Erol Çevikçe
Nişan ile Erol
Dedelerim Amasya’daki “Çevikçe Medresesinin” Müderrisleri imiş. Soyadımızı oradan aldık. Halen medresenin yerindeki doğduğum evde oturuyorum. Kapı-bir komşumuzun oğlu Nişan Yağlıoğlu(yan) 84 yıl önce benden bir hafta sonra doğmuştu. Osman dedemin anlattığına göre Yağlıyan ailesi bizden yıllar önce o mahallenin en eski Amasyalıları imiş.
İlkokuldan sonra babası Ohannes amca Nişan’ı Talas Kolejine gönderdi. Ben Amasya Ortaokulunda okudum. Tatillerde mahallede beraber dokuz taş, aşık (kemik), hellapu, uzuneşek, çaput topla oynayarak kardeş gibi büyüdük. Nişan ODTÜ’den makine mühendisi oldu. Altmış yıldır metal sanayiinde üretim yaparak milli gelirimize katkısını sürdürüyor.
Ben İst. Üni. İktisat Fak’den sonra Devlet Planlamada çalışmaya başladım. 1973’de CHP’den milletvekili seçildim. Bakanlık ve partimin üst organları gibi kamu yönetiminin en önemli ve sorumlu görevlerini üstlendim. 1999’dan bu yana da birikimimi ve düşüncelerimi, sıradan bir üye olarak partimin yetkilileri başta, yurttaşlarımla paylaşmak çabasındayım.
Nişan’la acı tatlı her konudaki kardeşlik bağımız çocukluğumuzdan beri güçlenerek sürüyor. Özellikle bayramlar gibi özel dinî günlerimizde ortak anılarımızı paylaşmayı ve karşılıklı kutlamayı hiç aksatmadık.
Bunları anlatmamın nedeni, Vietnam’dan Irak’a, Nikaragua’ya değin kitlesel canlar alan ABD’ninki gibi devlet başkanı düzeyindeki politikacıların ilkel oy hesabıyla, yüz yıl öncesinin “acılarını” yaşayan kuşakların içine nefret tohumları ekme pahasına sürdürmelerine karşı duyduğum hüzünlü tepkidir.
Özellikle son yıllarda insanlığın üzerine bir kara bulut gibi çöken küresel sömürgenlerin, ülkelerin ve halkların arasında tırmandırdıkları sıcak-soğuk savaşa karşı bu tepkisini, kendi çapımızda olağanüstü bir cesaretle dile getiren dayım oğlu Macit Cününoğlu’nun yazısını, sizlerle paylaşmak istedim:
KATLİ VACİPTİR (!)
Bir TBMM Üyesi Garo Paylan’a mesaj gönderiyor…
Diyor ki, “Sen de Talat Paşa deneyimi yaşayacaksın ve yaşamalısın."
Üstelik ikisi de milletvekili, halkın temsilcileri.
İnanın haberi okurken tüylerim diken, diken oldu.
Ve bir kez daha kanaat getirdim ki bu ülkede barış falan olmaz.
Ayrıca ne Ogün Samast’lar biter, ne de tetikçiler çetesi.
Dolayısıyla Amasya’nın Vermiş köyünden Gabaş Ali’lerin cani ruhu bu topraklarda her daim yaşayacaktır.
O da 1915 felaketinde baltasıyla binlerce Ermeni vatandaşımızı kesmişti.
Biz ne yaptık, memleketimin tam orta yerine elinde baltasıyla heykelini diktik.
Üstünde atıyla M. Kemal, alt kadroda da müftüler ile Gabaş Ali.
Aradan 106 yıl geçti, ne değişti?
Hrant’ı katlettik doymadık, sırada Garo var.
Hedef gösteren ümitsiz ve de klinik vaka bir Milletvekili hem de,
Ah canım halkım, nedir bu nefret bu kin.
Daha dün Hrant’ın televizyon kaydını bir kez daha izledim.
Anlattıkları karşısında gözlerim doldu.
Özetle “su çatlağını bulur” diyor.
Ve bizim tahrikçilere de, Ermeni diasporasına da çatıyor.
Sadece barış istiyor, bir de empati.
Asla taraf tutmak yok.
Ne yazık ki bu ülkenin yiğit evladını katlettiler.
Ancak sevgili Hrant bir konuyu ıskaladı veya iyi niyetinden göremedi...
Çünkü bu topraklarda çatlak yok, betonlaşmış vaziyette.
Harcı döken küçük paşalar ile derin devletin tetikçileri…
Katıyürekli vicdansız taife.
Barış düşmanları, kandan beslenen zavallılar…
İnsanlık onların neyine?
Evet dostlar, inşallah o Milletvekili emeline ulaşmaz.
Yoksa düşman yaratmakta epeyce usta olan bu topluma böylesi cinayetler hiç yakışmaz.
Nedir bu böyle; hani biz, her dinden her dilden tek ulustuk…
Hani biz, “Ne mutlu Türküm” değil,
“Ne Mutlu Türküm Diyene” idik.
Not: Kitap "Amasya'nın Dikenleri", Belge Yayınları. Okurlarıma öneririm.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.