Erol Çevikçe
DERS ALSAYDIK, BU DURUMA DÜŞMEZDİK!
12 Eylül 1980 darbesine giden dönemde halk ekonomik açıdan sıkıntı içinde ve ülkede huzur ve güven kalmamıştı. Ve yine bu günlerde olduğu gibi partiler arasında gerginlik ve çekişme de zirveye çıkmıştı.
Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı Başbakan Süleyman Demirel ile Ana Muhalefet CHP’nin Genel Başkanı Bülent Ecevit asla bir araya gelmiyordu. Demokrasiyi yaşatmak için 1950’den beri her bakımdan özveride bulunan halk, egemenliğini devir ettiği TBMM’nin, güvenilir bir Cumhurbaşkanı seçememesini kaygı ve esefle izliyordu.
12 Eylül 1980 darbesini yapan üst düzey Silahlı Kuvvetler, ülkemizi başta insan hakları, hukuk ve özgürlükler olmak üzere her bakımdan karartan bir döneme sokmalarına sebep olarak TBMM’nin kitlenmesini gösterdiler.
44 yıl sonra ülkedeki durum bence o yıllardan farklı değil; Bir yanda, iktidardaki AKP’nin başı Partili Cumhurbaşkanının (Tek Adamın) başta ekonomi, güvenlik ve adalet olmak üzere halkın çıkmazdaki sorunlarına karşı takındığı duyarsız, bencil ve sorumsuz tutum. Diğer yanda üç başlı, sözde tüzük yenilemek gibi halk açısından hiçbir anlam içermeyen, kendi iç tartışmasına dönük Ana Muhalefet CHP.
31 Mart yerel seçiminde AKP’ye verdiği dersin sonunun alınamadığını gören halkın, umutlarını söndüren, yeşilin yerini grinin aldığı bir ortam. Kendimi, dün olduğu kadar bu gün de CHP’nin bir sorumlusu saydığım için olacak ki, 1980 darbesini yediğimiz günler arifesinde eski Demokrat Partili , Kıbrıs Barış Harekâtı sırasındaki Dışişleri Bakanımız ve o dönemde CHP Kocaeli Milletvekili Prof. Turan Güneş’in TBMM’de yaptığı şu konuşmayı* anımsadım. Gelin beraber bir kez daha dinleyelim:
TURAN GÜNEŞ (Kocaeli Milletvekili) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Konuşmama başlamadan önce iki noktayı belirtmek istiyorum. Bu sözlerim, burada bulunan bütün arkadaşlarım gibi belli bir aşamadan geçip, vatandaşlarca, elbette bir partiye mensup olarak, buraya ülke sorunlarını konuşmak için gönderilmiş bir milletvekili sıfatıyla ve özellikle kendimi bir özeleştiriye tabi tutmak için yapılan bir konuşmadır.
Değerli arkadaşlarım, ikincisi bu konuşmam, gerçekten seçime, genel oya, demokrasiye, özgürlüklere inanan ve sadece bu amaçla yahut böyle bir düzen olduğu için burada bulunanlara aittir. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan üyelerin çok büyük bir çoğunluğunun bu görüşte olduğu kanısındayım;
Parlamentoyu değerlendirmek, Parlamentoyu bir bütün olarak görmekle başlar, Parlamentoyu değerlendirmek, dünyanın her tarafında olduğu gibi, politikayı, iktidara gelmek için, birbirimizi Galatasaray-Fenerbahçe maçındaki gibi mağlup etmek için değil, ülke sorunlarını çözmek, için yapmakla olur.
Bazı ülke sorunları vardır ki, o ülke sorunlarını insanlar veya partiler tek başlarına çözemezler; o konularda birbirleriyle yarışa giremezler; girerlerse, Türk demokrasisine çok büyük bir maliyet yüklemiş olurlar. Arkadaşlarım, İtalya’da ve İspanya’da, komünist partileri dahil, İspanya’nın ve İtalya’nın; içinden geçmekte bulundukları ekonomik bunalıma beraberce çare bulmanın yollarını arayabildiler.
Bizim memleketimizde bugün cenazelerimizin törenleri bile birbirinden ayrı. Örneğin, Halk Partisinden veya bağımsızlardan bir belediye başkanı ölmüşse, cenazesine gidenler, namazını kılanlar veya feryad-ı figanlar ayrı.
Önemli olan, bu parlamentoda mevcut, vatandaşın seçerek gönderdiği senatörler ve milletvekilleridir. Eğer bunlar dahi, Türkiye’de siyasetin içinde, birimize avantaj ya da ötekine dezavantaj kazandıran olaylar olarak görülüyorsa; biz her gün biraz daha, kamuoyunun gözünde pek fazla işlevi olmayan insanlar durumuna düşeriz.
Bu kadar insanın, bu kadar partinin boş oturduğu kanısı bir defa halkımıza geldi mi, o zaman biz, demokratik düzeni yaşatmakta gerçekten zorluk çekeriz. Türkiye’de demokratik düzeni ne dış kuvvetler yıkar ne Sovyetler, ne Amerika, ne illegal örgütler, ne şu, ne bu yıkar; Türkiye’nin iç düzenini Türkiye’nin siyasal düzenini yıksak, yıksak biz yıkarız. Ben, hiçbir arkadaşımın böyle düşünmediğine, yahut büyük çoğunluğunun böyle düşünmediğine inanıyorum; fakat çoğu kez en ciddi konuları bile biz aramızda polemik konusu haline getirmeye ve bunlardan bir diğer partinin aleyhine, kendi partimiz lehine sonuçlar çıkarmaya çalışıyoruz.
Haddim olmayarak, herkesin, kendini biraz daha derlemesini, toparlamasını ve konumuzun yuvarlak meşin topu sahalarda dolaştırmak değil, ülke sorunlarını kucaklamak olduğunu hatırlamasını diliyorum; kendime bunları söylüyorum. Arkadaşlarım, kendi kendime söylediğim şeyleri lütfen dinlediler; kendilerine teşekkür ederim. Hepinize saygılar sunarım.
(*) TBMM’de bulunduğum uzun yıllar Turan Hocamın, 12 Eylül 1980 Darbesinden çok kısa bir süre önce yaptığı bu konuşmayı, bütün partilerin milletvekillerinin “çıt çıkarmadan pür dikkat dinlediklerine” ilk kez tanık olmuştum. Bir daha da ne gördüm ne de duydum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.