Ergün Aydoğan
Kaşıkçı dosyası ve Yargı
Suudi asıllı gazeteci Cemal Kaşıkçı vize almak için kız arkadaşı ile birlikte gelip, kız arkadaşı dışarıda beklerken girdiği Suudi Arabistan Büyükelçiliğinden bir daha çıkamamıştı.
Dünyanın gözü önünde, İstanbul’un göbeğinde; ne ölüsü, ne de dirisi yok oldu, buhar oldu, ne olduğunu Suudiler ve Türkiye’yi yönetenler dışında bilen yok. Günlerce konuşuldu, tartışıldı, sosyal medyada vahşi-cani bazı görseller paylaşıldı. Suudi’den gelen özel heyetin yok edip, geri döndüğü bizzat yönetenler tarafından dile getirildi. Bütün dünya ne olduğunu Erdoğan’dan öğrendi!
O dönem Suudilerle ilişkiler gergin, kopuktu. Erdoğan ‘’Kaşıkçı konsoloslukta alçakça şehit edildi. Suudi Arabistan bizden belgeleri almak istedi. Belgeleri dinletiriz ama vermeyiz, bir de bunları yok mu edeceksiniz. Ses kaydında üst düzey asker açıkça ‘ben kesmeyi iyi bilirim’ diyor. Bunlar dünyayı enayi zannediyor, insanları enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir’’ ifadelerini kullanmış. Kaşıkçı’nın öldürülmesinin ‘’11 Eylül 2001 terör saldırıları sayılmazsa’’ 21. Yüzyılın en etkileyici ve tartışmalı olayı olarak tanımlamıştı.
Olay sürecinde en yüksek ağızdan söylenenler ortada, söyleyecek başka söze hacet yok!
Gelinen süreçte Türkiye politika değişikliğine gitti bozuk olan ilişkilerin düzeltilmesine karar verildi o günkü iddialı sözler bir tarafa bırakıldı ‘dinletiriz ama vermeyiz, bir de bunları yok mu edeceksiniz’ denilen dosya değişen Adalet Bakanının olumlu görüşü üzerine İstanbul 11. Ağır ceza Mahkemesi, dosyanın Suudi Arabistan’a devrine 12 dakikada karar verdi.
Meclis’te iktidar ve muhalefet milletvekilleri uzun uzun Kaşıkçı dosyasının devrini tartıştı. Bir sürü hukuk tekniğinden, hukuk sürecinden bahsedildi. Hiçbirinin önemi yok! Karar vericilerin o dönemde Suudilerle arası kötüydü vermeyiz deniyordu şimdi herkesin tahmin ettiği malum sebeplerden ilişkiler düzeltilmeye karar verildi, ilişkilerin düzelmesinin ön şartı da vermeyiz denilen dosyanın verilmesi, bu dosyanın kapatılması olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye buna benzer ‘hukukun uluslararası araçsallaştırma’ örneğini Almanya ile Türk asıllı gazeteci Deniz Yücel’in iadesinde. ABD ile de Rahip Brunson olayında görmüştü. O iki olayda da çok üst perdeden sözler sarf edilmişti. Özellikle Rahip Brunson olayında yine Erdoğan ‘bu can bu bedende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi (Rahip Brunson) alamazsınız’ demiş, dönemin ABD Başkanı Trump ekonominiz mahvederim tehditleri içeren mektuplar yazınca Rahip dosyası da kapanmıştı!
Elbette uluslararası ilişkilerde bazı durumlarda ülkelerin birbirinden benzeri talepleri olabilir. Ve fakat bu düzeyde üst perdeden konuştuktan sonra keskin dönüşler ‘Yargıda’ ciddi tahribatlara yol açar.
Mesela aynı ABD Türkiye’nin terörist dediği, 15 Temmuz hain darbesinin sorumlusu olarak gördüğü FETÖ’yü binlerce sayfalık delil dosyası sunduğu halde Türkiye’ye iade etmiyor. Halkbank davasını bütün taleplere rağmen hala kapatmıyor.
Bizim ülkemizde yargı bağımsızdır, yargıya siyasi müdahalede bulunamayız gerekçesini öne sürüyor.
Bu ve benzeri uygulamalarla biz tüm dünyaya siyasetimiz hangi yönde karar alırsa ‘Yargı’ ona uyar demiş olmuyor muyuz! Siyasal iklimin durumuna göre değişen karar örnekleri, Türkiye Yargısını uluslararası arena da ciddi güven erozyonuna uğratmış olmaz mı?
YARGININ ŞAŞIRTAN MAN ADASI KARARI
Tüm bu olumsuz örneklerden sonra Yargıtay’ın verdiği Man Adası kararı her şeye rağmen ‘Yargı’ varmış dedirtti. Kısaca anımsamak gerekirse neydi Man Adası olayı. Kılıçdaroğlu’nu Erdoğan’ın yakınları ile ilgili banka dekontlarını göstererek, Man Adasında Offshore hesaplara para transferleri yapıldığı yönündeydi. Erdoğan en yüksek perdeden reddet etmiş, ispat edilirse cumhurbaşkanlığından istifa edeceğini, hatta siyaseti bırakacağını dile getirerek, Kılıçdaroğlu hakkında yüksek tazminat davaları açmıştı. Erdoğan’ın açtığı davalar yerel mahkemelerde lehine sonuçlanmış ve dava Yargıtay’a taşınmıştı.
Şimdi Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, bütün olumsuz örneklere ve olumsuz algılara rağmen verdiği kararla yerel mahkemenin Erdoğan’ın lehine verilen kararlarını bozdu. Yargıtay’ın kararı ‘’iddiaların olgusal gerçeklere dayandığına’’ işaret etmektedir. Ayrıca Yargıtay kararıyla, Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a yönelik ifadelerinin, ifade özgürlüğünün sınırlarını aşmadığını vurguladı.
Mahkeme kararıyla iddia edilen olayın ‘olgusal gerçeklere dayandığına’ işaret ediyorsa; ispat edilirse siyaseti bırakırım diyen Erdoğan gereğini yapar mı? Yapmalı mı?
Yargıtay kararının üzerinden günler geçmesine rağmen muhatabından lehte veya aleyhte henüz bir açıklama yapılmış değil!
Her konuda en üst perdeden gümbür gümbür konuşan Erdoğan günlerdir bu konuda neden sessizdir? Birçok konuda AYM kararları olmak üzere üst yargının kararlarını tanımadığını, yok saydığını söyleyen Erdoğan bu kararı ‘tanımıyor mu, yok mu sayıyor’ açıkçası kamuoyu merak etmektedir!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.