Dr. Girayalp Karakuş

Dr. Girayalp Karakuş

Amerika Hangi Müslüman Ülkeyi Destekledi

Önsel olarak Amerika’nın Batı Avrupa’da yükselen komünist akımları nasıl yenilgiye uğrattığına bakmak gereklidir. ABD bunu başarabilmek için sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirdi. Kamu diplomasisine önem verdi. Anti-komünist olmak, Amerikan yardımı almak için ön şart hâline getirildi. Komünist olmayan yatırımcılara destek sağlandı. Amerikan elçileri üzerinden propaganda yapıldı. Düzen partilerine paralar aktarıldı. Ayrıca, anti-komünist çetelere ve güvenlik birimlerine, para ve silah başta olmak üzere her türlü yardım yapıldı. (1)

            Bunlar bilinen şeyler.

            Peki AKP bu yolun dışından ilerleyerek yükselişi nasıl oldu?

            ABD Dışişleri, 30 Ekim 1996’da Ankara büyükelçiliğine gönderdiği belgede, hükümeti devirmeye yönelik girişimlerden bahsediyor. Belge ulusal güvenlik belgesiydi. Belgede dönemin ABD Dışişleri Bakanı Warren Cristopher’in imzası var. Belgede sonuç olarak şu ifade ediliyor: “Refah Partisi seçimlerden eskisinden daha güçlü olarak çıkacaktır.” Bu çıkarım 28 Şubat ile birlikte Siyasal İslam’ın yükselişinin bir ABD komplosu olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir.

            2002’nin Ağustos ayında Ankara’da ABD’li yetkililerin katıldığı bir resepsiyon veriliyor ve ABD’nin Türkiye topraklarını kullanarak Irak’a saldırması konuşuluyor. Bülent Ecevit ABD’nin dayatmalarına direniyor ve oradaki ABD istihbarat görevlisi ağzından şunu kaçırıyor: “Ecevit diye biri yok.” Aslında olanlar gayet açık. Bağımsızlıkçı Ecevit’in yerine Amerikan emperyalizmi ile işbirliğine gidecek olan bir hükümet ülkeyi yönetecekti. O hükümet ise “AKP” idi. (2)

            2008’deki “AKP’yi kapatma davasında” Ahmet Necdet Sezer tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanan Serdar Özgül, Serruh Kaleli ve Ahmet Akyalçın gibi asker kökenli laik üyeler nasıl oldu da AKP kapatılmasın diye oy verdi? ABD bu kararın alınmasında nasıl bir rol oynadı?

            Apriori olarak Türkiye’nin düşünsel dünyasında ajite edilmiş milliyetçi Türk yönetici veyahut İslâmcı ideolojiye inanmış kişilerde bir komplo zihniyeti mevcuttur. Bunun en güzel örneğini de Gezi olaylarında yaşandı.  Örneğin bu olaylar dış güçlere (Türk Hava Yolları’nın Lufthansa’nın Pazar payını ufaltan rekabetinden rahatsız olan Almanya), faiz lobilerince düzenlendiği resmi açıklama olarak kullanıldı. Daha sonra Gülen hareketi de buna eklendi. (3) 

            Medyanın tekelleştirilmesi nasıl oldu? Bu zenginlik nereden geliyor? İktidarın sürekli kendilerine tehdit olarak gösterdiği dış güçlerin bunda parmağı var mı? Bu soruları okuyucuların yorumuna bırakıyorum.

            Bu tekelleştirme, Yeni Şafak, Yeni Akit, Kanal 7 gibi taraftar medyanın teşvik edilmesi ile kalmadı. Kamu denetimine devredilen Sabah, Star gibi ana akım gazetelerin iktidar medyasına dönüştürülmesiyle ilerledi; bunların dışında siyasi baskılarla muhalif yazarlar ve programcılar susturuldu. Bunun sonucu olarak sürekli linç üreten ve algı yaratan bir medya oluştu. (4)

            Yakın döneme gelelim…

            AKP-Batı-ABD işbirliği 2011 yılına kadar devam etmiştir. Taner Timur’un da ifadesiyle 2010 referandumu ile birlikte AKP “yenilmezlik yanılgısına” kapılmıştır. Böylelikle AKP, İhvancı-İslamcı bir çizgiye kaymasıyla birlikte Batı-ABD ile bağı kopmuştur.

            Bu yazı Şamil Tayyar’ın Kürt Ergenekonu kitabına bir karşı tarih okumasıdır.

Kaynaklar

1) Şamil Tayyar, Kürt Ergenekonu, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011, s. 365.

2) Suat Çağlayan, AKP’nin İktidara Gelmesi İçin ABD Nasıl Çalıştı”.

3) Tanıl Bora, Türkiye’de Siyasi Cereyanlar, İletişim Yayınları, İstanbul, s. 501.

4) Age, s. 506.

Önceki ve Sonraki Yazılar