Erol Çevikçe
İNADINA İYİMSERİM
“Çağdaş ve Uygarlık”, işte Partili C. Başkanı R.T. Erdoğan’ın tüm nefretinin ve kininin altında bu iki kelime yatıyor. Türk dil kurumunun sözlüğünde bu kelimelerin eski eşanlamlıları, “Muasır ve Medeniyet”. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetinin geleceği için koyduğu birincil ve en önemli hedef, o günkü dille “muasır medeniyet seviyesine” yani öz Türkçeyle “çağdaş uygarlık düzeyine” ulaşmaktı. Başbakan olduğunun ilk haftasında Rize’de “Ben artık değiştim, milli görüşçü değil, muhafazakâr demokratım” derken asıl niyeti, önündeki laik cumhuriyetçi engelleri kandırmaktı. Yıllar sonra ‘vesayeti’ -derin devletten- kendi eline alıp, ülkeyi aile boyu tek başına ve tek elden yönetme fırsatını bulunca da, “ben zaten söylemiştim, demokrasi bizim için amaç değil hedefimizin yolunda araçtır” diyerek, gerçek hedefinin “Ilımlı İslam Cumhuriyeti” olduğunu açıkça ima(!) yani ilan eder oldu. Bütün bu süreçte özenle “Atatürk” demekten kaçındı. İşine geldiğinde Mustafa Kemal ile başlayarak, sahte inancını göstermek için partisinin amacının ülkeyi “muasır medeniyet seviyesine” çıkarmak olduğunu diline doladı. Ama hiçbir zaman, ilerici, değişimci ve laik demokrat sivil kuşakların dilindeki, “çağdaş uygarlık düzeyi” tümcesini bilinçli olarak ve inatla kullanmadı. Çünkü O, özgürlükleri ve insan haklarını güvence altına alan, evrensel hukuka dayalı çağdaş demokrasiye inanmıyordu ve hatta karşıydı. Karanlık hedefi(!) yolunda araç olarak istismar ettiği “demokrasi”, O’nun için sadece sandıktan çıkmaktı. O nedenle de, sayesinde AKP’nin başına geçtiği ve 17-25 Aralık 2013 öncesine dek “kader birliği” içindeyiz dediği Cumhurbaşkanı A. Gül’ün, Gezi olaylarında, “demokrasi yalnızca sandık değildir” savına, şiddetle karşı çıktı ve “evet, demokrasi yalnızca sandıktır” diye, adeta azarladı. Genç R.T. Erdoğan için-eğitim ve öğrenim evresinde, toplumun yaşam biçimi olarak çağdaş demokratik uygarlık düzeyine ulaşmak, ahlak, inanç ve iman dışı olduğu gibi, politik güç elde ettiğinde, karşı savaşım vermesi gereken bir hedefti… O’nun “Osmanlılık” sevdası ise, son 150 yılında batı medeniyetine yüzünü dönen saltanatın tersine, Tanzimat öncesinin kati şeriat düzeniydi. En son faiz konusundaki bilim dışı inadına “Nas” ayetini gerekçe gösterecek kadar… O’nun “muasır medeniyet” tanımı da, salt teknolojik bir süreç yani sadece köprü, tünel, yüksek bacalar ve çevreyi yok eden beton, demir asma kuleler dikmek oldu. Bir Politikacı, hadi öncesini geçtik yirmi yıl boyunca (hem de istediği gibi bütün yetkileri eline almışken), uygarlığa, bilime (aydınlanmaya) karşı savaşım verdiği halde, yenildiğini görmüyor ya da görüp de içine kapanıyorsa… Sonuç; Parası pul (güzel ama yalnız) olmuş bir Ülke. Seçimden (sandıktan) korkan bir Tek Adam…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.