Ertuğrul Özkök
İmam hatipli anne babalar siz çekiniyorsanız ben sorayım
Dün akşam Kuruçeşme Arena’da “İzel, Çelik, Ercan’ı” dinliyoruz…
Otuz yıl aradan sonra ilk defa bir araya gelmişler.
Ekranda gencecik üç insan, önümüzde ise artık ellili yaşlarında üç olgun insan var.
***
Arena mütevazı bir konser alanı.
Sahne desen mütevazı…
Sahnedeki üç insanın kıyafetleri de öyle…
Hiçbir şaşa, abartı yok.
Onlar söylüyor, arenayı dolduran binlerce insan bütün şarkıları hep birlikte söylüyor.
***
Oysa 30 yıl önce birlikte sadece bir plak yapmışlar…
Ve bir plaktan geriye böylesine devasa bir miras kalmış ki.
Bir an kendimi o eski Türkiye’de buluyorum…
Seyirciler hoş bir Akdeniz korosuna dönüşmüş, yaz sonunu kutluyoruz.
Orada öğrendim ki, üçlü bu sahnede 3 gün üst üste söyleyecekmiş.
Bütün biletler satılmış.
Demek ki, özlemişiz o Akdenizimizi…
Mare Nostra…Bizim denizimizi…
***
Ama kaderimiz alın yazımız bu…
Daha o keyfi yaşamadan Gülşen’in tutuklanma haberi geliyor.
Bir anda yeniden bu yeni Türkiye’nin makus talihine dönüyoruz. Bu yeni Türkiye’nin yepyeni savcısı ve hakimi almış bu kararı…
***
Cep telefonlarımız durmuyor.
Fenerbahçe stadından yükselen sesler Kuruçeşme Arena’ya kadar ulaşıyor.
Kırk bin kişilik bir koro da orada.
Taraftar, Fenerbahçe’nin galibiyetini bir Gülşen şarkısını söyleyerek kutluyor.
“Elimi de kolumu da bağla hadi
Bir odaya bir ömür hapset hadi
Becerebilirsen zapt et hadi…”
***
Aklıma o sabah Posta gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni Rıfat Ababay’ın attığı bir görüntü geliyor.
Eski Türkiye’nin sıradan, çok sıradan bir gününde, eski Türkiye’nin Hürriyeti’nin yayınladığı dörtte bir sayfalık bir ilan.
Sıradan bir İstanbul gecesi eğlence çetelesi…
***
Sol baştan başlıyorum…
Maksim…İmparatorların ve imparatoriçelerin çıktığı gazino…
Tabi ki başta Zeki Müren..
Altında Ajda Pekkan,…
Bir de Neriman Köksal… Bizi ergenliğe erken sokan şahane vampımız…
Ve Öztürk Serengil…
İçimden muzip bir “Yeşşe” sesi yükseliyor.
Dört dörtlük bir eğlence var burada…
***
Yanında Topbaşı Pavyonu…
Starları “Carrousel de Paris…” Anlayacağınız bir tür Moulin
Rouge gelmiş şehre…
Altında ise Zennube’yi görüyorum……Göbek dansının kanunlarını yeniden yazan kadın… Romalı Perihan Roma’ya gidince, mekan ona kalmış
***
Onun yanında Güney Park var.
Assolisti Mediha Demirkıran…
Damardan Türk sanat müziği yani…
Onun altında da Peri-Han .
Vamp kadın kadrosu dolu yani…
***
Haa bir de Foliberjer var…
Assolist kim…
Leyla Sayar.. Hüzünlü kraliçemiz…
O günlerde onu şöyle tanıtmışlar:
“Streap-Tease’de 2’inci ihtilal…”
***
Gece ailenizle birlikte Türk sanat müziğine mi akmak istiyorsunuz…
Sevim Tuna,, Hamiyet Yüceses, Ahmet Tuna, Gönül Akkor, Sevim Tanürek…
Bir sıradan eski Türkiye gecesinde hepsi var.
***
Bu arada Playboy isimli bir kulüp de var.
Gecelerimiz ağzına kadar yerli ve milli dolu…
Yabancı da var…
***
Zaman hangi eski Türkiye zamanı mı…
1970’li yılların başı…
Mesela 1974…
Kıbrıs Barış Harekatı olmuş. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yükselen özgüvenimiz şimdi zirvede…
Hatay geri gelmiş, şimdi Yavru Vatan özgür…
***
İktidarda CHP-Refah Partisi iktidarı var.
Laikle, alnı secdeye gelen aynı kabinede…Sanatçıları hapse atacak yeni Türkiye savcıları, hakimleri henüz doğmamış
Af çıkarılmış. Siyasi sürgünler vatanlarına dönüyor.
Ve Selda Bağcan “O Günler’i” söylüyor…
***
O sırada Ercan Saatçi “Karakışlar’ı” söylemeye başlıyor ve yeni Türkiye’nin dün akşamına dönüyorum.
Biz orada İzel, Çelik Ercan’ı dinliyoruz.
Aradan 50 yıl geçmiş Ajda yine salonları dolduruyor…
Ama bir eksiğiz dün gece…
Türkiye’nin genç bir sanatçısı tutukevine gidiyor.
Şarkıya eşlik etmek için ışıklarını yaktığımız cep telefonlarının ekranında onun polisler arasında tutukevine götürülüşünün görüntüleri var…
Bu da sıradan, çok sıradan bir yeni Türkiye gecesi işte…
***
Konser devam ederken aklım Gülşen’de…
Bu kadın neden içeride…
“Şu halime bak” diyorum sonra. Kendi kendime rasyonel, hukuki bir gerekçe arıyorum…
Bir hayaleti yani…Olmayan bir şeyi…
***
İflah olmaz iyimser bir kafa ya bizimki; yine de kendi kendine konuşuyor işte:
Neticede İmam Hatip Okulu ile ilgili bir şaka yapmış.
“ Tamam biraz hatta birazdan fazla dozunu kaçırmış. İyi tamam kızdınız, haklısınız . Yahu ağır bir kınama ile geçiştirilemez miydi yani…Üstelik o kadar da zarif ve samimi bir özür var…"
Sonra bu saf iyimserliğime kendim de gülmeyle başlıyor ve devam ediyorum…
***
Onu hapse atanlar sormuyor, bari onların yerine ben sorayım diyorum.
Öfkeli muhafazakar arkadaş;
İmam Hatiplerde okuyan çocukların yüzde 50’si bu yıl tercihlerini neden başka okullara yaptı hiç düşündün mü…
Hiç sordun mu; Temel Karamollaoğlu’nun iki torunu neden kendi isteği ile imam hatipten ayrıldı?
O okullarda çocuğu olan anne baba, hiç kızını karşına alıp sordun mu?
Kızım niye Güney Kore filmlerine, bu KPop şarkılarına düşkünsün bu kadar…
Tarikat yurdunda çocuğu olan kardeşlerim; hiç araştırdınız mı, sizinkiyle aynı ranzalarda yatan çocukların bazıları intihar ediyor?
O kurumlardaki taciz skandallarından, imam ve müezzinlerin seks skandallarından, mahalledeki komşularının kapılarına işaret koyduğunu ve günü geldiğinde öldüreceğini göğsünü yumruklaya yumruklaya ilan eden sözde dindarlardan, namaz kılmayana ölüm fetvası çıkaran güya din insanlarından zerre kadar rahatsızlık duymayan savcılar, hakimler, siyasetçiler; genç bir kadının, 4 ay önce yaptığı gereksiz bir şakadan gocunmuş iyi mi…
***
Ne diyeyim ben…Hadi bize kulak vermiyorsunuz…
Abdurrahman Dilipak’a, Şamil Tayyar’a, Ayşe Baykal’a, Nihal Bengisu Karaca’ya kulak verin hiç olmazsa…
***
Ama ne yapacaksın…
Kulak bu işte…
Gerçeklere kapanınca, hurafelere, öfkelere, kine nefrete açılıyor…
Gülşen’i hapise tıkan o kafanın anlayacağını hiç sanmam…
Umutsuzca da olsa sormaya devam edeyim.
Ama AKP’nin vicdanlı, şuur sahibi üyelerine seslenmek istedim sadece.
***
Hiç düşündünüz mü o eski Türkiye’nin çok sıradan bir gününden gelip de bugün hala yaşayan o sanatçıları…
Hiç sordunuz mu, o insanlar 50 yıldır yaşıyor da bizimkiler neden 20 yıldır daha doğamadılar bile…
Eminim sormuştur bazılarınız…
Eminim cevabını da vermişsinizdir.
Ama ondan daha fazla eminim ki, bunu yüksek sesle söylemeye cesaret edememişsinizdir.
Sizi anlıyorum. Bugün benim de böyle insani korkularım var.
***
Gece yarısı saat 12’ye çeyrek kala konser bitti…
İnsanlar hala “Denizleri aş ta gel kurtar beni” şarkısını söylemeye devam ediyordu.
Sonra dışarı çıktık.
Başı açık kızlar, başı örtülü kızlar, sakallı sakalsız erkekler yan yana Ortaköy’e doğru akıyordu…
Sıradan bir yeni Türkiye gecesiydi…
Akılma Sophia Loren’le, Marcello Masçtroionini’nin “Özel Bir Gün” filmi geldi nedense…
Evin terasındaki o hüzünlü sohbeti hatırladım.
***
Yürüyen genç insanların arkasından baktım…
İçimden şu ses geldi.
Bir gün bu sözde yeni Türkiye de bitecek.İşte o zaman göreceğiz asıl pırıl pırıl Türkiyemizi…
Diyorum ya hiç uslanmıyor bu iflah olmaz iyimser yanım…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.