Ergün Aydoğan
Kutuplaşan siyaset; Kutuplaştıran kim?
Kamuoyunun genel kanaati siyasetin her geçen gün kutuplaştığı, seçimler yaklaştıkça siyasetteki kutuplaşmanın artacağı yöndeki endişeler her geçen gün yükseliyor.
Yine iktidarın değişmesi yönünde beklenti içinde olan kesimlerde uzun süredir yerleşen ‘’iktidar yönetimi bırakmak istemiyor, seçim yapmamak için; kargaşa, iç savaş bile çıkarabilir. Kaybetse bile gitmez…’’ düşüncesi oldukça yaygın kanaat haline geldi.
İktidarın bazı eylemleri, söylem ve davranışları en son AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın Partisinin Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında muhalefete yönelik ‘’ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz’’ dedi.
Neresinden bakarsanız bakın bu açıklama oldukça sorunlu, tehlikeli bir cümle. Bu cümleye bakıldığında toplumdaki ‘bırakmazlar, gitmezler’ düşüncesini pekiştiren açıklama.
Yaklaşık 20 yıldır ülkeyi yöneten AKP’de iktidara talip olarak siyasi yolculuğa çıkmadı mı, iktidar olmak için kurulmadı mı? Hani daha önce bunlara ülke teslim edilmez dediği gibi; AKP’ye önceki yönetenler siz yönetime talip olmaktan vazgeçin yoksa sizin için iyi olmaz demedi, milletin iradesi sonucu yönetimi-ülkeyi teslim etmedi mi?
Ne demek; iktidara talip olmaktan vazgeçmeleri kendileri için daha iyi olacağının hatırlatılması!
Yani iktidara talip olanların başına beklemedikleri olaylar mı gelir, ne olur?
Yönetimde olanların işi kendileri dışında yönetime talip olanların iktidar gücü-olanakları ile önünü kesmek, tehdit etmek, yönetme iddiasından vazgeçin yoksa sizin için iyi olmaz demek midir?
KILIÇDAROĞLU’NUN AÇIKLAMALARI…
Erdoğan’ın bu tehditkar açıklamaları sonrası CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi cinayetler başlayabilir açıklamaları tartışmaları başka boyutlara taşıdı.
Erdoğan’ın açıklamaları karşısında Kıllıçdaroğlu’nun böyle bir tehlikeye dikkat çekmesi elbette çok manidar. Ancak keşke Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın bu tehditkar açıklamaları karşısında ‘siz kim oluyor da kendiniz dışında yönetmeye talip olanları tehdit ediyorsunuz. Sizin göreviniz yönetmeye talip olan muhalefeti tehdit etmek değil, ülkeyi en güvenli şekilde seçime götürmek, seçim güvenliğini sağlamak; seçimlerde oluşacak millet iradesinin gereğini yapmak, sandıktan çıkacak milletin iradesine saygı göstermek’’ deseydi.
Toplumdaki kaygıları artıracak, korkuları besleyecek açıklamalar yapmasaydı!
Peki bu karşılıklı açıklamalar medyada nasıl karşılık buldu, medya bunu nasıl gördü.
Tabi ki ülkede bağımsız neyse, ‘tarafsız’ medya olmadığı için herkes kendi tarafından olayı değerlendirdi. İktidar medyasına göre Kılıçdaroğlu, muhalefet medyasına göre Erdoğan kutuplaşma siyasetinin sorumlusu. Objektif bir değerlendirme yok; herkes konuşlandığı yerden bakmaya devem…
Son zamanlarda TV’lerden olabildiğince uzak durmaya bakıyoruz. Uzak kalamadığımız, sinirlerimiz el verdiğince bakmak durumunda kaldığımız zamanlarda ise var olan hayretimiz daha da artıyor.
Hiç bakmadığımız TRT 1 Pazar günü birbirinden nadide! Sözde akademisyen, bilim insanı sıfatıyla birilerini çıkarmış. Anlatıyorlar, vay efendim Kılıçdaroğlu; siyasi cinayetler başlayabilir demiş, böyle bir laf edilebilir miymiş, bu ne sorumsuz bir açıklamaymış… siyaseti kutuplaştıran, geren Kılıçdaroğlu ve muhalefetmiş!
Milletin kanalını işgal eden beyefendiler! Tamam diyelim ki Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları maksadını aşan sorunlu açıklama. Peki muhalefet partilerine ‘’ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz’’ ne demek.
Bu açıklama muhalefeti tehdit dili, muhalefetin siyasetten vazgeçmelerinin kendileri için iyi olacağını söylemek; tehdit değil de nedir?
Bugüne kadar kendileri dışında herkese terörist suçlaması yöneltmek, muhalefet genel başkanlarına ‘bu daha bir şey değil, bu daha iyi günleriniz, görün bakın başınıza neler gelecek’ tehditleri savurmak.
Muhalefete ‘zillet ittifakı’ demek… FETÖ’cü demek… PKK’lı demek yetmedi…
Şimdi yönetime talip olmaktan vazgeçmek sizin için iyi olur noktasına gelindi.
Tam bir akıl tutulması olsa gerek.
O beyefendiler ve iktidar kontenjanından TV ekranlarını süsleyenler iktidarın kutuplaştıran, geren siyasi diline tek bir cümle etmiyorlar, varsa yoksa muhalefet.
Hem yönetenler ve yönetmeye talip olanlar; Türkiye üçüncü dünya ülkesi, patagonya, muz cumhuriyeti değildir. Türkiye her ne kadar kurumları tahrip edilmiş olsa bile, yüzyıla yaklaşan cumhuriyet yönetimiyle, kökleşmiş kurumlarıyla, kişilere bağlı hareket etmeyecek güvenlik kurumları, hukuk anlayışıyla; Laik demokratik sosyal hukuk devletidir.
Kimsenin karamsar olmasına, enseyi karartmasına gerek yok; Türkiye tüm kısıtlamalara rağmen demokratik yöntemlerle yeni bir başlangıç yapabilecek kapasitededir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.