ÜLKE NEREYE GİDİYOR

 

Aslında sorunun yanıtı, aklı yerinde ve yürekli yurttaşlar için çok açık; Yine de, en azından kavşaklarından alarak bu “Partili Cumhurbaşkanlık” sürecini bir kez daha anımsayalım:

10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi bu günlerin başlangıcı oldu*. Eski Yunan’da başlayan “seçme-seçilme” yaşamı, 20.Yüzyılın ilk çeyreğinde, alttan gelen tepkiye karşılık üsttekilerin sömürüyü sürdürmek için “açık oy-gizli sayımla” sürdürdükleri bir biçim almıştı.

İkinci Dünya Savaşı demokrasiyi, siyasal ideolojilerin sıcak ya da soğuk savaş ortamına dönüştürdü. Bugün ise, demokrasiden herkes işine geldiğini anlıyor! 

Bir zamanlar Rusya’da, Sovyetler Birliği çökmeden önce, komünist parti içinde, o da tek seçenekli yapılan göstermelik seçimlere dayanarak, “halk demokrasisi” diye ad taktıkları, kendi devlet oligarşilerini savunup durdular.

Tek partili ve halkın tümünün oyunu kullanmadığı gerekçesi ile başını Amerika Birleşik Devletlerinin çektiği kapitalist dünya ise, komünistlerin bu savı karşısında savaşlara varan “demokrasi kurtarıcılığı” rolünü üstlendiler. Hâlâ da sürüyor… İngiltere Başbakanı Blair ile birlikte ABD Başkanı Bush, Irak’ı “demokrasi için” işgal etmemişler miydi?

Çin’de Komünist Partisi, Lideri (Genel sekreteri) Şi Cinping’i yaşam boyu devlet başkanı olmasına karar verdi. Yine de, en iyi demokrasinin kendi ülkelerinde olduğunu kanıtlamaya uğraşıyorlar. Çünkü onlar, 1,5 milyardan fazla insanın gereksiniminin sadece “iş ve aş” demokrasisi olduğunu savunmaktalar.

21.Yüzyilin ilk 10 yılı ezilen, horlanan Arap gençliğinin demokrasi uğrunda canını ortaya koyduğu bir dönem olarak tarihe geçti. Sonunda ise halklar, Arap Baharının kanlı zemherisini yaşadılar ve hala buzlanarak sürüyor.

Türkiye’mizde demokrasiyi, hem de başına “ileri” sıfatını takıp, amacına ulaşmak için kullananlar 20 yılı aşkındır iktidarı ellerinde tutuyorlar. Kurduğu laik demokratik cumhuriyet sayesinde sandıktan çıkan politikacılar, Mustafa Kemal Atatürk’ü diktatör ilan ederek, demokrasi havarisi rolünü oynamaktalar;

Ulusun yüz yıldır dirençle sürdürdüğü demokratikleşme çabasını ve büyük özveriyle gelişmiş ülkeler düzeyine yaklaştırdığı ekonomik-sosyal birikimi inkâr ettiler; Demokrasinin özündeki “halkın egemenlik iradesini”, sandıktan çıktıktan sonra, “kendi politik iradelerine” dönüştürdüler;

Yolun başında, askeri vesayet korkusuyla “kan kusup kızılcık şurubu içtiklerini” söylerken, vesayeti kendi ellerine aldıklarında, “demokrasi bizim için hedefimize giden yolda araçtır, demiştik” de dediler. Laik Cumhuriyet sevdalılarının “karşı devrim” dedikleri bu süreç -insan hakları, iç barış ve özgürlüklere karşı yasaklar ve önlemlerle- sürdü.

Ta ki, AKP’nin daha doğrusu AK Sarayın başta İstanbul olmak üzere Büyükşehir Belediyelerini yitirdiği 2019 yerel seçimine değin. Hem de halkın sandıkta verdiği oylarla… O günden beri R.T. Erdoğan, “seçimle geldim” diyerek güvendiği ve dayandığı sandıktan, bir daha çıkamayacağı kaygısına ve hatta korkusuna kapılmış durumda.

Ak Saray gerçekte, 4’lü-6’lı Masalara dalıp, kendini aday yapma derdine düşen Ana Muhalefet Genel Başkanının yanlışları yüzünden 14 Mayıs 2023 seçiminde kıl payı ile sandıktan çıkabildi. İşte bu nedenle her bakımdan ülkeyi de, kendini de uçurumun kenarına getirdiğini hakkı-hukuku yenen, aş-iş derdindeki halkımız kadar Partili Cumhurbaşkanı da görüyor.

31 Mart 2024 sandık korkusunu o denli açığa vuruyor ki; Hatay’da Zonguldak’ta, Tekirdağ’da ve her meydanda “oy yok ise, hizmet te yok”, “ya biat, ya da gariplik”, gibi haksız, karalayıcı ve partizanca sözleri dilinden düşürmüyor.

AK Sarayın artık tek amacı ve planı, “demokrasi sadece sandıktır” dediği o sandıktan bir kez daha çıkmanın yolunu ne yapıp, yapıp bulmak. CHP’nin, geçen seçim gerçekleşen, Kürt kökenli yurttaşların ve İYİ Partinin sandıktaki birlikteliğinin, bu kez kopmasının arkasında AK Sarayın olup-olmadığı elbette gün gelir ortaya çıkar. 

Ne yazı ki, medyada AK Sarayın tehdide varan algıya dayalı propagandası yüzünden CHP, İstanbul başta dört büyük kentte, DEM adıyla seçime giren partinin tek başına aday çıkarmasından olumsuz etkilenebilir.

Ancak, 31 Mart 2024 yerel seçimine giderken son bir yıldır başta 11 ilimizde 50 bini aşan can kayıplı deprem, Zonguldak ve İliç maden felaketleri olmak üzere halkın yaşadığı pahalılık ve haksızlıklar, AK Sarayın (Partili Cumhurbaşkanın -Tek Adamın-) sabrı taş bile olsa seçmenin bir oyunu bile hak etmediğinin somut belgeleridir. 

 (*) Hizmet Hareketi (FETÖ) ve “Yetmez ama Evet”çilerin sayesinde değişen Anayasa.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.