Turgay Develi
CEO'nun katili kim?
ABD'nin en büyük sigorta şirketlerinden birisinin CEO'sunun New York'ta sokak ortasında öldürülmesi ve sonrasında toplumdan gelen memnuniyet dolu, sistem karşıtı ve şiddetle anti-kapitalist olan tepkiler, geçtiğimiz haftanın en dikkat çeken konularından biriydi...
Benim de yazılarını severek okuduğum yazarlardan Ertuğrul Özkök, tüm Amerika'nın nefesini tutarak izlediği bu cinayet hikayesinden yola çıkarak kişisel olarak kendisinin de muzdarip olduğu bir konuyu anlatmış...
Ama bunu yaparken, derisinin altına kazınmış gazetecilik refleksiyle haberi atlamama kaygısından olsa gerek, kendisine sunulan dosyayı yarım yamalak okumuş galiba...
Zira Özkök'ün Oda Tv'de de yayınlanan yazısının giriş bölümünde anlattıklarıyla, (olay yerine gönderilen bir polis muhabiri bile bu hatayı yapsa kapı önüne koyulur) tüm ABD ve dünyanın dört bir yanında milyonlarca kişinin, olay sırasında caddedeki rüzgarın hangi yönden kaç şiddetinde estiği gibi en uçuk, en küçük ayrıntılarını bile tartıştığı dosyadaki bilgiler uyuşmuyor...
ERTUĞRUL ÖZKÖK O DOSYAYI KENDİSİ Mİ OKUDU?
Özkök'ün yazısının sorunlu bulduğum giriş bölümü şöyle:
"Dört gündür önümde bir CSI belgesi duruyor. Daha doğrusu bir “Olay yeri inceleme raporundan” iki kelime…
İngilizce “Deny” ve “Delay” kelimeleri…
Amerika Birleşik Devletleri’nin önde gelen Sağlık sigortası şirketi United Healthcare’in CEO’sunun öldürüldüğü yerde inceleme yapan olay yeri inceleme uzmanlarının bulduğu iki kelime bu.
Olay yerinde bulunan mermi kovanlarından birinin üzerinde bu iki kelime yazıyormuş.
Türkçesi şöyle:
“İnkar et” ve “Ertele…”
Ülkenin en büyük sağlık sigorta şirketlerinden birisinin en tepesindeki yöneticiyi öldüren katil, attığı mermilerden birinin üzerinde bu yazıyormuş.
Bu, merminin üzerinde yazan bir yazı mı…
Yoksa katil mi yazdı bilmiyorum."
GAZETECİLİK KISKANÇLIĞI
Sıradan bir cinayet dosyasında bile silahtan kaç merminin ateşlendiği tartışmaya açık olmayacak kadar nettir. Hele de çekirdeğin üzerine kazınmış bir mesaj varsa, bu mesaj dosyanın en değerli delilidir. Özkök'ün okuduğu dosya hangisi bilmiyorum ama tüm dünyanın neredeyse naklen izlediği soruşturma dosyasında iki değil üç mermi çekirdeği var ve her birinin üzerinde bir kelime kazılmış. Bu kelimeler de Delay, Deny, Depose. Bu kelimelerin katil tarafından yazıldığı, Amerikan sağlık sigorta şirketlerinin karar mekanizmalarını inceleyen, ve söz konusu cinayetten sonra satış rekoru kıran "Delay, Deny, Defend" (Jay M. Feinman, 2010) isimli kitaba gönderme olduğu ise bir sır değil, neredeyse herkesin hemfikir olduğu bir nokta.
Bu düzeltmeyi yapıp geçerken itiraf etmek isterim ki, ben de bu konu üzerine yazımı tamamlamış ve yayımlama aşamasına gelmişken Özkök'ün bu konuyu benden önce yazmış olması gazetecilik kıskançlığımı devreye soktu.
Neyse Özkök'e, kendimce, gazetecilik dersi vermenin rahatlamasıyla, aynı olaya kendi bakışımı anlatabilirim artık...
MEÇHUL OTOMOBİL
Meseleyi daha derli toplu yorumlayabilmek adına önce yaşanmış küçük bir hikayeyle başlayalım:
Herhangi bir kanun dışılık halinde suçluyu bulmanın en etkili yollarından birisi, halkın vicdanının devreye girmesi denilebilir. Türkiye'de son yıllarda sosyal medyanın tepkisi sayesinde Savcılıkların devreye girdiği kaç tane olay yaşandığını sayamıyoruz dahi...
Bu duruma verilebilecek birçok örnekten birisi geçen yıl ABD'de yaşanmıştı. Ölümlü bir trafik kazası sonrası polisin elinde, olay yerinde kazaya neden olan otomobilden kopan küçük bir parçadan başka bir delil yoktu ve soruşturma bir türlü ilerleyemiyordu.
Polisin daha fazla bilgiye ulaşabilmek için bu delili sosyal medyada paylaşması ise her şeyin başlangıcı olmuştu. Bu gibi durumlarda iyi yürekli insanları harekete geçiren şey, sadece adaletin yerine gelmesinde üzerine düşeni yapmanın vereceği bireysel bir vicdani rahatlık değil, adaletsizliğin yarattığı kolektif bir vicdan azabı, yürekleri yakan bir sızı olsa gerek.
VİCADANDAKİ SIZININ ÜRETTİĞİ ENERJİ
İşte o sızı, bilinçle birleşerek enerjiye dönüşmüş ve bu da tek tek çıkılan yolda iyi insanlardan oluşan bir gönüllüler ordusunun oluşmasını sağlamıştı. İnterneti/sosyal medyayı ortak bir ofise dönüştüren bu gönüllüler ordusunun kimi üyeleri araçtan kopan o küçük parçanın boyasının özelliklerini, kimileri kullanılan plastiğin şeklini araştırmaya koyuldu. Binler, milyonlarla ifade edilen bilgi kırıntıları birleştirilerek o araçtan kopan parça tanımlanmış, hangi yıl hangi fabrikalarda üretildiğine ulaşılmış, bu parçanın hangi araçlarda kullanıldığı, o araçların marka ve modelleri, o modelden o bölgede kaç tane satıldığı, kaç tanesinin o bölgede trafikte kayıtlı olduğu ve kaç tanesinin halen kullanıldığı, o model otomobillerin kimler üzerine kayıtlı olduğu, bunlardan hangisinin kaza anında o bölgede olduğu ortaya çıkarılmış ve tüm bu bilgiler sayesinde polis şüpheliyi yakalayabilmişti...
Bu fenomeni, adaletsizlik karşısında iyi insanların doğal, spontane bir şekilde, adeta bir refleks olarak dayanışması olarak adlandırabiliriz.
KATİLİN YAKALANAŞINA ÜZÜLÜNÜR MÜ?
Bana bunları düşündürten, her santimetrekaresi kameralarla izlenerek kayıt altına alınan ve 24 saat canlı olan, New York'un en kalabalık noktalarından birisinde 560 milyar dolar piyasa değerine sahip United Healthcare şirketinin CEO'su Brian Thompson'un, otelinin önünde silahlı saldırıya uğrayarak hayatını kaybetmesinin üzerinden günler geçmesine rağmen katilinin yakalanamaması idi... Katil gün itibariyle yakalandı, ancak bu katilin hikayesi ve yakalanması yukarıda verdiğim örneğin tam tersi bir adalet duygusunu harekete geçirmesi sebebiyle şimdiden tarihe geçti. Katil bir fast food restoranında görülüp restoranın ihbarı sonucu yakalandıktan sonra kendisini ihbar eden fast food restoranının online puanlarının dibe çakılması, toplumsal refleksin tek bir örneği...
Gazeteci yazar Soner Yalçın'ın "Kara Kutu" kitabında karanlık yüzünü ve içinde bulunduğu kapitalist rekabeti anlattığı, özellikle ABD'de yaygın olarak büyük dramlara sebep olan küresel sağlık sektörünün önemli bir parçası olan, sağlık sigortasının yanında sağlık hizmetleri, reçeteli ilaç dağıtımı gibi alanlarda da hizmet veren United Healthcare şirketinin 230 bin çalışanı ve 130 milyon müşterisi bulunuyor.
SONER YALÇIN'IN YAZDIĞI 'KARA KUTU'
New York polis teşkilatı olan NYPD'nin FBI'dan da yardım alarak başlattığı büyük insan avı boyunca elindeki tüm imkanlara rağmen katile dair somut bir bilgiye ulaşmakta zorluk çekmesinin; aksine cinayet sonrası sosyal medyanın kutlama yapanlarla dolmasının ve katilin kahraman ilan edilmesinin, özellikle orta ve alt gelir grubunda yer alan Amerikalıların sağlık sistemlerine, sigorta şirketlerine ve genel olarak katilin de tabiriyle 'Kurumsal Amerika'ya', yani özel sektöre, serbest piyasaya olan nefretlerinin büyük bir rolü olduğu görülüyor.
Herhangi basit bir olayda bile kanundışılığı gerçekleştirenin yakalanması için güvenlik güçlerinin yardımına koşan sıradan Amerikan vatandaşlarının, bu olayda sağlık sektörünün ezdiği insanlar olarak bırakın katilin yakalanmasınına yardım etmeyi, tam tersine girişimlerde bulunarak, katilin olay sırasında giydindiği gibi giyinerek, onun bisiklet sürdüğü gibi olay yeri ve çevresinde bisiklet sürerek, çantasına benzer çantaları sağa sola (meşhur Central park'a) bırakarak polisi şaşırtmaya çalıştıkları yazılıp, konuşuluyor...
ADALET TECELLİ ETTİ Mİ?
Amerikadaki bütün medya organları her saniye gelişmeleri aktarır, tüm polis ekipleri sınırsız kaynakları devreye sokarak en ufak bir delili dahi araştırırken katilin günlerce bulunamaması, özellikle sosyal medya kullanıcıları arasında adaletin tecelli etmesi olarak değerlendirilerek sevinçle karşılandı...
Katil, teşbihte hata olmazsa eğer tam bir halk kahramanına dönüşmüş durumda ve bunun sebebi, sistem tarafından geride bırakılmış olan insanların, cinayeti, sistemin temsilcisi olarak gördükleri bir şahıs özelinde tüm sisteme verilen bir mesaj olarak algılaması elbette...
Bu olay yalnızca ABD'nin değil, tüm dünyada geride bırakılan, yoksullaştırılan kitlelerin nasıl bir iç gerilime sahip olduğunun da açık bir göstergesi olsa gerek. Milyonlarca yoksulun katlanılamaz hayatlar yaşadığı ABD'de toplumun kolektif vicdanının, gerçek adaleti sağlamak adına bir CEO'yu öldüren katili değil, insan sağlığı yerine daha fazla kâr için onları ölüme gönderen Amerikan demokrasisini yargılamayı tercih ettiği görülüyor...
Brian Thompson gerçekte neden öldürüldü sorusunun yanıtı bu dosyanın kapatılması açısından yeterli olsa da, bu olay ve sonrasında yaşananlar gösteriyor ki, Amerikalılar vicdanlarında yargılamayı çoktan yapmış ve gerçek katil ile kahramanlarını bilinçlerine çoktan kazımışlar... Bunun tüm dünyada da aynı şekilde olduğuna kimsenin şüphe etmemesini tavsiye ederim.
ÖYLEYSE GERÇEK KATİL KİM?
Son olarak, bir cinayetten komedi çıkaracak halim yok ama, olayla ilgili en trajikomik bulduğum noktayı da ekleyerek bitirmek isterim: Cinayetin hemen sonrasında sosyal medyada esen kutlama havası karşısında samimi görünen bir şaşkınlığa uğrayan zenginler, üst düzey yöneticiler ve benzerleri şahısların, özel güvenlik şirketlerinin telefonlarını kilitlediği, kişisel koruma önlemlerini artırmak adına yüzbinlerce dolarlık harcamalar yaptıkları yönünde haberler basına düştü.
Öncelikle ultra kapitalist zenginlerin kendilerine karşı yönelen nefrete şaşırmasına şaşırdığımı ifade etmeliyim. Ama işin trajikomik olan kısmı, milyarlarca dolarlık servetlerin dahi basit tarih bilgisizliklerini örtmeye yetmediğini görmek oluyor. Zira toplumları sömürmeleri ve milyonları yoksulluğa itmeleri sonucu elde ettikleri zenginliklerinin kendilerini hedef haline getirmesi sonucu soluğu özel güvenlik şirketlerinin kapısında alanlar, birkaç yüz doları da tarih derslerine harcamayı akıl etselerdi, bırakın özel güvenlik şirketlerini, elinin altında tüm ülkenin ordusu olan hükümdarların dahi halkın öfkesi karşısında duramadığını, saraylarında kurulan giyotinler, darağaçlarıyla indirildiklerini öğrenebilirlerdi...
Hakim sınıflar, sermaye sahipleri, adını ne koyarsak koyalım; dünyayı büyük bir istikrarsızlığa sürükleyen ve giderek kontrolden çıkan gelir adaletsizliği problemini çözmeye direnip kaynakları kitlelerle paylaşmaya yanaşmaktan kaçınmaya devam ettikleri takdirde tarih tekerrürden ibaret midir değil midir yaşayarak öğreneceğiz gibi görünüyor...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.