Dr. Girayalp Karakuş

Dr. Girayalp Karakuş

ÇİN Arkasından HİNDİSTAN: NELER OLUYOR

 Çin’den sonra Hindistan’da gıda konusunda ihracat kısıtlamaları ve tarifeler getirmeye başladı. Bilindiği üzere serbest piyasa ekonomisinde bu tür politikalar uygulanmaz. Fiyatlar serbest piyasa ekonomisine göre şekillenir. Peki Küresel pazara eklemlenen iki ekonomik dev ne yapmaya çalışıyor?

ÇİN: BATI MODELİNDEN FARKLI

            Kesin olarak söylenebilecek tek şey, IMF, Dünya Bankası ve Washington Mutabakatı’nın daha sonra 1990’larda Rusya’ya ve Orta Avrupa’ya yutturduğu ani özelleştirme içerikli “şok tedavisi” yolundan gitmeyen Çin’in o ülkeleri vuran ekonomik felaketlerden kaçınmayı başardığıdır. Ülke, “Çin tarzı sosyalizm” ya da şimdilerde bazılarının tercih ettiği adıyla “Çin tarzı özelleştirme” yönünde kendi tuhaf yolunu tutarak, muhteşem (yıllık ortalama yüzde 10’a yaklaşan) bir ekonomik büyüme getiren ve nüfusun önemli bir kısmının yaşam standartlarını yirmi yıldan uzun bir süre boyunca yükselten, devlet güdümlü bir piyasa ekonomisi inşa etmeyi başardı. Ama reformlar aynı zamanda çevresel bozulmaya, toplumsal eşitsizliğe ve nihayetinde kapitalist sınıf iktidarının yeniden kurulmasına rahatsız edecek derecede benzeyen bir şeye de yol açtı. (1)

İHRACATA DAYALI MODEL PLANLANMADI

            1978’de Çin GSYİH’sının sadece %7’sini oluşturan dış ticaret, 1990’ların başında %40’a fırladı. İhracata dayalı kalkınma stratejisi son derece başarılı olmuş görünüyordu. Ama 1978’de bunların hiçbiri planlanmamıştı. Diğer yandan Çin’in çarpıcı büyümesi ülkeyi yabancı hammadde ve enerji kaynaklarına bağımlı hâle getiriyordu. 2003’te ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci petrol ithalatçısı oldu. Sudan ve İran’daki enerji çıkarları her iki sahada da ABD’yle gerilim yaşamasına sebep oldu. (2)  Son dönemde ithalat mallarını toplayıp satmaması da ithalat bağımlılığını azaltmak için yapılan girişimlerden birisi.

ÇİN’İN AMACI KAPANMAK DEĞİL

            Çin sosyalist dönemde de tümüyle kapalı bir ekonomi değildi. Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında, 1949-1960 döneminde Çin, Sovyetler Birliği ile dış ticaret yapıyor, bu ülkeden ekonomik yardımlar alıyordu. Dış ticareti de oniki adet devlet şirketi bir monopol olarak yürütmekteydi.  Bu dönemdeki ticaretin büyük bir bölümü komünist ülkelerleydi. Çin daha sonra dış ticaretini az gelişmiş sömürge ülkelere kaydırdı. Üzerine yoğunlaştığı ülkeler Endonezya, Burma, Pakistan ve Seylan bu ülkelerin başıydı (3) dolayısıyla Çin’in son zamanlarda ihracat kısıtlamaları getirmesi iç pazarı korumak ve rakip ülkeleri enflasyonist baskı altına almak istemesindedir.

TİCARET SAVAŞININ DEVAMI

            Çin’in içeride ve dışarıda kullandığı yumuşak güç arasındaki bağlar oldukça önemlidir. Çin günümüzde nüfusun ve ekonominin kalitesini arttırma peşinde. Yeni bir ulus yaratmaya çalışıyor. Bugün Çin aynı anda hem başka ülkelerde yabancı bir yatırım kaynağı, hem de kendi içinde hâlâ tamamlanmak üzere olan modernleşme süreci yaşıyor.(4)  Çin 2018’de ABD ile yaşadığı ticaret savaşını kendi usullerince bertaraf etmeyi başardı. İhracat kısıtlamaları, tarife ve kotalar bu sürecin devamıdır diyebiliriz.

HİNDİSTAN: YOKSULLAR İÇİN İHRACAT KISITLAMASI

            Maliye Bakanı Chidambaram bugün ekonomik programın yeniden alınması gerektiğini söyledi. Maliye Bakanı ülkedeki enflasyonist baskının yoksulluğu arttırdığı ve önlem alınması gerektiğini ifade etti. Hindistan her sene 44 milyon ton buğday üretimi yapmaktadır. Ancak bu sene 35 milyon ton üretebildi. Ülkenin iç talebi 25-30 milyon ton. Ülkenin yoksulları doyurabilmesi için ihracatta bazı kısıtlamalara gitti. Ayrıca Hindistan iç fiyatların enflasyonist baskı oluşturmaması için böyle bir karar aldı.

PRAGMATİZME EVRİLİŞ

            Çin örneğinde de gördüğümüz gibi, yükselen güç Hindistan'ın da dış politikası ekonomik diplomasisine artan bir şekilde bağımlı. Hindistan, Batı ve Doğu bloku arasında ayrılan dünyaya üçüncü bir yol sunan 1955 Bandung Konferansı'ndan itibaren dış politikasının temelini oluşturan 'üçüncü dünya idealizmi' yaklaşımından yükselen güçlerin bir niteliği olan 'pragmatizme' evrilmekte olduğu görülüyor.(5) 

ÖNCEKİ POLİTİKALAR ORTA SINIF İÇİNDİ

            Hindistan 1991 yılına kadar sosyalist ekonomi programı ile yönetilen bir ülkeydi. 1991’den sonra yaşadıkları ekonomik krizler neticesinde neo-liberal sisteme geçiş yaptı. Hindistan ekonomisinin en önemli sorunu halka refah sağlayabilmek ve istihdam yaratabilmektir. Aynı zamanda ekonomik reformların çiftçiyi olumsuz etkilediği konuşulan konulardan birisi. Politikalar genelde orta sınıfın çıkarına olduğu söylenebilir. (6)

ÖZEL SEKTÖR SIKINTILI

Hindistan özel sektörünün ise kendi sıkıntıları var. Nitekim özel sektörde finansal güç zayıf. Devlet borcunun çoğu yerel para birimi şeklinde. Bu da hükümete kur dalgalanmalarına karşı güvence veriyor ve nispeten de olsa rahat bir konumda olmasını sağlıyor. Ancak hükümetin yerel para birimi cinsinden borçlanması, özel sektörü etkileyerek projelerini finanse etmede hükümetle rekabet etmesine neden oldu. Hindistan bankalarının çoğu devlete ait olduğundan, özellere kredi vermektense devlete bağlı şirketlere kredi vermeyi tercih ediyorlar. Bu yüzden hükümet borçlanmasının özel sektörü dışlaması (crowding-out), Hindistan özel sektörünü döviz olarak borçlanmaya itti. Bu da özel sektörü sürekli döviz dalgalanması riski ile karşı karşıya bırakmış oluyor. (7)

Kaynakça

1)David Harvey, Neoliberalizmin Kısa Tarihi, Sel Yayınları, İstanbul, 2015, s. 131.

2) Age, s. 144-148.

3)Vural Fuat Savaş, Bilmediğimiz Çin, Efil Yayınevi, Ankara, 2016, s. 160-161.

4)Micahel Barr, Kim Korkar Çin’den? Dünyanın Büyüyen Çin Korkusu, Tekin Yayınevi, İstanbul, 2013, s. 155.

5)Ümit Alperen, “Hindistan: Dünyanın Yükselen Ekonomik Gücü”, Independent(Türkçe), 12.10.2021.

6) Agm.

7)Abdullah Raddadi, “Hindistan ve Ekonomik Hayal Kırıklığı”, Şarkul Avsat, 09.08.2021.

Önceki ve Sonraki Yazılar