
Ergün Aydoğan
Derin çürüme-çöküş, sahte diploma
Çürüme veya çöküş ne derseniz deyin; kimsenin kimseye güveninin kalmadığı her gün bu kadarı da olmaz denilen ne varsa olan, her geçen gün şaşırma duygusunun yok olduğu, olağandışı ne varsa olağan kabul edilen bir süreç…
Ülke kamuoyu günlerdir sahte diploma olayını hayretle tartışıyor. Hayretle tartışıyor derken, hayret eden, tartışan iktidar karşıtı muhalif çevreler. İktidar çevreleri bu olanlara pek şaşırmıyor. Onlara göre birkaç hadsiz-densiz kural dışı bir şey yapmış, devlette gereğini yapıyor, büyütülecek bir şey yok, her şey kontrol altında anlayışında.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ‘’Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13 Ağustos 2024 tarihinde başlatılan soruşturmalar kapsamında bazı kamu kurumlarının bilişim sistemlerine girerek sahte elektronik imzalarla işlem yaptıkları tespit edilen şüpheliler hakkında 21 Mayıs 2025 tarihinde kamu davası açılmıştır.’’
Konunun muhatabı Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, skandalda teknik sorumluluklarının olmadığını savunarak ‘’Teknik olarak sistemin kırılması, e-imzanın kopyalanması ya da taklit edilmesi mümkün değil’’ diyor, aynı Sayan ‘’BTK, 44 sahte e-imzanın iptal edildiğini’’ açıklıyor.
E-imzaların kopyalanması, taklit edilmesi mümkün mü değil mi, değilse iptal edilenler nedir? Rejimin ultra koruması altına alınan Sayan ailesinin üyesi Bakan Yardımcısı Fatih Sayan, sahte diploma iddiaları karşısında kişisel internet sitesinden 4 lisans diplomasını kaldıran kişidir.
Adalet Bakanı ve yetkililerin tavır ve açıklamalarından kısa süre içinde bu sürecin birkaç kişinin üzerine yıkılarak kapatılacağı yönünde bir kanaat oluşmuştur. Tıpkı daha önce çalıntı üniversite soru sürecinde olduğu gibi. Yıllarca çalıntı sorularla tam puanlarla üniversitelere yerleşenler ne oldu, her biri haksızca girdikleri en iyi üniversitelerden mezun olup, kamunun en önemli noktalarında yetki-sorumluluk sahibi oldular. Soru hırsızlığının faturası kime çıktı, FETÖ’ye! İktidar medyasının attığı başlığa göre ‘’Devlet tuzağı görüp tedbirleri aldı, sahte E-imzada’ da FETÖ izi var’’ dediğine göre, sahte diploma işi de FETÖ’ye yıkılacak!
Nasıl, suçlu-sorumlu çoktan tespit edilmiş, daha önce olduğu gibi kesin ilgili meczuplardan hesabı da sorulacaktır!
Hiç kimse ortaya atılan 400 sahte diploma iddialarının boyutunu kestiremiyor çünkü bunu tüm gerçekliğiyle ortaya çıkaracak bir ‘’Devlet Kurumu’’ yok çünkü artık bir siyasi yapının kontrolü altına girmiş bir devlet yapısı var ve o devlet yapısının tek görevi emrinde olduğu siyasi yapının talimatlarına uygun davranmak.
Bir iddiaya göre, sahte diploma çetesi son 20 yılda 17 bin 738 kişiyi devlette işe yerleştirmiş. Bu 17 bin 738 kişi kim? Canımızı emanet ettiğimiz doktor, çocuğumuzu emanet ettiğimiz öğretmen, güvenliğimizi emanet ettiğimiz polis, adalet belediğimiz hakim-savcı… kim bunlar, bilen tahmin edebilen var mı?
Toplum ne olursa ‘yeter artık bu kadarı da fazla der’. Soru hırsızlığı, diploma skandalı, e-imza sahteciliği, yenidoğan çetesi, depremde çadır satılma skandalı, dezenfektan skandalı, yargıda rüşvet skandalı… sokağa adım attın elektrik çarptı öldü, işe gitti maden çöktü öldü, trene bindi öldü, tatile gitti otel yandı öldü, evinde yattı deprem oldu öldü, köyüne geri döndü orman yandı öldü; güven duygusunun kaybolduğu ucuz ölümler ülkesi haline gelindi.
Gelelim bu işin ahlaki ve vicdani boyutuna. Yönetenlerin vicdani sorumluluk üstlenerek ‘istifa’ etmediği, sorumluluk üstlenilmeyen ve istifanın olmadığı bir dönemdeyiz.
AHLAK VE İNANÇ…
Peki bu işin ahlaki ve inançsal tarafı ne durumda. Kıyafetten, tatile kadar her konuda görüş bildiren Diyanet’ten bu konuda bir açıklama var mı derseniz son tartışmalarda yok ama 29 Şubat 2024 tarihli ‘’Diyanet’e soralım’’ programında Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Üyesi İdris Bozkurt’un bir açıklaması var. Bozkurt ‘’hak etmediği işe girdi, o başka, o kul hakkıdır, vebaldir, mesuliyeti vardır. Başkalarının hakkını gasp etmek vardır. Girdikten sonra bir emek verdi, bir mesai harcadı ve onun karşılığında bir kazanç elde etti. Oradan elde ettiği kazancı işe girme şeklinden ayırmamız lazım. Yani elde edilen kazanç helaldir. Kopya çekmek, hak etmediğimiz bir şeyi elde etmeye çalışmak hak gaspıdır, hırsızlıktır fakat bunun üzerine bir iş bulunmuş ve iş neticesinde de bir mesai sarf ederek elde edilmiş kazanç haram olarak değerlendirilemez. Yatığımız iş, aldığımız maaş helaldir’’ diyorsa!
Bütün bu durumlar bir anlamda meşrulaştırılmış olmuyor mu?
Soru çaldın okudun tamam! Sahte diplomayla işe girdin çalıştın, kazancın helal! Çaldın, haksız kazançla iş kurdun, elde ettiğin kazanç helal! Rüşvet aldın, rüşvet paralarıyla iş kurdun emek sarf ederek kazanç elde ettin; haram değil helal, hele birde hayır hasenat yaptın mı, tamam!
Eski Milletvekili Metin Külünk ‘’peygamberlerinde diploması yoktu’’ ve ‘’Allah insanlara günah işleme özgürlüğü vermiştir’’ diyor.
Ve yine hakkında yüzlerce suç duyurusuna rağmen hiçbir işlem yapılmayan AKP Erzurum eski milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu ‘’Allah insanları makam, mal vererek imtihan eder’’ diyerek yaptıklarını meşrulaştırıyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Hep Aynı Boşluk’ kitabında ‘’Hükümet ekip işidir. Sakıt idare korkunun ve suçun birbirine kenetlendiği bir intifa çetesiydi. Çete kanunlarıyla yaşadılar ve hüküm sürdüler. Çalmak, servet yığmak onlara yetmezdi. Fakirin alkışı, duası ve gözyaşı da lazımdı. Cemiyetin ve rejimin hakiki mesnedi olan bütün bir orta sınıfı ezdiler, adeta ortadan kaldırdılar’’ der.
Yazıyı içinde bulunduğumuz süreci anlatan net bir cümleyle noktalayalım ‘’Etik olmayan bir ortamda etik insan hep geriye düşer. Çünkü dürüst insanın ahlaki sınırları vardır fakat ahlaksızın hiçbir sınırı yoktur.’’ Anooshirvan Minadji
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.