Kılıçdaroğlu ‘Sakin Güç’ mü yoksa ‘Sinirli Güç’ mü?

Seçim sosyal medyada, masa başı anketlerde, partiye yakın televizyon kanallarındaki programlarda kazanılmaz.
 
Seçim sandıkta kazanılır. 
 
Sandıkta kazanmanın ise yolu yordamı, planı ve stratejisi vardır. 
 
Seçim sürecinde Algı Yönetimi ve İnandırıcılık büyük önem kazanır.
  
Tarafların, inandırıcılıklarına ve kendilerine karşı uygulanacak algı yönetimine malzeme sağlamamaya dikkat etmeleri gerekir.
 
İşte tam da bu noktada muhalefet kamuoyu önünde ciddi hatalar yapıyor.
 
Hatırlayalım 
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘depremi bahane ederek seçimi erteleyeceği’ iddia edildi.
 
Kamuoyu dikkatini bu iddiaya verdi.
 
Erdoğan ise seçimlerin önceden belirlendiği gibi 14 Mayıs’ta yapılacağını attığı imza ile ilan etti.
 
Bunun üzerine kamuoyu, kim doğru kim yalan söylüyor sorusuyla baş başa kaldı.
 
“Erdoğan kendi yapmayacak, ama seçimleri Yüksek Seçim Kurulu’na erteletecek” iddiaları da havada uçuştu.
 
Kamuoyunda acaba YSK bunu yapar mı şüphesi doğdu.
 
Ama YSK’dan gelen açıklama ile bu iddia da boşa çıktı.
 
Kamuoyu, kim doğru kim yalan söylüyor sorusuyla yine baş başa kaldı.
 
Benzer durum, HDP’nin kapatılması ve bu partiye yapılacak hazine yardımının kesilmesi gündeme gelince yaşandı.
 
“Erdoğan Anayasa Mahkemesi’ne emir verecek, HDP kapatılacak, hazine yardımı kesilecek” iddiaları günlerce dillendirildi.
 
Kamuoyunun dikkati bu iddialara çevrildi.
 
Ama Anayasa Mahkemesi, aldığı kararlarla muhalefetin iddialarını 11 Nisan’a kadar boşa çıkardı.
 
Oysa Anayasa Mahkemesi’nin kesin kararını, seçim tarihinin hemen öncesine bırakabileceği olasılığı dikkate alınıp makul açıklamalar yapılsa inandırıcılık sorunu oluşmazdı.
 
Ama aceleye getirilen açıklamalar yüzünden kamuoyu bir kez daha kim doğru kim yalan söylüyor sorusuyla baş başa kaldı.
 
Muhalefet, attığı bu adımlarla kamuoyu gözünde itibarsızlaştıracağını hesapladığı Erdoğan’ı mağdur edilen, iftira atılan adam konumuna getirmiş olmadı mı?
 
Muhalefet açısından bir başka olumsuzluk ise Kılıçdaroğlu’nun sürekli sertleşen söylemleridir.
 
Erdoğan yıllarca Kılıçdaroğlu’nu yumuşak, sevecen, pozitif kişiliğinden uzaklaştırmak için uğraştı.
 
Söz konusu özellikleriyle kamuoyunda beğeni toplayan Kılıçdaroğlu, artık ‘Gandi Kemal’ ya da ‘Sakin Güç’ lakaplarına ters düşen bir kimliğe büründü.
 
Sert ve öfkeli tavrı ses tonuna, bakışlarına yansıyan Kılıçdaroğlu, bu haşin imajının beğenildiğini mi sanıyor.
 
Kılıçdaroğlu’nun ‘Sakin Güç’ olmayı bırakıp ‘Sinirli Güç’ kimliğine bürünmesi ona ne kazandırdı? 
 
Kılıçdaroğlu’nun ‘en sert muhalif benim’ havasına girmesi ona olan sempatiyi büyüttü mü?
 
Gerçek şu ki AK Parti’den oy eksiltmedikçe kazanma ihtimali azalır.
 
Yaklaşık 20 yıl boyunca AK Partiye oy vermiş, onu yürekten desteklemiş bir kısım seçmen, Erdoğan’a yönelik hakarete, tehdide varan sert söylemler karşısında ne yapar?
 
Şöyle düşünün
 
Yıllarımızı geçirdiğimiz, ama aramızın bozulduğu bir arkadaşımız, tanıdığımız ya da komşumuz saldırıya uğrasa eski günlerin hatırına ona destek olup sahiplenmez miyiz? 
 
Bunları yapmasak bile içimizden müdahale etmek geçmez mi?
 
Aynı şeyi Erdoğan için düşünün
 
AK Parti’den kopan ve kararsız kalan seçmenler, Kılıçdaroğlu’nun ve muhalefet medyasının dozu sürekli artan saldırıları yüzünden, yılların alışkanlığıyla koruma refleksi geliştirip Erdoğan’ı sahiplenmez mi?
 
Erdoğan’a karşı yüksek perden konuşan, sürekli hesap sormaktan bahseden, öfkeli Kılıçdaroğlu, bu haliyle o kitleden çok oy alabilir mi? 
 
Bu seçim belli ki genelde çadırlarda, konteynerlerde geçecek ve açık artırmalara tanıklık edeceğiz.

Erdoğan’ın en geç 1 yıl içinde 700 bine yakın konutun depremzedelere teslim edileceğini duyurmasına Kılıçdaroğlu, ‘konutları halka bedava vereceğiz’ diyerek karşı hamle yaptı.

Acaba 700 bin konutun maliyeti ne olur?

Maliyetin en kaba hesapla 30-35 milyar doları bulacağını düşünürsek, adayların seçim açık artırmasını bu kadar yüksekten başlatması doğru mu?

Çok fazla soru sorduğumun farkındayım, ama bunu yapmadan da doğruyu bulmak kolay değil.
   
Sosyal medyaya bakarsanız, seçime gerek kalmadan Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olmuş bile.
 
Masa başı anketlerine göre ise Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a fark atmış. 
 
Uluslararası bir kamuoyu araştırma şirketinde kısa süreli çalışmış biri olarak, doğru sonuçları hedefleyen anketlerin maliyetini ve ne kadar zaman aldığını bilirim. 
 
Tamam, yağmur gibi yağan bu anketlerle kamuoyuna algı operasyonu çekiliyor, ama bir kez daha söylüyorum, uzun yıllar sonra ilk kez Kılıçdaroğlu için kazanma ihtimali ufukta bir görünüp bir yok olurken daha temkinli davranmak gerekmiyor mu?
 
Kemal Bey, kazanma ihtimalinin sürekli ufukta kalmasını istiyorsa birçok söylemine, tavrına, beden diline ve algı yönetimine dikkat etmeli. 
  
Ayrıca “Millet İttifakını kurduk, Cumhurbaşkanı adayımızı ilan ettik, Erdoğan’ı sevmeyen herkes çevremizde toplanacaktır” iddiasının güvenli olmadığı da anlaşılmalıdır. 
 
Matematikte 2+2=4 eder ama, siyasette 2+2=3 ya da 5 edebilir. 
  
Cumhurbaşkanı Erdoğan her konuşmasında deprem konutlarından, önümüzdeki dönemde yapılacak işlerden, projelerden hep iktidarda olacakmış rahatlığıyla bahsediyor. Cumhurbaşkanı benim mesajı veriyor.

Kılıçdaroğlu ise buna Hatay’da konuşurken arkasında Cumhurbaşkanlığı forsuna benzerliği dikkat çeken seçim logosunu kullanarak ve kürsüsünde Cumhurbaşkanı yazdırarak yanıt vermeye başladı. O da Cumhurbaşkanı benim demeye getirdi.
 
Başka hamleler mutlaka gelecektir, ama şu andaki görüntü, bir tarafta öfkeli, bağıran Kılıçdaroğlu, diğer tarafta ise sessiz, sakin ve deprem dahil her türlü olumsuzluğa karşın iktidarını sürdürecekmiş izlenimi veren Erdoğan.
 
Danışmanları algı yönetimi ve inandırıcılık bakımından ivedilikle yeni hamleler yaptırmak zorundalar.

Aksi takdirde, Kemal Bey kazanabileceği seçimi kaybetme üzüntüsünü yaşayabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum