Erol Çevikçe
HA BU DÜMENİ KİM KİRDU ULA?
1973’ten beri, milletvekilliği, bakanlık ve üst yönetim görevleri almış bir politikacı ve siyaset yazarıyım. Son bir yılda AK Sarayın (Tek Adamın) anayasaya, yasalara, Devletin ve TBMM’nin hak ve hukukuna ve geleneklerine aykırı partizanlığın ve ettiği sözlerin benzerini daha önce bir başka Cumhurbaşkanından, ne duydum ne de okudum.
Tek Adamlık gücünü yitirme duygusu artık o duruma gelmiş ki, bırakın muhalefet eden diğer parti liderlerini, kendisini AK Saraya kadar getiren, Milli Görüş politikacılarını en ağır şekilde eleştiriyor ve suçluyor.
Bizim gibi özellikle Müslüman ülkelerde, demokrasiyi “sadece sandık” sanan politikacılar, bir konuda çok erken ustalaşırlar: “seçmenin hafızası yoktur, yanlışı da, haksızlığı da unutur, yeter ki, karnı doysun”. R.T. Erdoğan da, oyunu artırdığı her seçim sonrası “yola devam” derken, sözde “ileri demokrasi” dese de, o yol artık, “dediğim dedik, çaldığım düdük” yolu oldu.
Zaten yolun başında, O dememiş miydi, “demokrasi bizim için amaç değil, hedefe giden yolda araçtır”* 17-25 Aralıkta başlayan paralel devlet savaşına kadar da, 2007 seçimi ve 2010 anayasa değişikliği dahil her oylamada AK Sarayın “ne istediler de vermedik ve aldatıldık” dediği Hizmet Hareketi (FETÖ terör örgütü) de, sandıkta var gücüyle AKP’ye destek olmamış mı idi!
Ayrıca anımsayalım; 2002’de ilk seçiminde AKP, Erbakan Hocanın (Milli Görüşün) 1999’da aldığı oyun iki katını, merkez sağ ve ikinci cumhuriyetçi liberal demokrat geçinenlerin sayesinde almamış mı idi!
Tek Adam olmak için -Beni anayasaya değil, anayasayı bana uyduracaksınız-** savaşımını verdiği süreçte bir 23 Nisan bayramında kendi yerine oturttuğu çocuğa, “hadi bakalım astığın astık kestiğin kestik” derken de, hırsı artık aklına ve sağduyusuna baskın olmaya başlamamış mı idi!
O kadar ki, bu hırs sade partisinde ve ülkesinde değil, İslâm dünyasında tek adam olmaya uzanmamış mı idi!
Ne var ki, bütün bu gerçeklere karşın, AK Sarayda aile boyu Tek Adam’ı anayasallaştıran halk oylaması ile estirdiği ılık rüzgârlar 24 Haziran 2019’da hem de payitahtı İstanbul’da tipiye dönüştürmüş ve karnı tok sandığı çoğunluğun dağarcığında şimşekleri çaktırmaya yetmişti.
Ana Muhalefet partisi Genel Başkanı 6’lı Masaya bel bağlayıp(!) 2023 Mayıs seçiminde Cumhurbaşkanı olmaya heves etmeseydi, R. T. Erdoğan o şimşeklerin selinde yitip gitmiş olacaktı…
Sandıktan ucu ucuna çıktığı son genel seçimden beri, başta ekonomi ve maliye olmak üzere ülke idaresi her alanda, daha da beter gittiği için AK Saraya doğru esen o tipi Tek Adamı üşütecek kadar sertleşti. 31 Mart 2024 seçimi yerel seçim olduğu halde kendisi içi açıktan -halk oylamasına(genel seçime)- dönüştürmesinin nedeni 2028 paniğinin başladığını gösteriyor.
Aslında, yakın tarihin belgelediği gibi, Tek Adamların hak-hukuk tanımadığı bir yerde, toplumsal, siyasal sorunların beraberinde gelen - ekonomik çöküş (aş-iş derdi), halkı başka çare ((kendine sahip çıkmak için) aramaya zorlar.
Bizde de olduğu gibi… Açıkça görülüyor ki, AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan, seçmende var olduğuna inanılan ve 22 yıldır oyuna oy katan “nasıl olsa elinden iktidar alınmaz” izlenimini, artık yitirmiş durumda.
Cumhur ortağı -devletin yarısını ikram ettiği- MHP Genel Başkanı var gücüyle sahip çıksa da Partili Cumhurbaşkanı Tek Adamın yola devamda kendisinin yalnız (tek) kaldığını anlamış olduğu açıkça gözüküyor.
Fıkra bu ya: “Temel Reis rüyasında takanın dümenini kırmış, elinde yeke, dalgalarla boğuşurken cep telefonu ile de Dursun’a bağırır; -Haçan sen yanumda değilsun da, ha bu dümeni kim kirdu ula?
(*) 2004 de Rize’de R.T. Erdoğan
(**) 2017 Anayasa halk oylaması öncesi R.T. Erdoğan
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.