M. Bedri Gültekin

M. Bedri Gültekin

“Ehveni şer, şerlerin en kötüsüdür!”

        Bütün milletler tarih içinde yaşadıkları büyük deneyimlerden dersler çıkarırlar. Eğer bu deneyimler en sonunda söz konusu milletin hayatını değiştiren büyük zaferlerle sonuçlanmışsa, yaşanan süreci anlatan en özlü ifadeler, o milletin genetik koduna olumlu bir özellik olarak kazınır. Ve daha sonra yaşanacak olan mücadelelerde esin kaynağı olur, yol gösterici olarak işlev görür.

            20. yüzyılın başında Türk Milleti işte böylesine bir deneyim yaşadı. Önündeki iki seçenek; bağımsızlığını tümüyle yitirerek parçalanmak ve emperyalistlerin sömürgesi olmak ya da “Ya İstiklal Ya da Ölüm” diyerek mücadeleyi sonuna kadar sürdürmek ve zafere ulaşmaktı. İkincisi oldu. Ve bu mücadele içinde, o mücadelenin ruhunu-özünü yansıtan kimi ifadeler o günden bu yana unutulmadı.

            Mustafa Kemal Atatürk’ün “İdare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamazlar” sözü bunlardan biridir. Bir ülkenin önündeki sorunlar birikmişse çözüm ancak köklü bir devrim ile mümkün olur. Yunus Emre’nin ünlü dizelerinde belirttiği gibi; ‘bir bağ ki viran olmuş ve içi dikenle dolmuşsa, ayıklama çabası boşunadır; Od ile yakmak gerekir.’

            Köklü tedbirlere yönelmeyenler, durumu idare etmeye çalışanlar veya herkesle “iyi geçinmeyi” marifet sayanların ise herhangi bir başarı şansı olamaz. Bugün ciddi sorunlarla yüzyüze olan Türkiye’ de de idare-i maslahatçılıkla çözülebilecek hiçbir sorun yoktur. Yani sorun çözmek istiyorsanız “Esaslı Devrimci” olacaksınız.

            Milletimizin genlerine işlemiş olan ve bizi “büyük millet” yapan kodlardan biri budur.

 

EHVENİ ŞER TERCİHİ

            “Kötünün iyisi” ya da eskilerin deyimiyle “ehveni şer” tercihinde bulunmak ise çaresizliğin, olumsuz koşullara teslim olma ruh halinin ifadesidir. Böyle bir ruh hali içinde olanlar, yaşadıkları sorunlara çözüm bulmak bir yana, tercihleriyle çözüm arama çabalarını tümden engelledikleri için de toplumun eskisinden de beter durumlara düşmesine neden olurlar.

            Kurtuluş Savaşımızdan bu konuda da vereceğimiz çarpıcı bir ders bulunuyor.  Ülkenin, insan başta olmak üzere her türlü kaynağını neredeyse bitirme noktasına getiren Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ülke aydınlarının ezici çoğunluğu, artık yapılacak bir şey kalmadığı kanısındadır. Zamanın en ünlü aydınlarından Halide Edip, Minber gazetesinde 1918 sonunda şöyle yazmaktadır: “Bütün eski ve yeni Türkiye hudutlarına şamil olmak üzere muvakkat (geçici) bir Amerikan mandasını ehveni şer olarak görüyoruz.”

            Amerikan mandasını “ehveni şer” olarak görme fikri, Sivas Kongresi’ne katılan delegeler içinde de çok yaygındır. Delegelerden Vasıf Bey; “Manda isminden korkmayalım… Şimdi istiklalimizi kurtarsak bile olduğumuz yerde sayarak bir adım ilerleyemez ve günün birinde bizden kuvvetli olanların hükmü altına girmeye, ister istemez mecbur oluruz. İşte bu sebeplerden dolayı, İngiltere’yi kendimize ebedi düşman, Amerika’yı şerrin ehveni saymalıyız.”

            Atatürk, Vasıf bey ve diğer manda yanlısı delegelerin bu yöndeki görüşleri üzerine “Ehven-i şer, şerlerin en kötüsüdür” demiştir. Çünkü “ehveni şer” tercihinde bulunanlar sonuç olarak mücadele ederek sonuç almaktan umutlarını kesmişlerdir. Ve bu gerekçeleriyle mücadele etmek isteyenlerin de önünü tıkamaktadırlar. Önerdikleri sonuç olarak teslimiyettir.

            Milleti, en umutsuz ve kötü durumlarda da bir çıkış yolu aramaya iten; “ehveni şerin, şerlerin en kötüsü” olduğu bilincidir.

 

2023 TÜRKİYESİ    

            20 yıllık AKP iktidarının sonunda, bugün yaşadığımız son derece olumsuz durumdan çıkışa, öncülük edecek bir milli devrimci seçeneğin henüz net olarak görülmediği koşullarda, aydınlarımızda ve genel olarak da halk içinde AKP’den kurtulmak için “ehveni şer”i tercih etme düşüncesi oldukça güçlüdür.

            “AKP gitsin de ne olursa olsun” düşüncesi işte bu “ehveni şer tercihi”nin sonucudur. Nitekim bugün Cumhur İttifakı yerine Millet İttifakı tercihinde bulunanlarla tek tek konuştuğunuzda, Millet İttifakı’nın da bir çözüm olmadığını bildiklerini söyleyeceklerdir size.

            Millet İttifakı Atlantikçidir, serbest piyasacıdır, geçmişle helalleşmek adı altında Cumhuriyet Devrimi ile hesaplaşmayı tamamlama peşindedir. Londra tefecilerinden bulacağı parayla Türkiye’nin ekonomik krizini çözme iddiasındadır. İttifak’ın bir ortağı Anayasa’dan Türk adını çıkarmayı savunmakta, tarikat ve cemaatleri yasaklayan Devrim Kanunu’nun tamamen kaldırılmasını istemekte, bir başkası en hızlı NATO’cudur; elinde yetki olsa Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşın en önünde olacaktır. HDP ile sandıkta ittifak yaparlarsa zaferin kesin olduğu görüşündedirler. Ve bunun gerçekleşmesi için Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmesi dahil, milli birlik ve üniter yapı üzerinde her türlü esnemeyi yapmaya hazır durumdadırlar. Vb. vb.

            Türkiye’de aklı başında hiç kimse böyle bir programı savunamaz. Millet ittifakına oy vermeyi düşünen yurttaşların da ezici çoğunluğu bütün bu söylenen ve yapılanların yanlış olduğunu bilmektedirler. Ama onlar, “hele şu AKP gitsin gerisi kolay” çaresizliği içindedirler.

            Daha doğrusu onlara göre AKP “şer”, Millet ittifakı ise “ehveni şer”dir.

            Ama tıpkı Kurtuluş Savaşında olduğu gibi bugünde “ehveni şer” tercihinde bulunanlar sadece ve sadece Türkiye’nin çıkış yolunu bulma yolunda verilen mücadeleyi baltalamaktadırlar.

            Onun için “ehveni şer şerlerin en muzırrıdır” (kötüsüdür).

            Türkiye “şer”re de “ehveni şer”re de mecbur ve mahkûm değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar