Hüseyin Özalp

Hüseyin Özalp

Önce “devlet terörü” sona ermeli

Terör kısaca şiddet ve baskı unsurlarını kullanarak kitleleri yıldırma politikası olarak özetlenebilir. Latince’den gelmekte olan kelimenin anlamı, “korkudan titretme veya titremeye neden olma” diye açıklanıyor.

Bireysel terörizm, grup terörizmi, devlet terörizmi, devrimci terörizm, siyasi terörizm, suç temelli terörizm, uyuşturucu terörizmi, anayasal terörizm, uluslararası terör, gibi türleri bulunuyor.

Dikkat çekeceğimiz alan, devlet terörizmi ve anayasal terörizm olacak. Akademisyenlere göre devlet terörü, hâkim güç tarafından kullanılır. Siyasi kontrol kazanmak ve kontrolü korumak temel amaçtır. Anayasal terörizm ise, bir ülkede yaşayan vatandaşların bir kısmının anayasal haklardan yararlanmasını önlemek için anayasa maddelerini keyfi biçimde kullanan terör türüdür. (Zafer Cirhinlioğlu)

Devlet terörü, kanıtlanması en zor olan terör türüdür. Devletin kutsal bir varlık olduğuna inananlar, devlet ile terör sözcüklerinin yan yana gelemeyeceğini savunacaktır.

Bazıları, başka ülkeler açısından devlet terörünün varlığını kabullense de ülkemize bunu konduramayacaktır.  Kesin hükme varmadan bu konuda işaretleri ortaya koymak yeterli olacaktır.

Teröristler için kullanılan bir başka adlandırmanın “gerilla” olduğunu dikkate aldığımızda, bir ülkede kontr-gerilla ve benzeri başka isimlerde yapılanmalar var ise devlet terörünün olduğu söylenebilir.

Bir başka gerçeklik ise devlet ile terör örgütleri arasında doğrudan bağlantı olmasıdır. Terör örgütü, bir veya daha fazla devlete dayanmadan varlığını sürdüremez. Devletler, bazı ülkeler ve coğrafyalarda çıkarları doğrultusunda terör örgütlerini destekler, hatta hiç yoktan terör örgütü yaratırlar. En bariz örnekleri, El Kaide, İŞİD gibi örgütlerdir.

İşin özeti, devlet desteği olmadan terör olmaz.

Devletler sadece farklı ülkelerde değil, bazen de kendi ülkelerinde kamuoyunu yönlendirmek, yönetmek için terör örgütlerini alet olarak kullanabilirler. Uzun yıllar varlığını sürdüren örgütlerin içinde farklı yapılanmalar ortaya çıkar ve bunlar istihbarat örgütleri ile temas, pazarlık, taşeron eylemlerde bulunma gibi ilişkiler içine girer.

Ayrıca istihbarat örgütleri, terör örgütlerinin en mahrem birimlerine hatta yönetim kadrolarının arasına eleman sızdırırlar. Böylelikle hem örgütün muhtemel eylemleriyle ilgili bilgi sağlanabilir hatta yönlendirme yapılabilir.

Türkiye'den örnek verecek olursak en somut örneği Hizbullah'tır. DHKP-C bu tür örgütlerden biridir. PKK'nın kurucusu Öcalan’ın ve eski kayınpederinin istihbarat örgütü ile ilişkisi açıktır.

Terör eylemlerinin arkasındaki gerçek gücü kanıtlamak neredeyse olanaksızdır. Bunu anlamanın en kolay yolu, konjonktüre, eylemin doğuracağı sonuçlara, kime ne yarar sağlayacağına bakmaktır.

Bu konuda kullanılan ilk klişe, “Devletin terörle işi olmaz” sözüdür. Doğrusu, devletler olmadan terör örgütleri olmaz ve yaşayamaz.

Tabii ki bakıp, besleyip büyüttüğünüz canavar, bazen sizin kontrolünüzden çıkıp başkalarının kontrolüne girebilir.

Bu çerçeveden bakınca terör örgütlerinin de görünen ve görünmeyen iki yüzü vardır. Görünmeyen veya örtülen yüz, devletle veya devletlerle olan irtibatlarıdır. PKK gibi uluslararası silah ve uyuşturucu ticaretini yöneten örgütler için enternasyonal bir ilişki zaten olmazsa olmazdır.

Devlet terörünün izinin aranacağı bir başka yer ise bir türlü aydınlatılamayan hatta üstü örtülen faili meçhullerdir. Faili meçhul cinayetlerin ardındaki gerçek iradeyi bulmak mümkün olmayabilir. Ancak, katillerin nasıl korunup kollandığına, yurt dışına kaçırıldığına, devletin bazı operasyonlarında kullanılarak bir kesimin gözünde kahramanlaştırılmasına bakarak gerçeği görebilirsiniz.

Kutan ve Velioğlu

Hizbullah’ın en büyük özelliği ise devlet-terör bağlantısına en somut örnek teşkil etmesidir. PKK ile mücadele için İslamcı-Kürtçü örgütün temellerinin devletin bazı organları tarafından atıldığı ve desteklendiği artık sır olmaktan çıkmıştır. Nitekim yapılan tek bir operasyonla örgüt çökertilmiş, lider kadrosu ve dokümanlar yok edilmiştir.

Burada bir anekdota yer vermeden geçmeyeyim. Hakkında kapatma davası açılan Fazilet Partisi’nin genel başkanı Recai Kutan, Meclis grubunda Hizbullah-devlet bağlantısına ilişkin bir konuşma yapmıştı. Bu açıklamaya Genelkurmay Başkanlığı sert bir açıklama ile yanıt vermiş ve partinin kapatılması gerektiğini ima etmişti. Bu yüzden partinin Genel İdare Kurulu acilen toplandı ve sonrasında Kutan’ın elleri titreyerek okuduğu bildiri hafızalara kazındı. O dönemde bunu Genelkurmay’ın sert çıkışına yorumlamıştık. Sonraki yıllarda camiadan bir siyasetçi ile konu üzerinde konuşurken, durumun farklı olduğunu öğrendim. Meğer Hizbullah’ın lideri Hüseyin Velioğlu, Kutan’ın merkezi Dikmen’de bulunan enerji danışmanlığı şirketinde uzman olarak çalışıyormuş. Kutan’ın elinin titremesi, bu gerçeğin ortaya çıkması endişesi imiş.

İkinci klişe, “Müslümandan terörist olmaz” sözüdür.

Sadece Hizbullah ve İŞİD’in yaptıkları bile, en vahşi ve insanlık dışı terör eylemlerinin siyasal İslamcı bu yapılanmalar tarafından gerçekleştirildiğini göstermeye yeterlidir.

Asıl vahim olanı ise bu örgütlerin devletin ve devletlerin karanlık yüzü ile bağlarının çok daha net ve açık bir şekilde görülebilmesidir. AKP iktidarı döneminde artık cezaevlerinden tahliye edilmemiş hiçbir Hizbullah mensubu kalmazken, İŞİD yöneticilerinin de nasıl korunup kollandıklarına ilişkin haberler hala tazeliğini koruyor.

Ahmet Davutoğlu’nun itiraf ettiği gibi “korkuyu besleyerek” oyları çoğaltmak bile mümkündür. Bu sözlerin, İŞİD’in Ankara gar katliamı ile bağlantılı olduğunu hatırlatalım.

Anayasal terörizmin zirve yaptığı dönem

Anayasal terörizmin zirve yaptığı dönemlerden birini yaşıyoruz. Toplumun bir kesiminin anayasal haklarının kullandırılmasını önlemek olan anayasal terörizm tanımına en çok uyan ülkelerden biri olduğumuzu kim yadsıyabilir. İdare önce kuvvetler ayrılığının elini kolunu bağladığından şikâyet ederek büyük bir garabet olan ve devletin işleyen bütün mekanizmalarını felç eden başkanlık sistemine geçti. Bunu yaparken “anayasa bize uymuyor” bahanesi kullanılarak anayasayı kendilerine uydurdular. Ancak yaptıkları yeni anayasaya da uymayıp şimdi yeni bir anayasanın daha peşinde koşmaya başladılar. Yapacakları yeni anayasaya uyacaklarının ise hiçbir garantisi bulunmamaktadır.

Ortaya çıkan garabeti denetleyecek Meclis de bulunmadığı için işin bütün yükü Anayasa Mahkemesi’ne düşmeye başladı. Bu kez iktidar ortakları, “Anayasa Mahkemesi’ni kapatalım” söylemine başladılar.

Anayasa Mahkemesi’nin verdiği hiçbir hak ihlali kararı uygulanmadı. Milli iradenin tecellisiyle seçilen milletvekilleri hakkındaki kararlar bile uygulamaya konmadı. Üstelik toplumun yarısı terörist ilan edildiği gibi Yargıtay, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında terör suçlamasında bulundu.

Anayasal terörizm tanımına bundan iyi uyan somut uygulama olur mu?

Evet olur, çünkü örnekler saymakla bitmez. Örneğin, devlet ve kurumlarının gücünü kullanarak Cumhurbaşkanlığı seçimindeki en yakın rakibinize darbe yapmak. Örneğin son seçimden birinci olarak çıkan partiye kayyum atamaya yeltenmek. Örneğin, o partiden çıkabilecek cumhurbaşkanı adaylarının telef olacağını söylemek.

Anayasal terörizm deyince aklınıza başka ne gelir?

Anayasanın tanıdığı en temel hak olan gösteri hakkını önlemek ve hakkını savunmak isteyenlere karşı polis şiddeti uygulamak. Gencecik insanları gözaltına alıp tutuklamak, tedavi hakkından bile mahrum bırakmak.

Toplumun adalet duygusunun ve beklentisinin zedelenmesi de anayasal terördür.

Bir yandan cezaevlerini muhalif siyasi tutuklularla, gençler, aydınlar, gazeteciler ve sanatçılarla doldururken, diğer yandan cezaevlerindeki izdihamı önlemek için sürekli infaz yasası değişikliği adı altında gerçek suçluları hatta iki evladını öldürenleri tahliye etmek bir anayasal terördür.

Siyasi parti liderlerine yapılan saldırıların arkasında devlet kurumlarının olduğunu söylemek mümkün değildir belki. Ancak bu saldırılara karşı emniyet ve yargı kurumlarının tavrını, cezasızlık uygulamasını görmek yeterlidir. Bu eylemler, telef etme söylemiyle eş zamanlı gerçekleştiyse doğrudan olmasa bile en azından dolaylı bir azmettirme olduğu ortadadır.

Özgür Özel’in bugünkü grup toplantısında verdiği bilgiler, saldırganın daha önce Ekrem İmamoğlu’na suikast yapılacağı iddiasıyla partiye gelmesi, tesadüf ile açıklanamayacak detaylar, saldırı olayının karanlık bir yüzü olduğunu göstermektedir. Saldırının kime yapıldığı kadar seçilen yer de önemlidir. Terörsüz Türkiye için çaba gösteren Sırrı Süreyya Önder’in cenazesi için yapılan ziyaret sırasında saldırının organize edilmesinin içerdiği derin mesajları göz ardı etmemek gerekir.

 

Devletin bazı kurumlarında gücü ele geçirenlerin bazen başka ülkelere hizmet etmesi de mümkün olabilir. Bunun örneğini çok yakın dönemde tecrübe ettik.

Bugün bir gruba yönelik olan devlet şiddeti konjonktürel olarak yarın başka gruplara da yönelebilir. Bu yüzden ülke ve toplum olarak en acil ihtiyaçlarımızdan biri devletin karanlık dehlizlerinin temizlenmesi ve aydınlatılmasıdır.

Ülkemizde elbette siyasi terörizm, etnik terörizm, devrimci terörizm, uyuşturucu terörizmi, uluslararası terörizm gibi sorunlar bulunmaktadır.

Demokrasi, insan hak ve özgürlüklerinden yana olan herkesin terör ve şiddetin her türüne karşı çıkması gerekir.

Ancak unutulmamalıdır ki, devlet terörü ve anayasal terörizm, diğer terör türlerinin doğmasında ve beslenmesindeki en önemli etkendir.

Baskıcı yönetimler terörün nedeni olarak özgürlük alanlarının gelişmesini gösterirler. Oysa gerçek bunun tam tersidir.

Unutulmamalıdır ki PKK terörünün doğmasına zemin hazırlayan, terörü bitirme iddiasıyla darbe yapan 12 Eylül faşist cunta yönetiminin uyguladığı devlet terörü olmuştur. 12 Eylül ruhunu devam ettiren sivil iktidarlar da sadece güvenlikçi politikalarla terörün büyümesine zemin hazırlamıştır.

Günümüz koşullarında, toplumun yarısını terörist ilan eden bir yönetim bulunmaktadır.

Bu yüzden eğer "terörsüz Türkiye" deniyorsa, önce devlet terörü ve anayasal teröre son verilmelidir.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.