Hüseyin Özalp

Hüseyin Özalp

İmamoğlu barış rehinesi mi?

PKK, silah bırakırken ülkenin gündemine de zaman ayarlı iki bombayı bırakarak son terör hamlesini gerçekleştirmiş oldu. Ülkenin ortasına bırakılan zaman ayarlı iki bomba tahmin edeceğiniz gibi; Lozan ve soykırım ifadeleriydi. Barışa sabotajı sadece devlet içindeki bazı yapılanmalardan ve milliyetçi kanattan beklemenin saflık olduğu da böylelikle ortaya çıkmış oldu.

Saray rejiminin bilgisi dahilinde gerçekleşen bu sabotajın amacını açıklamaya çalışacağım. Yazılarımı baştan beri takip edenler, AKP’nin barış açılımından iki muradının bulunduğunu savunduğumu hatırlayacaklardır. Yineleyecek olursak bunlardan ilki, Recep Tayyip Erdoğan’ın ömür boyu seçilmesine sağlayacak düzenlemedir. Diğeri ise düne kadar DEM’lenmekle suçladıkları CHP’yi bundan sonra Kürtlerle demli bir çay bile içemez hale getirmektir.

İkinci amaca büyük ölçüde de ulaşmış sayılır. Sırrı Süreyya Önder’in hastalığı ve ölümü olayında bu planın birinci aşaması tamamlandı. İkinci aşama ise PKK’nın ortaya bıraktığı iki zaman ayarlı bombanın tahribatıyla tamamlanacak. Lozan ve soykırım tartışmaları, barışın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıp duracak. Üçüncü aşama Erdoğan ve Öcalan’ın kurtuluş formülleri devreye alındığında başlayacak.

AKP, tabanını Lozan anlaşmasının gizli maddeleri bulunduğu, yüzüncü yılda bu maddelerin yürürlükten kalkacağı, şimdiye kadar bu gizli madde nedeniyle işlenmesi ve çıkarılması yasaklanan petrol ve değerli madenlerin çıkarılmaya başlanacağı, böylelikle Türkiye’nin büyük bir ekonomik sıçrama yapacağı yalanlarıyla yıllarca oyaladı. Yüzüncü yıl gelip geçti, “ne oldu bunca petrole, bunca madene, neden çıkarmıyoruz” diye sormak kimsenin aklına gelmiyor.

Fesli Deli Kadir ve avanesi yıllardır Lozan’ı hezimet gibi göstermeye çalıştığı için bu ifadelerin PKK açıklamasında yer alması, Cumhuriyet yıkıcılığı paydasında birleşildiği algısı oluşturdu.

Şimdi barış görüşmeleri boyunca Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşması olan Lozan’dan vazgeçileceği ve Sevr’e dönmek istendiği tartışılacak. Köy boşaltmaları, faili meçhuller, belki de çatışmada ölen teröristler soykırım tartışmalarına dahil edilecek.

Gelelim barış açılımının hedefindeki CHP’nin durumuna. CHP yönetimi ne kadar farkında bilemem ama giderek büyük bir açmaza doğru sürükleniyor. CHP baştan beri barışa koşulsuz destek veren tek parti. Özgür Özel’in dikkat çektiği tek şey, şehit aileleri ve gazilerin hissiyatının dikkate alınması ve onların incinmesini önleyecek hassasiyetin gösterilmesiydi.

Ancak Saray rejiminin bilgisi dahilinde pazarlıklar sonucu birkaç gün geciktirilerek yayınlanan bildiride PKK kendi ölülerini şehit olarak ilan ederek kutsadı. Buna karşılık Marksist-sosyalist çizgide olduğu iddiasında olan örgütün açıklamasında, yüzde 90’ı belki de daha fazlası emekçi ve köylü kesimin en gariban ailelerinin çocukları olan binlerce şehit ve gaziye yönelik üzüntü ifade eden tek bir kelimeye bile yer verilmedi.

Cumhur ittifakından bu kesimlerin hissiyatına yönelik bir açıklama gelmemesi, devlet aklının bir partinin çıkarlarına kiralandığı sonucunu ortaya çıkarıyor.

Bildirinin ardından CHP Lideri Özgür Özel ile tutuklu Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu, barış açıklamasına tam destek verdi.

Kamuoyunda itirazlar olunca ve tartışmalar yükselince Özgür Özel, Lozan konusundaki ifadelere tepki göstermek durumunda kaldı. Tartışmanın ateşi yükselince İmamoğlu da gecikmeli olsa da Lozan’a sahip çıktı.

Barış açılımı ile CHP ve İmamoğlu’na yönelik operasyonun eş zamanlı yürütülmesi uzun süredir aklımı kurcalayan bir soruydu. Sosyal medyada bazı arkadaşlarımın da benzer paylaşımlarını görünce konuyu irdeleme gereği duydum.

Özgür Özel en başından beri barış girişimlerine koşulsuz destek vermesine rağmen iktidarın düşmanlaştırma politikasında en ufak bir gerileme olmadı.

Önceki yazımda, birinci Kürt açılımından önce Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile direnç gösterebilecek dinamiklerin saf dışı edildiğini belirtmiştim. Bakalım bugün durum nedir?

İkinci barış açılımı, 22 Ekim 2024’te Devlet Bahçeli’nin, terör örgütü PKK’nın Lideri Abdullah Öcalan’ın umut hakkından söz etmesi ve TBMM’ye gelerek DEM Parti Grubunda PKK’ya silah bırakma çağrısı yapması yönündeki açıklaması ile başlamış oldu. Umut hakkı, ömür boyu hapse mahkûm olanların 25 yılını doldurduktan sonra serbest kalmasını öngören bir uygulama. Yani barış açılımına Öcalan’ın serbest kalması vaadiyle start verildi.

Bahçeli’nin açıklamasından bir hafta sonra CHP’ye yönelik operasyonlar başladı.

Kent Uzlaşısı ile yüzde 49 oy alarak Esenyurt Belediye Başkanlığı’na seçilen Ahmet Özer, 30 Ekim’de gözaltına alındı. İktidar cephesi bir yandan terör örgütü lideri Öcalan’ın serbest kalması çağrısı yaparken diğer yandan CHP’li belediye başkanı terör örgütü ile ilişkisi olduğu iddiasıyla gözaltına alınarak tutuklandı.

DEM Parti’nin bir süredir devam eden talepleri sonrası 2024’ün Aralık ayında İmralı’ya ilk ziyaret gerçekleşti.

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, “Ben bu işi sabote edeceğim” dedikten sonra 20 Ocak 2025 günü göz altına alındı. Hakkında derme çatma bir iddianame hazırlanarak duruşması Haziran ayına bırakıldı.

Ne tesadüftür ki Özdağ gözaltına alındıktan iki gün sonra, DEM heyeti 22 Ocak’ta İmralı’ya ikinci ziyaretini yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özdağ’ın göz altına alınmasından ve ikinci İmralı ziyaretinden kısa süre sonra 29 Ocak’ta, “turpun büyüğü heybede diyerek İmamoğlu ve CHP’ye yönelik operasyonun da sinyalini verdi.

Bu arada neredeyse her ay CHP’li İstanbul ilçe belediyelerine terör ve yolsuzluk operasyonu yapıldı. Şubat ayı CHP’ye yapılan operasyonlar ve turpun büyüğü tartışmaları ile geçerken 27 Şubat’ta İmralı’ya üçüncü ziyaret yapıldı.

18 Mart’ta İmamoğlu’nun diploması iptal edildi. Diplomanın iptali tartışmalarının ateşi sönmeden bir gün sonra 19 Mart sabahı başlatılan şafak operasyonu ile İmamoğlu ilçe belediye başkanları ve yüzü aşkın kişi yolsuzluk ve terör suçlamasıyla gözaltına alındı.

Özgür Özel bunun bir darbe olduğunu belirterek 86 milyonu ayağa kalkmaya davet etti. DEM Parti, halk iradesine açık bir saldırı olduğunu söyledi. Saraçhane eylemleri başladı.

CHP’nin 23 Mart 2025'te düzenlediği cumhurbaşkanlığı ön seçimine tek aday olarak katıldı ve 15,5 milyon oy alarak cumhurbaşkanı adayı olmaya hak kazandı.

Aynı gün yani 15,5 milyon kişinin oyuyla Cumhurbaşkanı adayı olduğu gün İmamoğlu tutuklandı.

DEM Parti bir yandan AKP ile barış diyaloğunu sürdürürken diğer yandan İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı sert tepki vermekten geri durmadı.

Yine de İmamoğlu’nun diplomasının iptali, tutuklanması, CHP kongresinin iptali ve kayyum atama girişimlerinin barış çabaları ile eş zamanlı yürütülmesi, daha önce defalarca kez dillendirilen “sarı öküz” vakalarına bir yenisinin eklenmesinden başka bir şey değildir.

En azından Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve CHP’ye kayyum çabaları karşısında toplumsal muhalefet cephesinde bir gedik açılmak istendiği ve bunun başarıldığı ortadadır. Bu çerçevede, yazının başlığındaki sorunun yanıtı, “Evet, İmamoğlu bir barış rehinesidir” olacaktır.

CHP’nin yapacağı muhalefetin sakatlanması ve ana muhalefetin topal ördek konumuna getirilmesi için operasyonun daha da genişletileceği, ahtapot söylemiyle cemaatlerin ve beşli çete diye anılan AKP beslemesi şirketlerin, istihbarat çevrelerinin de dahil edilerek operasyonun genişletileceği görülüyor.

AKP bir yandan barış açılımı için iç cephenin genişletilmesi vurgusu yaparken, diğer yandan ana muhalefete yönelik düşmanlaştırma politikasını ve düşman hukukunu daha da ağırlaştırmaktadır.

Bir yandan infaz yasası ile hükümlülerin tahliyesini sağlayarak cezaevlerini boşaltırken, onlardan boşalacak yeri yeni siyasi tutuklularla doldurmayı planlamaktadır.

AKP, barış açılımı planlamasında da strateji değişikliğine gitmiştir.

Erdoğan’ın deyimiyle heybedeki büyük turpun çıkarılması en sona bırakılmıştır.

Açılımın başında dillendirilen Abdullah Öcalan’ın umut hakkı kullandırılarak tahliye edilmesi ertelenmiştir. Vazgeçilmemiş ertelenmiştir. Ancak tabana bu vazgeçilmiş gibi yansıtılmak istenmektedir. Böylelikle kamuoyundan gelecek tepkiler yumuşatılmak, barış açılımı için yapılacak yasal değişikliklere yönelik kamuoyunda şüphe uyanması ve tepki oluşması önlenmek istenmektedir.

Öcalan’ın tahliyesinin barış açılımını tehlikeye sokacağı endişesiyle şimdilik Türkiye sınırları içinde kendisi için en güvenli yer olan İmralı’da devlet korumasında kalmasının daha sağlıklı olacağı düşünülmüştür. Öcalan, çalışma koşulları iyileştirilerek barış açılımının sonuçlanması için çalışmalarını İmralı’da sürdürecektir. Başarı kazanılması halinde kamuoyunun Öcalan’ın tahliyesine ikna edilmesi çok daha kolay olacaktır. Şeffaflık bir yana AKP yanıltıcı bir yöntem izlemeyi tercih etmektedir.

Sonuç olarak, barış açılımı yanlış zamanda yanlış ellerde başlatılmıştır. Bu da barışın, AKP-MHP’nin ana muhalefete karşı en ağır silahlarla yürüttüğü yok etme ve sindirme savaşında paravan olarak kullanılması sonucunu doğurmuştur.

Siyasi arenada kartların yeniden dağıtılacağının senaryoları havada uçuşmaya başlamıştır. DEM Parti Cumhur ittifakına yakıştırılmakta, açılıma koşulsuz destek veren CHP ise İYİ Parti ve Zafer Partisi’nin insafına bırakılarak bir açmaza itilmeye çalışılmaktadır. Açılıma verdiği destekten dolayı bundan böyle CHP’nin milliyetçi cepheden destekten çok eleştiri alacağı açıktır. Yani CHP ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilecektir.

CHP’nin nasıl bir oyunun içine düştüğünü fark etmesi anlaşılan zaman alacaktır.

Barış, savaşan iki tarafın anlaşmaya varması demektir. Tarafları barış yapmaya ikna edecek en kesin neden savaşan taraflardan birinin zafer kazanmasıdır. PKK ve DEM barışı tabana çok iyi anlatmış ve bunun kendi açılarından bir zafer olduğu algısını yaratmıştır.

Saray rejimi ise medya aracılığıyla barışın getireceği rahatlama vaadi dışında kamuoyuna hiçbir açıklama yapma ve bilgi verme ihtiyacı hissetmemiştir. Tersine süreç büyük bir gizlilik içinde yürütülmüştür.

Bunun sonucu olarak, Diyarbakır ve diğer bazı doğu illerinde barışın ilanı zafer havası içinde büyük sevinç bir sevinç yaratmış ve şenliklerle kutlanmıştır. Buna karşın yurt çapında bir kesimin umutlu, bir kesimin şaşkın ve tedirgin, bir başka kesimin ise öfkeli olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Saray rejiminin süreci kendi çıkarlarına odaklanarak pazarlık içinde yürütmesi, kişisel ve siyasi çıkarlarını ülke ve toplum çıkarlarının önüne koyması bu sonucu doğurmuştur.

DEM Parti, Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin önünü açacak bir anayasa değişikliğinin içinde olmayacağını kesin bir dille duyurmuştur. Ancak barış inisiyatifinde DEM Partinin aracılık rolü üstlendiği unutulmamalıdır. Sıra Öcalan’ın tahliyesine geldiği zaman Erdoğan’ı ömür boyu başkan olmasının yolunu açacak anayasa değişikliğinin önlerine gelmeyeceğinin garantisini vermeleri mümkün değildir.

Dönülmez akşamın ufkunda bakalım bugün söylenen sözlerin hükmü kalacak mı?

Umarım ülkenin barış ve birlikte yaşama umudu bir kez daha heba edilmez. Umarım barış güvercini, kuzu postuna bürünmüş kurda yem olmaz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.