Erol Çevikçe
“O Gün Bu Gündür”
Başbakan R. T. Erdoğan, AKP’nin Genel Başkanı olduğundan beri, gündem belirlemeyi ve gerginlik yaratmayı, oy artırmanın tılsımı saydı.
Partisi henüz birkaç aylıkken, başbakan Bülent Ecevit’in hastalığını acımasızca bahane ederek, erken seçim için başlattığı gergin tartışmayı, son kuşak dışında herkes anımsar.
Onun politikada ilk öğrendiği gerçek, “halkın hafızası zayıftır”. İkincisi de, “seçmen oyunu her şeyden önce aş ve iş umuduyla kullanır”. Elbette bu ezberini, muhalefette iken başka, iktidardayken başka kullandı.
2002 seçim propagandasında, geçmiş 25 yıl önceki hükümetlerin bütçe açığını kapatmak için başvurduğu karşılıksız para basma politikası yüzünden 2000’de çöken mali yapının bütün sorumluluğunu, 1979’dan sonra 20 yıl hiç başbakan olmamış yani krizin sorumlusu olmayan Bülent Ecevit’in üstüne yıkmayı becerdi.
Seçim öncesi muhalefette iken halkın pahalılık ve işsizlik sorununu hem gündemde tuttu hem de ağır suçlamalarla aşırı bir gerginlik ortamı yarattı. Ve öylece de, 2002 seçiminden birinci parti olarak çıkmayı başardı.
Başbakan olduğu 2003’ten beri ise ekonomik sorunları gündemin dışında tutmak için her şeyi yaptı; 2007 seçimine doğru, önce imam hatiplerin katsayısını ve türbanı en sıcak tartışma konusu olarak tırmandırdı. Arkasından, AKP’nin kapatılma korkusuyla, gerilimli anayasa referandumunu aylarca gündemde tuttu.
O seçim sonrası yargıyı etkisine almak için yüksek mahkeme ve hâkimler ve savcılar yüksek kurullarının yasalarında yaptığı değişiklik, mecliste ve kamuoyunda kavgalara varan tartışmaya neden oldu.
Bir yandan da hükümet gücünü kullanarak medyayı susturdu. Bu konulardaki tavrı ve söylemi hep artan bir şiddette gerginlik amaçlıydı. Ana muhalefet partisinin o zamanki genel başkanının seçmen indindeki olumsuz izlemini de kullanarak, gerilimden yararlanmasını bildi. Çünkü sanki “mağdur” olan da yalnız oydu!
2011 seçimine giderken, ileri demokrasi yaftasıyla, önce “Kürt sorunu”, halktan tepki alınca da “demokratikleşme” adıyla, bu gün hâlâ halkın ne olduğunu anlamadığı “çözüm sürecini” gündeme getirdi. Partisinin bile bilgisi dışında, şimdilerde Dış İşleri Bakanı yaptığı MIT Müsteşarıyla başlattığı Oslo müzakereleri ortaya çıkınca da, İmralı müzakerelerini gündemine aldı.
Siyasal tabanları Türk-İslam sentezi olan MHP’nin tepkisinden korkunca, 2015 seçimine giderken çözüm sürecini dondurdu. (31 Mart 2024’te DEM’in İstanbul başta her yerde aday çıkarmasının, AK Sarayın seçimden sonra çözüm sürecini yeniden başlatma gizli vaadi ile ilgili olduğu gündemde sıcaklığını koruyor)
Askıya almasına karşın 2015 Haziran seçiminde AKP, ilk kez TBMM’de çoğunluğu yitirdi. Ancak, CHP Yönetiminin öngörüsüzlüğü yüzünden anayasal sürede hükümet kurulamadığı için siyasi tarihin en gergin (yüzlerce ölümlere sebep olan terör olayları) ortamında gidilen Kasım 2015 seçiminde AK Saray (AKP), mecliste çoğunluğu sağladı.
Tek Adam (partili cumhurbaşkanlığı hükümet) sistemine giderken de AK Saray, davası aşırı milliyetçilik ve baskıcılık (şiddet ve gerginlik) olan MHP’yi devlete ortak ederek, bu günlere gelen Cumhur İttifakını kurdu.
Ve öylece, politik gündem, birlik-dirlik yerine ayrışma-çatışma ortamına dönüştü. Halkın ekonomik ve sosyal gerçek sorunları gündemden tümüyle çıktı. AK Saray, gerginliği tırmandırırken de sürekli CHP’yi ve Genel Başkanını hedef aldı. Hatta 1950 öncesinin uyduruk hikâyelerini diline dolayarak, CHP’yi en ağır şekilde suçlamayı marifet bildi.
Dünyanın hiçbir parlamenter demokrasisinde bu durum görülmemiştir. Gerginlik ortamı yaratmak ve sürdürmek hep iktidara karşı muhalefetin başvurduğu bir politika yöntemi olmuştur. İngiltere’den Yunanistan’a kadar böyledir. Bizde de 1950’den beri, halkın mutluluğu ve huzuru için yemin ederek iktidara gelen hiçbir hükümet, ülkesinin politik gündemini hem de bilinçli olarak gerginlik üzerine kurmamıştır. Başbakanlık dönemlerinde, Menderes de, Demirel de, Özal da, Erbakan da asla gerginliğin ve çatışmanın baş sorumlusu olmadılar!
Gençliğinde bilinçaltına yerleşen önyargıları ve saplantıları gerçekleştirmek için daha önce hiçbir başbakan ve hiçbir cumhurbaşkanı, R. T. Erdoğan gibi ülkesini böylesine çatışmalı bir ortama getirmedi.
Bu gerginlikten yorgun ve bezgin düşen, pahalılık ve haksızlık altında ezilen halkımız, bunun hesabını elbet bir gün soracaktır. Dileriz sandığa giden her partiden seçmen, halkı ve ülkesi adına “devlet benim, ben yoksam hizmet yok” diyenlere, bu 31 Mart seçiminde, “o gün bu gündür, yeter artık” diyecektir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.