
Hüseyin Özalp
Ahmet Hakan’ın hafızası zayıflamış
19 Mart darbesine karşı CHP’nin sokağa çıkma çağrısını eleştirirken Ahmet Hakan, 28 Şubat ve Erdoğan’ın hapse girme sürecini hatırlatarak şunları söylüyor:
“Çok iyi hatırlıyorum: O dönemde halkın önemli bir kesiminde muazzam bir öfke vardı. Tepki büyüktü. Fakat Erdoğan, hiçbir zaman halkı sokağa çağırmadı. Peki ne yaptı Erdoğan? Sükunetle, sabırla yargının verdiği karara uydu.”
Gerçekten öyle miydi? Yoksa Ahmet Hakan dezenformasyon mu yapıyor. Yoksa hafızası mı zayıfladı? Belki de “hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” diyerek kimsenin bunları anımsamadığını varsayıyor. En az Ahmet Hakan kadar o günleri yakından ve dikkatli izleyen biri olarak konuya müdahil olmadan duramadım. Bakalım gerçek onun söylediği gibi mi yoksa çoğu zaman yaptığı gibi çarpıtıyor mu?
Sükûnet ve sabır kısmı Erbakan için geçerlidir. 28 Şubat kararlarını imzaladıktan sonra Erdoğan Meclis grubu toplantısına geldi. Tabanı sükunete davet eden Erbakan’a itiraz etti. Erbakan, onu, “kabadayılık etme, otur yerine” diye azarladı.
Erdoğan ve ekibinin görüşü milyonların meydanlara yığılması yönündeydi. Milli Selamet Partisi’nin kurucu genel başkanı Süleyman Arif Emre, Abdullah Gül, Abdüllatif Şener ve bazı milletvekillerinin Politika Araştırmaları Merkezi’ndeki toplantısına davet edildiğini belirterek, Gül'ün sözlerini şöyle aktarır:
“Refah davası açıldıktan sonra kapandınız, yedi sekiz ay savunma üstüne savunma hazırladınız. Hem kendinizi hem partiyi pasifize ettiniz. Halbuki öyle yapacaktık ki dava açıldıktan sonra yüz binlik, iki yüz binlik, üç yüz binlik büyük mitingler tertip edecektik. Yer gök inleyecekti. Korkutacaktık, ürkütecektik, kırıp dökecektik; davayı kazanacaktık. Çok yanlış ettiniz.”
Yenilikçiler bu iddiaları her zaman, her fırsatta dile getirdiler. Ahmet Hakan, kendi gazetesini karıştırma zahmetine girseydi görürdü. Zira Hürriyet’in bir manşeti, yenilikçilerin sokağa çıkalım, büyük mitingler düzenleyelim teklifine karşı Erbakan’ın “Bizi Kızılay meydanında asarlar” dediği iddiasını içeriyordu.
Erdoğan tam aksine Erbakan’ın sükûnet çağrılarını dinlemedi. Yurdun dört köşesini gezerek mitingler düzenlemeye başladı. Yanlış hatırlamıyorsam 40-50 civarında miting düzenledi. İşte bu mitinglerden biri olan Siirt’te meşhur konuşmasını yaptı. Camiler kışlamız, minareler süngümüz…
Ardından mahkûmiyet kararı geldi. Erdoğan mahkumiyeti kesinleşene kadar elini kolunu sallayarak gezdi ve mitingler düzenlemeye devam etti. Darbe döneminde dahi, hakkında halkı kin ve nefrete tahrik davası ve yolsuzluk davaları olmasına rağmen tutuklanmadı. Hapse gireceği gün Pınarhisar Cezaevi’nin kapısında devasa bir miting düzenledi ve gövde gösterisi yaptı. Videosu hala duruyor isteyen seyredebilir.
Başka ne diyor Ahmet Hakan?
“Ne yargı mensuplarını tehdit etti ne de vatandaşla güvenlik güçlerinin karşı karşıya gelmesine yol açacak işler yaptı.”
Bu konuda da ya hafıza kaybı var ya işine geldiği gibi yazıyor.
Yer Tuzla, yıl 1998. Erdoğan her zamanki gibi iktidara, yargıya giydirip taraftarlarını coşturuyor. Refahlılar, “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganı atmaya başlıyor. Erdoğan yatıştıracağına kapatma davası açan Yargıtay Başsavcısını hedef gösteriyor:
“Sizin adınız Vural mı da size vurun, alın diyeyim. Sizin soyadınız Savaş mı da size savaşın diyeyim!”
Vural Savaş, “Vur de vuralım, öl de ölelim diyen kitlelere beni vurmaları için ölüm emri çıkarmıştır. Eğer bana bir şey olursa vasiyetim, hukuk yoluyla hakin ve savcılarımızın Recep Tayyip Erdoğan hakkında gereğini yapmasıdır” diyerek tepki gösterdi.
Tabii ki bu konuda da Erdoğan hakkında soruşturma başlatıldı. Ancak bir süre sonra Hürriyet’te gelenekçi kanadın önde gelen isimlerinden Oğuzhan Asiltürk’ün, “Erdoğan, Vural Savaş’la anlaştı, davayı geri çekti” dediğini içeren haber yayınlandı. 28 Şubatçılarla yani darbecilerle anlaştığı iddiası Erdoğan’a tabanı nezdinde vurulmuş önemli bir darbeydi. Asiltürk, bu sözleri yalanlamak zorunda kaldı çünkü Erdoğan noterden ihtarname göndermişti.
Ben de bir süre sonra Sabah gazetesinde Tayyip Erdoğan’ın bu sözleri yalanlaması için Asiltürk’e noterden ihtarname çektiğini yazdım. Asiltürk benim haberimi de yalanlayınca Erdoğan’ın avukatı Hayati Yazıcı’ya ulaşarak ihtarnamenin belgesini alıp yayınladım.
İşte bir çırpıda hatırladıklarım.
“Ne yargı mensuplarını tehdit etti…” diyor ya Ahmet Hakan.
Keşke bunları yazıp kendini madara etmeden önce gazetesinin arşivine göz atsaydı ya da arkadaşlarımız Oya’yı veya Turan’ı arama zahmetine girseydi, onlar doğrusunu anlatırdı.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.