Tevfik Kızgınkaya
Karanlık Kuyunun Dibi?
Tatlandırıcı bir gıda maddesi olan pudra şekeri bir anda ülkenin ve siyasetin gündemi oldu.
AKP genel merkezindeki bir “görevlinin” uyuşturucu kullanırken çekilen görüntüleri kamuoyuna servis edilince bu kişi uyuşturucuyu örtmek için önce pudra şekerini kullandı. Konu mizaha malzeme olunca “korktum, aklıma o geldi, söyledim” diye itiraf etse de pudra şekeri siyasetin diline düştü bir kere.
İktidar konuyu uyuşturucuda tutarak halkı uyutmaya ve konuyu kapatmaya çalışsa da mesleği gereği olayı “ne, neden, nerede, nasıl, ne zaman, kim” diye sorgulayan gerçek gazetecilerin buldukları ile gözlerimiz fal taşı gibi açıldı.
Gördük ki iktidardaki güç zehirlenmesi akıl almaz boyutlara ulaşmış.
Konunun kapatılmak istenen tarafı da bu.
Kim sorusunun yanıtı, 28 yaşındaki genç bir insanın belediyedeki işçilikten, müdürlüğe oradan da AKP Genel Merkezinde büro görevliliğine doğru uzanan çalışma yaşamında 7 yıl gibi kısa bir sürede lüks ötesi bir yaşama geçtiğini gösterdi.
Aldığı aylık maaşla böylesi bir zenginliğe ulaşanı ekonomi bakanı yapmak gerekir diye düşünürken bu hızlı yükselişin yarattığı merak, konunun sadece bir uyuşturucu kullanımı olmadığını ortaya çıkarttı.
*****
Görevlinin “kariyerine” bakılınca ortaya gittikçe genişleyen dibi karanlık bir kuyu çıktı.
Kuyunun dibi öylesine kalabalık ve dibinde öylesine “zenginlik” hikayeleri var ki, işin ucu nereye kadar gidecek görünmüyor.
Bu genç görevlinin çok hızlı bir şekilde en ağırından “evinde hapis” cezasına çarptırılması bile görünmeyen kalabalığın ve zenginliğin boyutunu gösteriyor.
Bu arada Boğaziçili öğrencilere ters kelepçe takılırken, boğazı sıkılırken, kulağından kan gelecek kadar şiddet uygulanırken bu gence gösterilen nezaket ve hassasiyet iktidarın nasıl bir gençliğe değer verdiğini de gösterdi.
Geleceğini bilgi ve bilim üzerine kurmayı amaçlayan bilgili, bilinçli ve hakkını arayan gençlere sopa, şiddet, gözaltı...
Kapalı kapılar ardında kurulan ilişkilerde ve yasa dışı karanlık işlerde başarılı olan ve tabii ki biat edenlere ise koruma kalkanı.
Konu öylesine ciddi ki, sorgulayan milletvekillerine de bir üst perdeden kuvvetli bir ses geldi.
“Bu meseleyi milletvekili olup da paylaşanlarla ilgili sadece üzülüyorum. Allah muhafaza, en yakınlarında böyle bir şey çıkarsa ne diyeceğiz?”
İçişlerine bakandan milletvekillerine “sus” tehdidi…
Demokrasi tarihinde bir ilk, atanmıştan seçilmişe tehdit!
Konu burada kalır mı, üstü örtülür mü göreceğiz.
Hukuk devletinden geriye ne kaldıysa…
Bilinmesi gereken ise, bu yaşanılanların tarihe not olarak düştüğüdür.
Hukuk demişken, görevi kanun yapmak olan Mecliste yaşanılan hukuksuzluk da iktidar hırsının ve güç zehirlenmesinin boyutunu gösterdi.
Muhalefet oylarıyla reddedilen kanun teklifinin bir yıldan önce gündeme alınmaması gerekirken bir gün sonra yeniden oylanmasına karar ver(dir)ilmesi,
Meclisin görüntüde var olan yasama yetkisinin ve kararının Meclisin başkanının yoğun çabaları sonucu yok sayılması,
Tüzüğe aykırı olan bu işleme itiraz eden CHP Grup Başkan Vekiline Meclis Başkanından “pişman ederim” yanıtı,
RTE-AKP iktidarının demokrasiden ne anladığını gör(e)meyenler için acı bir örnek oldu. Milletvekillerine bir “sus” tehdidi daha gelmiş oldu.
İktidar, güç zehirlenmesi ile ne kanun ne de kural tanımaz bir durumda.
*****
Hepsi bu kadar mı derken…
HDP için kapatma başvurusu AYM’den iade edilince DB-MHP bu sefer de AYM’nin de bir an önce kapatılması gerektiğini söyleyiverdi.
İlk bakışta bu kadar da olmaz ki, Anayasa suçu işlemeyi göze alabilecek kadar böyle büyük bir tepki neden verilir, diye sorgularken,
AKP’li Altunkaynak tepki gösterdi ama anlaşılan ikaz geldi ve hemen geri çekti.
Böylece gösterilen tepkiyle Kürt kökenli seçmene selam verildi, tepki geri çekilerek de ortağına beraberiz denildi.
DB-MHP AYM’yi kapatmalı diyerek tabanına selam verdi, iktidara da ben buradayım mesajı gönderdi.
Üç bilinmeyenli denklem gibi…
AKP, MHP’yi yanında tutarak Kürt kökenli seçmene yanaşmanın dayanılmaz zorluğunu,
DB de devlet içindeki ağırlığını korumanın çabası içinde…
*****
Siyasetteki bu tavırlar demokraside ve hukuk devletinde kırmızı alarmın işaretleridir.
Ülkede ise salgın kırmızı alarm vermişi, giderek artan bir şiddette can almaya devam ediyor.
AKP 10 bin kişiyi aşan bir kongre yapmış,
Vaka sayısı tavan yapmış,
Sağlığa bakan “bu konuyu gündemde tutmanın kimseye faydası yok” veciz açıklaması ile topu taca atıyor…
Anlayacağınız salgın patladı, millet can derdinde ama üstüne alınan yok.
*****
RTE-AKP 2002 seçimlerinde “Her Şey Türkiye İçin” diyerek iktidara geldi ve
3Y sözü verdi.
- Yoksullukla,
- Yolsuzlukla,
- Yasaklarla mücadele.
20 yıl sonra;
- Her şey iktidar için,
- Yoksulluk, halkın sabır göstererek kazanacağı sevap,
- Yolsuzluk, üstü örtülecek yolculuk,
- Yasaklar, muhalefete ve itiraz edenlere karşı kullanılan susturucu oldu.
Bugün RTE-AKP için geçerli olan 3Y;
- Yalanlama,
- Yandaşlaşma,
- Yasasızlaşma.
Demokrasi ve Hukuk yoksa 3Y bu haliyle yaşam şeklimiz olacak.
Bu yolun sonu da karanlık.
Çağrımızı yineleyerek bitirelim.
“Milletin bağımsızlığını ve geleceğini yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
Çağdaş bir ülkede, mutlu ve gelecekten umutlu yurttaşlar olarak yaşamanın tek yolu;
Demokratik Laik Cumhuriyet’e ve Sosyal Hukuk Devletine “azim ve kararlılıkla”
HEP BİRLİKTE sahip çıkmaktır.