gerçeklere rağmen... Türkiye pusulasını, Arap coğrafyası yönüne çevirme ısrarını sürdürüyor. Ümmet anlayışı sevdası zirvede... Bu yolculuğun, Türkiye’yi sadece karanlığa ve parçalanmaya götüreceği gerçeğine rağmen...
★★★
Fakat... Asıl çöküşün zirvesi, Aralık 2024’te yaşanır. ABD ve İsrail’in desteklediği, donattığı, eğittiği El Kaide türevi bir örgüt, Suriye’yi ele geçirir. En mutlu ülke, İsrail’dir... Ama... Zafer anısına, Emevi Camii’nde namaz kılınır. “Akletmek (akıl yürütmek), Müslümanlık tarafından terk edildi ve bu yüzden zelil (küçük- aşağılananhorlanan) bir hale düştüler.” Bu söz, İslam dünyasının içinde bulunduğu durumun bir özetidir.
★★★
1600’lerde yaşayan İtalyan düşünür, Giordano Bruno son noktayı koyar. Ve der ki: “Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır, yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Allah’ı kullanırlar.” Bu söz de Müslüman dünyasının acıklı yolculuğunun değişmeyen gerçeğidir.
★★★
(Özet Kaynakça: Francis Fukuyama, Siyasi Düzenin Kökenleri, 2011; D. Acemoğlu, J.A. Robinson, Güç, Refah ve Yoksulluğun Kökenleri, 2013; Bernard Lewis, Yanlış Giden Ne Oldu? 2002)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.