Kemal Anadol
YAPRAK DÖKÜMÜ…
Yazı geride bırakmanın hüznünü taşıyan deniz, sessiz ve dalgasızdır. Boğazın akıntısı Dolmabahçe Sarayının rıhtımına çarparak ve çırpınarak kendini dağıtırken, ulu çınarların sararan yaprakları yer çekimine teslim olmamak için direnirler. Birkaç gün sonra bu görkemli ağaçlar yapraklarından soyunarak çıplak kalmanın utancıyla gelecek baharı bekleyeceklerdir. Sessizce ve çaresizce! Kırılgan Kasım ayı bu manzarayı umutsuzca seyreder. Yaprak dökümü başlamıştır artık!
Türk ulusu Atasını böyle bir 10 Kasım günü yitirmiştir.
Bu dramatik görüntü, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u aldıktan sonra dikilmesi için ferman çıkarttığı Bursa, Ödemiş Bozdağ ve Karadeniz Ereğlisi Bozhane’deki ulu çınarların altında da yinelenir. Üst üste yere düşen yapraklar sarı renklerini umarsız Kasım ayına bırakmışlardır. Hazan mevsimi gelmiştir; hüzün her yere ve herkese egemendir artık!
*
Yaprakların yerlerde can verdiği bu günlerde Zeki Müren’in nihavent şarkısı demir atar belleğime: “Yaprak dökümü mevsimi geldi seni andım…” Bu güzel dizeyi sürekli mırıldanan dudaklarıma egemen olamam. Yıllar öncesinden kopup gelen sularda, anılar denizinde kulaç atarım. Parayla ölçülmesi ve bir daha yaşanması olanaksız zenginlikler içinde kaybolurum.
*
Yere düşen ilk yaprak 23 Kasım 2021 günü Hasan Fehmi Güneş oldu. 1950-60 arası, siyasal yaşamın alabildiğine dalgalı yıllarıydı. Demokrat Parti ve Başbakan Adnan Menderes iktidarı son dönemini yaşarken, ilerde 62’liler olarak iz bırakacak bizler Ankara Hukuk Fakültesine kaydolmuştuk. Ortalama 1940 doğumlu öğrencilerdik. O 1934 Sakarya Karapürçek doğumluydu. Arifiye Köy Enstitüsünü bitirdikten sonra aramıza katılmıştı. Kendisinden beş altı yaş küçük sınıf arkadaşlarıyla öylesine uyum sağlamış ve kendisini sevdirmişti ki onu büyük bir mücadele ile Öğrenci Derneği Başkanı seçtik. O hem abimiz hem arkadaşımızdı. Düzenli bir yaşamı vardı. İyi giyinirdi, çalışkandı, güzel konuşurdu.
Demokrat Parti’nin CHP’ni kapatmak amacıyla kurduğu Tahkikat Komisyonu ülkeyi karıştırmıştı. İlk tepki İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden geldi. 28 Nisan 1960 günü iktidar protestocu öğrencilere karşı şiddet kullanmış, İstanbul’la Ankara’da sıkıyönetim ilân etmişti. 29 Nisan’da Ankara Hukuk ve Siyasal Bilgiler öğrencileri ayaklandılar. Tek silahı iktidara ve Menderes’e karşı slogan atmaktan ibaret göstericilere karşı orantısız güç kullanıldı. Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Namık Argüç Siyasal Bilgiler Fakültesine ateş emri verdi. Binanın duvarları delik deşik oldu. O günleri yaşayan 62’li öğrencilerin önce yolları ayrıldı. Kimi savcı, kimi yargıç, kimi avukat, kimi de akademisyen oldu. Hasan Fehmi Nallıhan Savcısıydı. Ben de Karadeniz Ereğlisi’nde avukattım ve CHP İlçe Başkanıydım. 1973’te Ecevit’le birlikte Zonguldak’tan Milletvekili seçilmiştim. Hasan Fehmi 1975’te Sakarya’da önseçime girdi ve kazandı. Artık Senatör olmuştu. Ayrılan yollarımız TBMM çatısı altında birleşmişti. Parti içinde de aynı saflardaydık. Siyaset basamaklarını hızla çıktı. Önce CHP Senato Grup Başkanvekili sonra da İçişleri Bakanı oldu.
1977 seçimlerinde beşinci sıradaydım. Tekrar seçilmem çok zordu. Hasan Fehmi arkadaşım Sakarya’dan gelerek kampanyama katıldı. Alaplı’da toplantımız karıştırmak isteyen militanların üstüne yürümesi hala gözlerimin önünde. Yine TBMM’de buluşmuştuk. Başarılı İçişleri Bakanlığını derin devlet içine sindiremedi. Oysa Abdi İpekçi’nin katili onun döneminde yakalanmıştı.
Yaşam ona acı sürprizler hazırlıyordu. Özel sohbetlerimizde hep içine doğmuş gibi “Tanrı sıramızı bozmasın” derdi. Önce eşinin sonra da oğlunun kaybını yaşadı. Bu acılara karşın siyasetten çekilmedi. 12 Eylül’e cesaretle direndi. SHP İstanbul İl Başkanı oldu. 18. Dönemde SHP Grubunda tekrar buluştuk. Atatürk ilkelerine içten bağlı inançlı bir Kemalist’ti.
Son görüşmemiz Ankara Güven Hastanesinde oldu. Yattığı yataktan elini uzattı. Ellerimiz uzun süre birbirine bağlı kaldı.
*
Aynı gün yere düşen ikinci yaprak Necati Cebe’ydi. 1928 Balıkesir doğumlu Cebe, Savaştepe Köy Enstitüsü mezunuydu. Yücel ve Tonguç’un çeliğe su verdikleri kuşağın ta kendisiydi. Sındırgı Umurlar ve Kozlu Köylerinde başöğretmenlik, Kayseri Pazarören, Mimar Sinan, Kars Cilavuz’da öğretmenlik yaptı. Bir Anadolu çocuğu olarak Anadolu’nun dört bucağını, köyü, kasabayı, ilçeyi, ili bir kez daha tanıdı. Kabına sığamayan yapısı ona Ankara’ya gitmesini söylüyordu. Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji bölümünü bitirdi. Kazandığı sınav Necati’ye ABD yolunu açmıştı. Florida Üniversitesi Sosyal Hizmet Lisansı Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık alanında Bilim Uzmanlığı eğitimi aldı. Yurda döndüğünde Hacettepe Üniversitesinde öğretim görevlisi oldu. İş ve İşçi Bulma Kurumunda Mesleğe Yöneltme Müdürlüğü görevine getirildi.
12 Mart 1971 muhtırasına karşı çıkan ve CHP Genel Sekreterlik görevinden ayrılan Bülent Ecevit siyasal yaşamımızda eşi az bulunur bir mücadele başlatmış ve partinin genel başkanı olmuştu. Babıali basını, asker ve sivil bürokrasi CHP’ne şans tanımıyordu artık. CHP 1973 genel seçimleri hepsini yanıltmış ve parlamentoya birinci parti olarak girmişti. Necati Cebe’yle mecliste tanıştık. Politikada önemini yitiren yaş farkı onunla yakın arkadaşlığımızı engelleyememişti. Necati, entelektüel birikimi ve sola olan inancıyla güvenilir bir görüntü sergiliyordu. Cesur ve korkusuzdu. CHP Grubunda oluşan “Sol Kanat” ekibinin demirbaşıydı artık.
1974’te Ecevit Hükümeti Cumhuriyet tarihimizin ilk savaş kararını almış ve ordumuz Kıbrıs’ta başarılı bir harekât gerçekleştirmişti. Ecevit’in miğferli resimleri şehirlerarası otobüslerin camlarında görülüyordu. Ecevit’ten sonra en popüler isim de Dışişleri Bakanı Prof. Turan Güneş’ti. Çok renkli bir politikacı olan Güneş grup toplantısında sol kanada çatarak, “Bizim goşistlerin demeçleri partiye oy kaybettiriyor” diyordu. Cebe hızla ve hırsla kürsüye gelmiş, gazetelerde Turan Güneş’in dansöze para yapıştırırken çıkan fotoğrafını işaret ederek, “Sol kanat milletvekillerinin emekten yana demeçlerinin partimize zarar vereceğine inanmıyorum. Ama hocanın basında boydan boya yayınlanan resimlerinin buna neden olacağını biliyorum!” deyivermişti.
Hoca dahil herkes şaşırıp kalmıştı. Ama o günün CHP’sinde bunlar yadırganmazdı. Grup toplantılarında bugünkü gibi izleyiciler, gazeteciler, kameramanlar hatta eski milletvekillerine yer yoktu. Parti grubuna tam bir özgürlük havası egemendi. Cebe memuriyetten gelmesine karşın örgütüyle bütünleşmeyi beceren bir halk adamıydı. Nitekim aynı başarıyı yinelemiş 1977 önseçimlerini kazanarak tekrar meclise girebilmişti.
12 Eylül sadece Cebe’ye değil ailesine de çok acı çektirdi. Ama o “Acıyı bal eyledik” diyerek bir yurttaş olarak faşizme karşı kavgadan ve hapse girmekten çekinmedi. Yazdığı makaleler ve kitaplarla toprağa düşünceye kadar çabasını sürdürdü. Doksan üç yaşında on sekizlik bir delikanlıydı.
*
26 Kasım 2021 günü yaşam dalından kopan üçüncü yaprak Hayrettin Uysal’dı. 1928’de İzmit’in Gündoğdu Köyünde doğan Uysal birçok halk çocuğu gibi Cumhuriyetin kendine sunduğu olanaktan yararlandı ve Arifiye Köy Enstitüsünü bitirdi. Okul arkadaşlarının kendine taktığı “Kavruk Hayrettin” lâkabından hoşnuttu. İddialı bir eğitimciydi. 1947 yılında İstanbul Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünden mezun oldu. Van, Malazgirt ve Sapanca ortaokullarında Türkçe öğretmenliği yaptı. Bingöl Milli Eğitim Müdürlüğüne atandı. Örgütçü yanı güçlüydü. Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu Başkanlığı’na seçildi. Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) kurucu üyelerindendi.
1965’te siyasete girdi. CHP Sakarya örgütünde yapılan önseçimden başarıyla çıktı ve milletvekili seçildi. Parti büyük bir yenilgiye uğramış Demirel’in başına geçtiği Adalet Partisi % 52 oyla tek başına iktidar olmuştu. CHP içinde başlayan kavgada kendisini “Ortanın Solu” ekibinin içinde buldu. Akıcı ve inandırıcı hitabetiyle kısa sürede isim yaptı. Önseçimlerden başarıyla çıkarak 1969, 1973 ve 1977 seçimlerinde peş peşe Sakarya Milletvekili seçildi. CHP Merkez Yönetim Kurulunda (MYK) uzun süre görev yapan politikacılardan biriydi. Artık tüm örgütü tanıyordu. Eğitimdeki yeteneğini bu kez genç politikacıları yetiştirmek için kullanıyordu. Karadeniz Ereğli İlçe Başkanı olarak ondan çok yararlanmıştım. O bizim Hayrettin ağabeyimiz ve hocamızdı. Onunla birlikte üzerimde hakkı olan Kâmil Kırıkoğlu, Selâhattin Hakkı Esatoğlu, İbrahim Öktem ve Ferda Güley’i sevgi ve özlemle anıyorum.
Hayretin Uysal’la 1973 yılında mecliste buluştuk ve kaynaştık. Genel Başkan ve Başbakan Ecevit’in ağırlığını koyduğu iki adaya karşı sol kanatın iki grup başkanvekili adayı vardı: Hayrettin Uysal ve Ali Nejat Ölçen. Düşünebiliyor musunuz; Ecevit’e karşın milletvekilleri özgür iradeleriyle bu iki kişiyi seçebiliyorlardı. 12 Eylül parti içi demokrasinin de canını okudu. Özal’ın başlattığı uygulamalarla parti içi eleştiri ve özeleştiri ortamını sağlayan kapalı grup toplantıları, genel başkanların basın toplantılarına dönüştü. Milletvekilleri bu toplantıların vitrin malzemesiydiler. Bütün genel başkanlar bu uygulamayı gönüllü benimsediler. Partimizde de yapılan son değişiklikle grup başkanvekillerinin genel başkanca atanmasının yolu açıldı!
Uysal 1977 seçimlerinden sonra Ecevit’in kurduğu hükümette Sosyal Güvenlik Bakanıydı. 12 Eylül darbesinden sonra da ilişki ve dayanışmamız devam etti. CHP’nin 9 Eylül 1992’de açılmasında yine buluştuk. 12 Eylül öncesi son Genel Yönetim Kurulu üyesi olarak partinin küllerinden doğmasına çok büyük katkıda bulundu. Parti açıldıktan sonraki kurullarda da birlikteydik.
*
2021 Kasım ayında, Cumhuriyet’in ulu çınarı Köy Enstitüleri üç yaprağını eğitim ve siyaset dünyasına armağan etti. Yaşamları boyunca çektikleri geçim sıkıntısıyla öğünen, inançlarını sonuna kadar koruyan bu üç yaprak sadece yere değil CHP tarihine de düştü. Arifiye ve Savaştepe’de başlayan ve Ankara’ya uzanan inişli çıkışlı, çilekeş ama ilkeli yolculukları genç kuşaklara ibret olmalıdır.
Dününü bilmeyen bir toplum günübirlik yaşamaya mahkûmdur. Yer, içer, ürer… Gelecek için hiçbir proje üretemez. Ve tarihin karanlıklarında kaybolur gider!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.