Dr. Girayalp Karakuş

Dr. Girayalp Karakuş

Neden Kalkınamıyoruz? AKP Şampiyon Oldu

          Ülke Ekonomileri pandemi sürecinde olumsuz etkilendi. IMF’de pandemiden zarar gören ülkelere borç verme noktasında muslukları açtı. Pandemi ile gelir adaletsizliği artış gösterdi. IMF yıllık raporuna göre ülkelere verdiği krediler iki türlüdür: “tavizsiz faiz oranları ve düşük gelirli ülkelere imtiyazlı krediler”. 86 ülkeye toplam 110 milyar doları aşan borç verildi. Ağustos yeni bir Özel Çekme tahsisinin 2021 onayı ile 650 milyar dolar tahsisat ayrıldı. IMF’nin birincil amacı aşıya erişimi arttırmak ve dijital ekonomiye geçiştir. IMF Nisan 2021’de kredileri onayladı. Bu durumun ülkelerin rezervlerini ve likiditesini arttıracağı beklenmektedir. Tüm ülkelerde 2021 sonu nüfusun en az yüzde 40 ve 2022’nin ilk yarısında yüzde 60’ının ekonomik aktiviteye dahil olması beklenmektedir. IMF tarafından pandemi boyunca 16 trilyon dolar mali destek sunuldu. Bağışçıların hepsi gelişmiş ülkelerdir. Örneğin; Çin, Fransa, Almanya, Japonya, Lüksemburg, İsveç ve İsviçre bu ülkelerin içindedir. (1)

            Aşının bulunmasıyla ülke ekonomilerinde büyüme oranları az da olsa artış göstermektedir. IMF pandemi dönemine dönebilmek için Dünya Bankası ile işbirliği yapmaktadır. IMF aynı zamanda ülkelere teknoloji desteği de sunmaktadır. IMF ülkelere yardım sağlarken aynı zamanda ülkelerde izleme komiteleri de kurmakta ve ülkelerin bağımsızlığını tehlikeye düşürecek şekilde siyasi ve ekonomik meselelere karışmaktadır. (1)

            Günümüzde IMF Raporuna göre borç verilmeye uygun ülkelerden bazıları şunlardır: “Afganistan, Benin, Burkina Faso, Burundi, Çad, Demokratik Kongo, Etiyopya, Cubuti.” Teknik destek alan az gelişmiş ülkelerden bazıları şunlardır: “Myanmar, Uganda, Ukrayna, Sri Lanka, Siera Leone, Moğolistan, Mozambik, Liberya.”  Bu gelişmelere destek veren gelişmiş kapasitedeki 10 ülke ise şunlardır: “Japonya, Avrupa Birliği, Almanya, İngiltere, Hollanda, Kore, Norveç, Kanada, İsviçre”. (1)

AKP’nin IMF Ve Dünya Bankası İle İlişkisi Devam Etmekte

            Evet… Buraya kadar IMF’nin ülkeler için faydalı bir örgüt olduğu sanrısı belirebilir ancak bu durumun böyle olmadığını ifade etmek gerekir. Az gelişmiş ülkeler 1970’lerde devletçi ve ithal ikameci ekonomik modelle dışarıya bağımlı olmadan bağımsızlıklarını korumaya çalışmıştır. Dışarıya bağımlı bir ekonominin bağımsızlığı da şüphelidir. Dışarıya bağımlı ekonomilerin sürekli borç yüküne girmesinden dolayı enflasyonun da artacağı beklenebilir. Özmutlu’nun “Az Gelişmiş Ülkelere Yapılan Yardımlar: Ekonomik ve Siyasal Boyutları”, adlı çalışmasına göre; “Dış kaynaklara bağımlılık arttıkça ödemeler dengesi de bozulabilir. 1990'lara gelindiğinde dış ticaret politikalarını serbestleştiren ve mali sektörlerini dışa açan orta gelirli ülkelerin çoğunluğunun dış kaynak kullanımları da artmıştır. Ancak bu ülkelerdeki ekonomik performans, kısa vadeli fon akımlarına karşı aşırı duyarlı bir nitelik kazanmıştır. Finansal krizlerle karşılaşan ülkelerde, kriz öncesi dönemlerde mali bilançoların sağlıksız bir yapı içerisinde büyümesi, açık döviz pozisyonları, döviz kuru ve kredi riskleri de krizlere hassas bir yapı oluşturmuştur. Bu koşullarda herhangi bir olumsuz olayın etkisiyle ortaya çıkabilecek bir likidite daralması, sermaye kaçışı veya devalüasyon, bilançolarda öz kaynakların erimesine neden olduğundan, mali sistem tıkanmakta ve kriz reel sektöre yansıyabilmektedir.” (2)

            Türkiye 1980’lerden itibaren ekonomide serbestleşme politikasını uygulamış, kısa vadeli başarılı olmuş ancak IMF ve Dünya Bankası gibi örgütlerden aldığı borçlardan dolayı uzun vadede altından kalkamayacağı borç yükünün altına girmiştir. Zaten IMF ile Dünya Bankası aynı dönemde kurulmuştur. AKP her ne kadar IMF’ye borcumuzu ödedik dese de Dünya Bankası ve IMF’nin zihniyeti ile hareket etmeye devam etmektedir. Dünya Bankası gibi örgütlerin baskı ile kabul ettirdiği popülist politikalar ülke ekonomisinin zor duruma düşmesine neden olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye IMF ile 1960-2000 arasında 19 kez Standby anlaşması yapmıştır. Örneğin 18.12.2000 tarihli niyet mektubunda hükümet;

  • Telekomun %33,5’nun özelleştirme ihalesinin duyurusunun 14 Aralık 2000 tarihinde yapılacağı ve Mayıs 2001 tarihinde kazanan şirketin açıklanacağı,
  • THY’nin hissesinin %51’inin satışının Mart 2001 tarihine kadar tamamlanacağı,
  • Elektrik sektörünün yabancı sermayeye tümden açacak olan “Elektrik Piyasası Kanunu”nun, 14 Aralık 2000 tarihine kadar meclise sunulup, Ocak ayında bu yasanın çıkarılacağı,
  • Tekelin özelleştirilmesini sağlayacak yasanın Şubat ayında çıkarılacağı,
  • Kamu Bankalarının özelleştirme stratejilerinin Kasım 2000 ayına kadar oluşturulacağı

sözünü verdi. (3)

IMF Özelleştirme İle Her şeyin Hallolacağını Dikte Etti

            IMF ve Dünya Bankası özelleştirme ile her şeyin hallolacağı mottosunu (slogan) AKP’ye dikte etti. Dolayısıyla Türkiye tarımı bu oluşumların baskısıyla bitirildi. Tarımda ithalatçı ülke konumuna düşürüldük.  Oysa günümüzde Türkiye’de yaşanan krizlerin nedeni de finansal dengesinin bozuk, sığ ve finansal kurumlarının zayıf olmasından kaynaklanmaktadır.

            Bryan Johnson ve Brett Schaefer tarafından yapılan bir araştırmada “IMF politikalarını uygulayan 89 az gelişmiş ülkenin 1965’den 1995’e kadarki ekonomik büyümesi incelenmiştir. Araştırma sonuçları ilginçtir: Bu ülkelerden 48’i borç aldığı yıla göre kişi başına düşen zenginlik açısından bir ilerleme kaydetmemiş, bu 48 ülkeden 32’si daha da fakirleşmiş, bu ülkelerden 14’ünün ekonomisi borç aldığı yıla oranla en az %15 küçülmüştür.” (3)

        IMF politikalarının ülkeler açısından olumsuz sonuçlar doğurmasına rağmen neden bu yolda diretiliyor? Bunun nedeni ülkelerin IMF’ye yönelik borç yükünün fazla olmasından yani ülkelerin bağımlı olmasından kaynaklanmaktadır. IMF borç verdiği ülkelere yardımdan ziyade kaynaklarını yağmalamaktadır. Özelleştirme adı altında KİT’lerin ucuza satıldığını az gelişmiş ülkelerde gördük. Uygulanan mali programlar ülkeleri borç sarmalına sokmuştur. Dünya Bankasının raporlarına göre Afrika kıtası 40 yıl öncesine göre daha da yoksullaşmıştır.

            Enerji Yapı Yol Sendikası Yayın Kurulu tarafından hazırlanan rapora göre;

           “Mozambik’de,       Dünya Bankası ve IMF tarafından “önerilen” politikalarla, maun cevizi işleme sektörü tamamen yok edildi. Ham cevize uygulanan ihracat tarifelerinin kaldırılmasının ardından, çoğu kadın 10 bin işçi, işini yitirdi. Rus halkı, IMF programlarıyla ilk kez 1992’de tanıştı, ancak yoksullukta diğer halklara “yetişmekte” gecikmediler. 1996 yılında, ülkenin ulusal geliri yarı yarıya düşmüştü. Yoksulluk sınırının altında yaşayan insan sayısı, aynı sürede 2 milyondan 60 milyona fırladı. Erkeklerde ortalama ömür 65.5’ten 57’ye düştü. Uzmanlar, böylesi bir felakete, dünya tarihinde savaş veya büyük bir doğal felaket dışında rastlanmadığını belirtiyorlar. Büyük bir hızla gerçekleştirilen özelleştirmeler ile bir “özelleştirme mafyası” doğdu. Çeteler ve mafya örgütlenmeleri mantar gibi çoğalarak, iktidar ve medyayı tamamen kontrolleri altına aldılar. (3) Buna rağmen Afrikalı liderler, IMF ve Dünya Bankasından aldıkları kredilerle rahat bir yaşam sürmektedirler.           

AKP KİT’leri Bilinçli Devre dışı Bıraktı

            AKP ise Dünya Bankası ve IMF’nin telkinleriyle özelleştirme şampiyonu oldu. Türkiye’de siyasal iktidarlar içerisinde özelleştirmelerin yüzde 80’i AKP döneminde gerçekleştirilmiştir. AKP iktidara geldiğinde ilk yaptığı kamu harcamalarını kısmak, özelleştirmeler yapmak ve KİT’leri devre dışı bırakmak olmuştur. Siyasilerin popülist politikaları ülkeyi uçurumun eşiğine getirmiştir. Stiftung tarzı vakıflar ve “democracy project”(demokrasi projesi) tarzı yapılanmalar küreselleşme adı altında kendilerine yakın liberal aydınlar, bürokratlar ve siyasiler devşirilerek bunlar gerçekleştirildi. Parasalcı neo-liberalist ekonomistler de bu oluşuma çanak tuttu. Artık kamuculuk dinozorlukla eşdeğerdi.

            2000’li yıllarda uygulanmaya başlanan IMF İstikrar Programı ile emeklilik yaşı yükseltildi, ücret artışları enflasyonun altında bırakıldı, adaletsiz vergiler arttırıldı yakında ise kıdem tazminatı kaldırılabilir ve en kârlı KİT’ler satılmaya başlanabilir. Devlet hastaneleri ise ticari işletmelere dönüştürülebilir.

            IMF politikalarından emekçiler hoşnutsuz ancak bir avuç azınlık ise oldukça memnun. Yakın zamana kadar sıradan bir işadamı olan Mehmet Emin Karamehmet gelir bakımından Bill Gates ile yarışmıştır. Sakıp Sabacı 52. Koç 82. Ayhan Şahenk 132. (3) Ayrıca AKP döneminde yeni zenginler türedi. Ethem Sancak, Yıldırım Demirören ve Torun gibi. AKP’de kendi İslamcı burjuvazisini oluşturdu.

            Şimdi gelelim neden kalkınamıyoruz sorusunun özetle cevabına. Öncelikle Türkiye’nin borçları kısa vadeli ve faiz oranı çok yüksek. Sadece Türkiye değil az gelişmiş ülkelerin borçlarının büyük bir bölümü ödenemeyecek seviyededir. Zaten devletler borçları ödemek için değil, çevirebilmek için alır ancak Türkiye için bu durum çevrilebilirliği aşmıştır. Beşeri sermayenin (insan kalitesi) kalitesi artmadıkça fiziksel sermaye(makine vs) artsa da verimlilik söz konusu olamaz. Açık yüreklilikle şunu ifade etmek istiyorum: “En yüksek kalitede bir makineyi ülkeye getirseniz de kalifiye elemanınız yoksa bu durum bir şey ifade etmez.” Kısaca, çalışanların eğitim ve iş becerilerini arttırmak zorundasınız. Aynı proseste cari açığın en doğru finansman metodu, döviz kazandırıcı faaliyetler ve ihracattaki katma değeri arttırmaktır. (4) Devletin görevi üreticilerin maliyetini düşürmek için alt yapı tesislerini kurmaktır dolayısıyla ekonomik kalkınmada devlete birincil görev düşüyor. Ceteris paribus (ekonomide sebep-sonuç ilişkisi) mantıkla “kalkınma devletin görevidir.”

Kaynakça

1) IMF Annual 2021 Report

2)Sezer Tuğ Özmutlu, Az Gelişmiş Ülkelere Yapılan Yardımlar: Ekonomik ve Siyasal Boyutları, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2010, s. 148.

3) “IMF Politikalarının Çeşitli Ülkelerdeki Sonuçları”,  http://www.antimai.org/eko/eyapiyol1.htm Son Erişim Tarihi: 29.01.2022.

4) Emre Alkin, İktisada Giriş-İktisattan Çıkış, 10.B, Destek Yayınları, İstanbul, 2020, s. 58-73.

Önceki ve Sonraki Yazılar