
Hüseyin Özalp
Kayyum kararına bir de bu açıdan bakın: Erdoğan, AYM kararına rağmen genel başkanlıktan ayrılmamıştı
CHP İstanbul İl Yönetiminin görevden alınarak kayyum atanmasıyla 19 Mart’ta başlayan demokrasiye darbe süreci yeni bir aşamaya evrildi.
Bundan sonraki gelişmelerin seyrini, CHP’nin alacağı kararlar ve sergileyeceği tavır belirleyecek. İl yönetiminin görevden alınması bir anlamda Özgür Özel’in de görevden alınarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun kayyum genel başkan atanmasının provası olarak yorumlanıyor. Bu nedenle CHP’nin alacağı karar ve ortaya koyacağı direniş bundan sonraki sürecin de belirleyicisi olacaktır.
Seçeneklerden biri, mahkeme kararına uyulmaması kayyumun binaya bile sokulmamasıdır.
Özgür Özel zaten Halk tv’de karara uymayacaklarını açıkladı. Noter kanalıyla delegelerin kongre isteyeceğini ve 15-20 günde il kongresinin yenileneceğini ve yeni il başkanının seçileceğini belirtti. Bu süreçlerde İl Seçim Kurulu’nun ve YSK’nın yetkili olduğunu belirterek “Sen kim oluyorsun asliye hukuk mahkemesi” dedi.
Gelelim başlıktaki konuya. Erdoğan, daha önce kendi yaşadıklarının daha ağırını siyasi rakiplerine reva görüyor. AKP daha önce yargı kıskacında benzer bir yolu denedi, Anayasa Mahkemesi’nin partiyle ilgili verdiği kararlara bile uymadı.
Anlatayım.
Recep Tayyip Erdoğan, AKP kurulduğu günlerde siyasi yasaklıydı. Buna rağmen Yargıtay’ın siyasi yasaklı Hasan Celal Güzel ile ilgili verdiği bir kararı gerekçe göstererek partinin kurucu üyesi oldu ve kurucular kurulu tarafından genel başkanlığa seçildi.
Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Erdoğan’ın siyasi yasağının devam ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak tedbir kararı alınmasını istedi. 2001 yılının ağustos ayındaki başvuru bir türlü gündeme alınmayınca Kanadoğlu 2002 yılının başında Anayasa Mahkemesi’ne yeniden başvurarak Erdoğan’ın hukuksuz bir şekilde genel başkanlık koltuğunda oturmasına göz yumulduğunu belirtti.
Anayasa Mahkemesi bunun üzerine konuyu hemen ele alarak 9 Ocak 2002’de karara bağladı. Yüksek Mahkeme, Erdoğan’ın kurucu üyelikten çıkarılması için AKP’ye ihtarda bulundu. Kararı açıklayan Başkanvekili Haşim Kılıç, altı ay içinde gereği yapılmadığı taktirde kapatma davası açılacağı uyarısında bulunuyordu.
AKP, bu ihtar üzerine Erdoğan’ın kurucu üyeliğini düşürdü. Ancak Erdoğan parti üyesi bile olmadan genel başkanlığını sürdürdü. Böyle bir garabet karşısında Sabih Kanadoğlu, ihtarın yerine gelmediğini belirterek, genel başkanlık yetkilerine tedbir ve kapatma talebiyle yeniden Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Devlet Bahçeli’nin sürpriz kararıyla Türkiye seçim sürecine girmişti. Anayasa Mahkemesi, seçim öncesi davaya bakmadı. Yapılan itirazlara ve seçimin iptal edilebileceği uyarılarına rağmen AKP seçimlere seçim pusulasında Erdoğan’ın ismi ve resmiyle girdi.
Bilindiği üzere AKP seçimlerde tek başına iktidara geldi. İlk işi AB uyum yasalarını çıkarmak oldu. Bu çerçevede Kanadoğlu’nun genel başkanlık yetkilerine tedbir ve kapatma isteminin yasal dayanakları ortadan kalktı. 2003 yılının ocak ayında da Erdoğan’ın Siirt’teki konuşmasına ilişkin mahkûmiyet kararını ortadan kaldıran yasa kabul edildi.
Bütün bu gelişmelerin ardından Anayasa Mahkemesi kararını verdi. Haşim Kılıç kararı şöyle açıklıyordu:
“Kurucu üyelikten ayrılması konusunda ihtar kararı verildiğine göre ve bu ihtar kararı yerine getirilmiş olmasına rağmen kurucu üyeliğe bağlı olarak genel başkanlıktan da ayrılması gerekirdi. Ancak şu anda ayrılmamış olması genel başkan olduğu anlamına gelmiyor. Zaten genel başkan değil, kurucu üyelikten ayrılmakla genel başkanlığı da sona ermiştir şeklinde 6 arkadaşımızın görüşü ve 5 arkadaşımızın da yeni yasal düzenlemeler karşısında tedbir kararının reddedilmesi gerekir şeklindeki görüşüne karşılık çoğunlukla böyle bir görüşe varıldı.”
Anayasa Mahkemesi seçimden sonra “zaten genel başkan değildi” kararı veriyordu.
Tiyatro şöyle devam etti: Anayasa Mahkemesi kararından sonra AKP kurucular kurulu derhal toplanarak Erdoğan’ı yeniden genel başkan seçti.
Anayasa Mahkemesi’nin “genel başkan değildi” kararının ardından İşçi Partisi ve Genç Parti seçimlerin iptali için YSK’ya başvurdu. YSK, “Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez” diyerek itirazı reddetti.
Yani daha 2002 seçimlerinde atı alan Üsküdar’ı geçmişti.
Sabih Kanadoğlu o dönemde Erdoğan’a karşı ciddi bir hukuk mücadelesi verdi. Siyasilerle ve yüksek mahkemelerin başkanlarıyla tartıştı, seçim meydanlarında yuhalandı.
Şimdi başka savcılar siyasetçilere karşı benzer süreçleri yürütüyor.
Bu tür süreçleri yürütenler hakkında kararı tarih verecek.
Arşivi karıştırırken Kanadoğlu’nun bir sözü gözüme takıldı. Onunla bitireyim yazıyı:
“Demokrasinin kendini koruma hakkını kabul ediyorsak, ‘Bir gelsin de bakalım’ diye geleceğimizi tecrübe tahtası haline getiremeyiz. Hitler de böyle iktidara geldi.”
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.