Erol Çevikçe
ÇEREZ PAKETİ*
Ülkemiz ve halkımız bütün zamanların en şiddetli ekonomik ve mali krizini yaşıyor. Uzun süredir ekonomik yapımız, “tasarruf-yatırım-üretim” yerine, “paradan para kazanmaya” dönüşmüş durumda.
Pahalılık gün be gün artıyor, paramız değersizleşiyor, özellikle genç kuşak ve nitelikli insan gücümüz işsizlik bunalımı yaşıyor. Gelir dağılımı uçurumu dibe vurmuş, vergi adaleti yok olmuş, sosyal yaşam haksız-hukuksuz-gergin ve güvensiz bir karanlık tünele girmiş durumda.
İşte 31 Mart 2024’de halkın sandıkta AK Saraya (Tek Adama) karşı patlayan şiddetli tepkisi, tam anlamıyla sivil bir darbe oldu.
Korkuya kapılan AK Saray gündemi değiştirmek, zaman kazanmak ve erken seçimden kaçmak için kendince yeni hesaplar, planlar yapma telaşına girdi. Gerginliği düşürme, normalleşme, muhalefetle görüşme-uzlaşma ve yeni Anayasa oyalamaları falan filan.
Bence Türkiye’miz bu duruma, 24 Ocak 1979 İstikrar politikası ile başlayan ve 12 Eylül 1980 darbesiyle yerleşen liberal (kapitalist) ekonomik ve mali uygulamalar sürecinin kaçınılmaz sonucu olarak geldi.
2000 krizi, 2008 uluslararası kriz ve 2019 salgını, küresel sermayenin güdümündeki AK Saray için ders değil, emeği ile geçinen yüzde 80 dar ve orta gelirli insanımızı, “teğet geçti” diyerek sömürmeye devam oldu.
Üstelik ülkenin ve halkın gerçek gündemini (aş-iş-adalet) karartarak, baştan beri asıl hedefleri olan, laik demokratik cumhuriyetin yerine siyasi hedefleri (dinî devleti getirme) yolunda hızlandılar.
İki haftadır, iç yüzünü ve içeriğini bilen yazar-çizer ve düşünürler, son(!) Tasarruf Paketi üzerindeki ekonomik, politik eleştirilerini sürdürüyor. Ben onları yinelemektense, 33 yıl önceki daha naif bir eleştiri yazımı paylaşmayı yeğledim; buyurun okuyun lütfen…
(*) Bu adı, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek koymuştu.
Ekonomide “DÜZE ÇIKMAK”
Son yıllarda ülke ekonomisini yönetenlerin, uyguladıkları her paketi ekonomiyi “düze çıkarmak” amacına dayadıkları bir gerçektir. Anlayış odur ki, Türk ekonomisi 1972’lere kadar çok sağlıklı gelişirken, o tarihlerden bu yana dik bir yokuş çıkmaya başlamıştır. Bu yokuşun ötesi eğer aşılırsa, düzlüktür, kolaylıktır.
Bu yaklaşım, gerçek olmadığı gibi daha önemlisi, -alınan önlemleri belirlediği için- ekonominin geleceğini daha da zora sokar.
Düze çıkmak, araba sürenler, araç kullananlar için doğru bir deyim. Ağır yüklü bir araç önündeki eğim arttıkça zorlanmaya başlar. Eskiden atlı arabalar yokuşları arada dinlenerek çıkar ve bazen de çıkışı kolaylaştırmak için sağa sola kıvrılırlarmış. Motorlu araçlarda vites düşürülüp daha fazla güçle ancak daha yavaş yol alınarak düze çıkılır. Düze çıkınca hız artar ve hedefe tahmin edilen sürede varılır. Ama asla durularak yokuş çıkılmaz ve yokuşun ötesi de gerçekten düzlüktür.
Düze çıkılınca, işler kolaylaşır. Bütün bu çabaların sonrasında, atlar dinlendirilir, motor ısınmışsa soğutulur. Ulaşılan rahatlıkta, varsa aksamalar giderilir, onarım yapılır, araçlar yola daha bir düzen içinde devam ederler.
Yöreyi bilmeyenler, varsa ezberlerindeki saplantılı hedefe (hayale) doğru kamçıya-gaza basar. Ama deneyimli, bilinçli ve sorumlu arabacı ya da şoför bilir ki, biraz sonra yeni bir yokuş vardır. Bilir ki, ilerde bütün gücünü yeniden seferber edecektir.
Hele görev ve sorumluluğunu bilen uygar bir insan ise, “bir daha yokuş yok” diye ne atları çatlatır, motoru boğar ne de kesesi dolu bir-kaçı dışında yolcularını döküp bırakır.
Türkiye’nin ekonomik yapısı, Anadolu’nun engebelerinden yüz kere daha yokuştur. Bunu bile bile uygulanan her programı “düze çıkana kadar” diye sunmak, ya gerçeklerden kaçmaktır. Ya da kasıtlı ve önyargılı bir amaca dayalıdır.
Ekonomi düze çıkacak diye, olmayacak hızda yoldan çıkmasına ya da durup kalmasına sebep ve alet olmak, partizan hesaplarla fırsat vermek, ülkeye ve halka karşı yapılmış ve yapılacak en büyük yanlıştır (suçtur).
Cumhuriyet, 7 Nisan 1981
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.