Halkın Sayfası
Anlaşılan o ki Kaşıkçı cinayetini işlemek için Türkiye'yi seçmekteki öngörülerinde yanılmadılar.
Riyad yönetimini eleştirdiği için öldürüldüğü söylenen Cemal Kaşıkçı Türkiye’de sıradan bir gazetecinin hükümeti eleştirdiği kadar bile Riyad yönetimini eleştirmemiştir aslında. Buradan bakınca öldürülme nedeninin eleştiriden çok fazla derinliği olduğunu görmek hiç zor olmaz aslında. Eskiden KGB ajanları “Çok fazla şey biliyordu” diye infazlar yaparlardı, Kaşıkçı çok şey biliyordu ve kesinlikle Suudiler açısından “çok şey bildiği” için infaz edilmişti.
Kaşıkçı'nın öldürülmesine Suudi Arabistan Genel İstihbaratının yirmi dört yıl başında kalan Prens Turki’ye danışmanlık yaptığı yıllarda öğrendiklerinin neden olduğu kuşkusuz
Kaşıkçı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyen hatta Erdoğan aleyhinde yazılar yazanlara tenkitlerde bulunan, Erdoğan'ında ''arkadaşım'' dediği birisiydi.
Cemal Kaşıkçı 2 Ekim Salı günü saat 13.14’te Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’ndan içeriye medeni durumunu gösteren belgeyi almak üzere giriyor ve direk Başkonsolos Muhammed el Uteybi’ nin makamına alınıyor. Kaşıkçı’nın başkonsolosluğa geleceği kesinlik kazandığı için ki telefonla kendisinden teyit alınıyor bu konuda, ondan önce saat 12.25’te binaya giriş yapan infaz ekibi, Başkonsolosluk odasında hazırlığını yapıyor ve beklemeye başlıyor.
Suudi Arabistan’dan gelen infaz timi tarafından 7-8 dakikada boğularak öldürülen Kaşıkçı’nın cep telefonu ile kolundaki akıllı saati Apple Watch’un eşleştiği bilindiği için çalıştırılmak isteniyor. Bunun için önce parmağı kesilip parmak izinden açılmaya çalışılıyor. Ama başarılı olamıyorlar. Kaşıkçı’nın öldürülme anına ait ses kayıtları da o anda yaşananları kaydediyor.
Başkonsolosun makamında adli tıp kurumu başkanı Al Tubaigy, müzik açıp cesedi 15 parçaya ayırıyor sonrasında Kaşıkçı’nın cesedi başkonsolosluk dışına çıkarılıyor Bu sırada kimyasal maddeler kullanılarak deliller yok ediliyor. Adli tıp kurumu başkanı, kullandığı kimyasallarla birlikte delillerin 10 gün içinde yok olacağını hesap ederek 10 günden önce başkonsolosluk binasında bir arama yapılmasına izin verilmemesi talimatını veriyor. Buna rağmen polisin çok açılı çalışmaları sonucunda bazı deliller kurtarılıyor.
ABD Kaşıkçı cinayetini kullanarak veliaht prensi köşeye sıkıştırıyor tavırlarıda sergiliyor ama bir yandan kurtarmaya da çalışıyor. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, BAE Emiri Al Nahyan ve Trump’ın damadı Kushner'in bir takım işbirlikleri olduğu iddiaları, bu kurtmaya çalışmaya dayanak yapılıyor zaman zaman.
Hatta Erdoğan'ın BAE 'yi 15 Temmuz darbe gecesiyle ilişkilendiren söylemlerine rastladık ...
Fetö darbe girişimini finanse etmekle, hükümeti devirmeye çalışmakla, ülkemize karşı terör örgütlerini desteklemekle, bize çekilen küresel oyun ve operasyonların arkasında yer almakla, Türkiye düşmanlığının küresel çapta başını çekmekle itham edİlen BAE Emiri, Erdoğan'ın daveti üzerine Türkiye geldi.
BAE, 15 Temmuz şehitlerimiz başta olmak üzere darbe girişimi ve terör saldırılarında kaybettiklerimiz için affımızı mı sığındı, nasıl telafi edeceklerini mi açıkladılar, ölen yaralanan acılar çekenlerin kayıpları telafi edilebilir mi, masaya yatırmadan yani darıltırız kaygısıyla fazlada uzatmadan, pişmanlıklarını mı kabul ettiler yada, hatta bizimkiler ''ithamlarımızda haksızdık aramız bir yanlış anlaşılma yüzünden açıldı'' mı dediler bilinmez ancak Türk halkına bu konuda bir açıklama gereği duymadılar, bunun içinde, ''diz çökmedik, boyun eğmedik, teslim olmadık ve başaramadılar'' diyen Cumhurbaşkanımız varken bu barışma nasıl gerçekleşti çözemedik.
Erdoğan'n Arap sevgisi en başından beri vardı hatta siyah köpeklere Arap denmesine bile içerleyen söylemlerine tanık olmuşluğumuz var, ancak gelinen son noktada şaşırmamak bu geri vitesin nasıl atıldığını anlamlandırmak hiç kolay olmayacak.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Riyad’ı ziyareti sonrası “ilişkilerde sorunlu alanlar'' diye bir tanımlama yapmış, nasıl çözebilirizi konuştuk demişti.
Aklımıza Kaşıkçı cinayeti pazarlık konusu olabilir mi diye düşünmüş ancak hemen aklımızdan kovmuştuk. Öyle ya Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı; “Kaşıkçı konsoloslukta alçakça şehit edildi, Kaşıkçı cinayetinde Suudi Arabistan bizden belgeleri almak istedi. Belgeleri dinletiriz ama vermeyiz, bir de bunları yok mu edeceksiniz. Ses kaydında üst düzey asker açıkça ‘Ben kesmeyi iyi bilirim’ diyor. Bunlar dünyayı enayi zannediyor, insanları enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir” dememiş miydi, elbette pazarlık falan olamazdı.
Bunlar ''dünyayı enayi zannediyor'' derken kendisine enayi diyecek dedirtecek hali de yoktu, dolayısıyla Çavuşoğlu'nun Riyad ziyaretİ sonrası “ilişkilerde sorunlu alanlar' dan biri Kaşıkçı cinayeti olsa bile ''nasıl çözebilirizi konuştuk'' dediği bunun pazarlığını yapmak olamazdı...
AKP'li Cumhurbaşkanı, "Yargılayamıyorsanız, suçun işlendiği yer İstanbul olduğu için bunu İstanbul mahkemelerinin uluslararası hukuka göre yargılaması gerekir" de demişti ama bu sevgiden öte bir şey, daha çok ekonomiyi çıkmaza sokanların denize düşüp yılana sarılması sözünü akla getirecek bir şey...
Sonuç olarak gelinen noktada hangi cüretle seçtikleri bilinmez diyemeyeceğim, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında bu vahşi, kendi kültürlerine son derece cuk oturan cinayeti işlemeye karar verdiler. Hangi cüretle seçtiler diyemeyeceğim dedim çünkü ellerini kollarını sallayarak işledikleri cinayet ile ilgili dosya hangi ülkede cinayeti işleyenler görsün diye gönderilir hesabı yapılarak seçilmiş olmalı, ki sonuça baktığımızda aldıkları bu karar yani seçtikleri ülke konusunda yanılmış görünmüyorlar.
Kaşıkçı cinayetinin kapatılması dosyanın Suudi Arabistan'a devredilmesiyle yani öldürülmüş kişinin dosyasının katiline teslim edilmesiyle, Türkiye'ye de davanın ülkemiz elçiliklerinde emsal teşkil etmemesini dilemek kaldı.
Birde Washington Post'ta "Bu ölümün bütün yönleriyle aydınlatılıp aydınlatılmayacağı çocuklarımızın nasıl bir dünyada yaşayacağını belirleyecek" diyen Erdoğan'ın karşı çıkması mümkün olamayan bir şey varsa oda; Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti çocuklarının geleceğini, ülkenin ekonomisini bu hale getirenlerin sattıkları gerçeğidir.
Selma Şenel Sevinç
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.