Ergün Aydoğan
Divriği, Arapkir, Harput akılda kalanlar...
İstanbul’da yaşayan bizim Savaş Karaçam, kız kardeşimin eşi yani damat çok uzun süredir ‘bizim Arapkir’ der durur, anlat anlat bitmez, sanırsın ki dünya Arapkir’den ibaret, illa gidelim der durur. Artık gitmek farz haline geldi; hadi gidelim diyerek düştük yollara…
Ankara-Kırıkkale-Yozgat-Sivas üzerinden önce mutlaka görmelisiniz denilen Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası ziyaretiyle başladık.
Sivas’ın Divriği ilçesindeki tarihi cami ve hastane; Cami 1228-29 yıllarında Mengücekli beyi Ahmed Şah tarafından; Darüşşifa ise aynı tarihte, Ahmed Şah’ın eşi ve Erzincan beyi Fahreddin Behramşah’ın kızı Turan Melek tarafından Ahlatlı Muğis oğlu Hürrem Şah adlı mimara yaptırılmıştır. Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası 1985 yılında Dünya Miras listesine alınarak Türkiye’den listeye giren ilk mimari yapıdır.
İlk kez gidiyor olduğumuz yapının Darüşşifa girişinde kalabalık bir Ankaralı grubun çıkış anında sonradan giriş bölümünde hediyelik eşya satan aynı zamanda gönüllü ‘rehber’ olduğunu öğrendiğimiz, kendisi ‘Fanatik FB’li, oğlu ‘fanatik GS’li anlatıcı kedilerine katılarak cami anlatımına katılmamızı daha sonra Darüşşifaya gelmemizi önerdi; kabul ederek gruba dahil olduk.
O günün teknolojik imkansızlıkları içinde matematik, geometrik hesaplarla, üçboyutlu kabartmalarıyla muhteşem ötesi, Plan tipi ve süsleme olarak benzeri olmayan bir eserdir. İki başlı kartal motifini de içeren süslemeler son derece taşkın ve barok karakterlidir. Alaaddin Keykubad’ın arması olan çift başlı kartal ile Ahmet Şah’ın arması doğan motifi bulunur.
Matematik ve geometrik hesaplamalarla caminin giriş kapısına sabah güneşi düştüğü zaman gölgelerden oluşmuş, ayakta duran, yandan bir kadın silueti, ikindi güneşi düştüğü zaman erkek silueti beliriyor. Siluetin önünde diktörtgene benzer bir gölge, bu gölgelerin Kur’an okuyan ve namaz kılan kadın ve erkek olduğuna inanılmaktadır. Gölge tamamen geometrik, matematiksel hesaplamalarla güneşin batışı hesaplanması sonucu oluşmaktadır; dinsel bir tarafı yoktur.
Evliya Çelebi bu eser için ‘’Üstad, mermer bu camiye öyle emek sarf edip, kapı ve duvarları öyle nakış bukalemun eylemiş ki, methinde diller kısır, kalem kırıktır.’’
Bu müstesna eseri anlatmaya satırlar kifayetsiz kalacağından, yolu düşenler ziyaret etmeli…
Dünyanın AKP ile varolduğuna inananların aksine AKP’den önce yapılan Keban Baraj Gölü, Elazığ, Tunceli ve Erzincan illeri arasında Fırat üzerinde Keban Barajı 675 km2’lik yüzölçümüyle ülkenin en büyük dördüncü gölü ve en büyük ikinci baraj gölüdür. Gölün toplam su hacmi 30,1 milyar m3’tür.
Keban Barajı’nın inşaatı ilk olarak 1936 yılında yeni kurulan Elektrik İşleri Etüt İdaresi tarafından önerilmiş, 1965 yılında yapımına başlanmış, 1974 yılında ilk dört büyük türbini, 1984 yılında diğer 4 türbini devreye girmiştir. Kurulduğunda Türkiye’de üretilen elektriğin %20’sinin tek başına karşılayan santral 2020 yılı itibarıyla tüketilen toplam elektriğin % 1,8’ini karşılamaktadır.
Bunlar kısa zaman diliminde gördüklerimiz esas durağımız Savaş’ın memleketi Arapkir. 1850’li yıllarda yapıldığı tahmin edilen, kesme taşlardan iki katlı olarak yapılan, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından aslına uygun olarak restore edilerek belediyeye teslim edilen butik otelde kalıyoruz.
2009-2014 AKP’den seçilen, 2019 ve 2024’de CHP’den seçilen tecrübeli belediye başkanı Haluk Cömertoğlu, ar-ge çalışmaları ve projeleriyle övünç duyan bir başkan. Halkla iç içe esnafla birlikte geniş sohbette ar-ge çalışmalarıyla 300’ün üzerinde patent ve marka tesciliyle birlikte ilçeyi turizmin cazibe merkezi yapma gayretleri 15 Temmuz darbesi, ekonomik krizler ve pandeminin olumsuz etkileri nedeniyle hedeflenen noktaya gelinemediğini anlattı.
Ne zaman Doğu ve Güneydoğu bölgesine gelsek yöresel tatların dayanılmaz cazibesiyle kilo artışına mani olamıyoruz.
Savaş’ın yakın aile çevresi her gün yöresel tatları tattırıyor. Yemeyiz dediğimiz, 1 yaşını geçmemiş keçi yavrusundan yapılan kızartmayı ilk kez burada yedik. Yağ, un ve şekerden yapılan un helvası aynı zamandan gelinkız helvası denilen, ağza toz şeker gelmesiyle bilinenin aksine özel un helvası değişik bir tat. Tuzsuz taze peynirden yapılan, kenarları kıvrık, üzerine şeker dökülerek tatlandırılan tatlı pide Elazığ’lılar bizim demesine rağmen Arapkir marka tescilini almış. Un, yumurta, kabartma tuzu ve suyla akıtma şeklinde yapılarak üzerine pekmez dökülen gaygana tatlıları başka bir özel tat.
Ve Arapkir denince ilk akla gelen kara menevşe üzümü, tescilli siyah Köhnü üzüm, aynı zamanda şarabın mayasında kullanıldığı, Fransa Lyon’dan almaya geldikleri bir ürün. Aşık beyazı denilen beyaz üzümde yörenin önemli ürünü. Aynı zamanda haşlama içli köfte, ceviz, dut, pekmez ve pestiller…
Ve Arapkir’in olmazsa olmazı, her yerde, her derde deva reyhan; çayı, kolonyası, yemeklerde ve salatalarda kullanılmasıyla Arapkir’in tescilli medarı iftiharı…
Coğrafyanın ağırlığında mıdır nedir bilinmez her yerde çalınan müzikleri neşeden çok efkarlandırmaktadır; belki de bize öyle gelmiştir…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.