Dr. Girayalp Karakuş
Said Nursi’yi Kim Niye Savunur?
Aradan yıllar geçmesine rağmen Said Nursi efsanesi dilden dile dolaşıp durmaktadır. Said Nursi kendisinin “Bunlar (Risaleler) bana yazdırıldı” diyerek vahiy veyahut birilerinin iddia ettiği üzere vahiy değil, Tanrı tarafından ilham geldiğini iddia eden birisidir. Aynı zamanda yazdığı risaleleri okuyanlar bilir: “İyi bir Kürt milliyetçisidir.” "Ey Asuriler ve Keyaniler’in cihangirlik zamanında pişdar kahraman askerleri olan Arslan Kürtler." (1) diyen kendisidir. Kendi halkının çıkarlarını savunmasına sözüm yoktur ancak İslamcılık ve milliyetçilik birbirine ters düşen ideolojilerdir. Said Nursi’nin Atatürk ile ters düşmesinin sebeplerinden birisi de Atatürk’ün Türk milliyetçisi, kendisinin Kürt milliyetçisi olmasındandır. Oysa sosyalistler olay ve olgulara milliyetçilik perspektifinden bakmazlar. Onlar için sınıflar vardır. Dönem itibariyle sınıfsal olarak alt kültürden gelen Said Nursi’nin Atatürk’ü anlaması da beklenemezdi. Birisi ümmetçiliği diğeri ulus-devleti savunmaktadır. Velhasıl daha sonra Said Nursi Atatürk’ü “Deccal” olmakla suçlamıştır. Mollaların kendisinden olmayanları tekfir ettiği gibi. Oysa Nursi’nin Deccal dediği Atatürk İzmir Amerikan Koleji’ni misyonerlik yaptığı gerekçesiyle kapatmıştır. (2)
Said Nursi hakkında çok fazla menkıbe anlatılmaktadır. Örneğin; Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslara esir düşmesi ve Rusya’da esir kampından kaçarak Türkiye’ye dönmesi gibi. Emrah Cilasun’un atıflarda verdiğim kaynağı okunursa dönemin şartları itibariyle böyle bir şeyin mümkün olmadığı anlatılmaktadır. Öne sürülen zamanlamalarda da ihtilaflar vardır. II. Abdülhamit’in Said Nursi’yi akıl hastanesine gönderdiğini de anımsatmam gerekir. Zira Nursi’nin peygamberlik, vahiy/ilham gibi iddiaları II. Abdülhamit gibi İslamcı bir padişahı bile hayrete düşürmüştür. İlahiyatçı Turan Dursun Nursi hakkında şunları ifade etmiştir: “Said Nursi, çarpık görüşlerini dinimize mal etmek için durmadan çaba harcamış ve bu yolda özellikle iki zümreden yararlanmıştır. Bunlardan biri, saf ve Müslümanlığı gerçek anlamıyla bilmeyen imanlı zümre¸ öteki de az çok her şeyi kavrayan, bilen fakat menfaatlerini dinin de imanın da üstünde tutanlardan meydana gelen zümredir. Nurculuk akımı, işte bu iki zümre arasında yayılmış ve dinimizin de milletimizin de başına bela olan bir durum almıştır.” (3) Yine risaleleri okuyanlar bilir ki Said Nursi’nin bazı düşsel hezeyanları vardır. Örneğin; sokakta gülüp eğlenen kızları cehennemde görmesi gibi. Oysa İslam’da gaybı ancak Allah’ın bildiğine inanılır. Hz. Muhammed dahi gaybı bilemez. Nursi’nin bir özelliği de şiddetli bir anti-komünist olmasıdır. Afyon Mahkemesinde yaptığı savunmada: “Vatandaşlarımızı anarşikten ve serserilikten muhafaza etme” (4) amaçları olduğunu belirtmiştir. Nursi’nin resmi biyografisi olan Tarihçe-i Hayat’ında Nurcu efsanelerin yaratıldığı da görülecektir.
Nurcuların içerisinde de ayrışma vardır. Örneğin; Zehracılar Nursi’nin Kürt kimliğini daha çok ön plana çıkararak Kürtçülük yapmaktadırlar. Nitekim Nursi’den onlara Kürtçülük yapmaları için epey malzeme kalmıştır. Örneğin; Nursi’nin 2 Ekim tarihli yazısında şunları ifade etmiştir: “Kürdistan dağ ağacının meyvesi, hazmı sakildir. (ağırdır) Dikkatlice çiğneyiniz, ta hazmolsun… Yoksa helal etmeyeceğim.” (5) Nursi hayatı boyunca din adamlığından ziyade politik faaliyetlerde bulunmuştur. O yüzden kendisini din adamı sıfatından ziyade şeriatçı/politik aktivist olarak görülebilir. Nursi’nin kendi dava arkadaşları bile onu “şöhret ve makam peşinde olmak”la suçlamışlardır. (Bkz. Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti başkanı Seyyid Abdülkadir ve cemiyetin önde gelenlerinden Celadet Bedirhani)(6)
Son kertede geçmişten bugüne kadar din üzerinden insanları etkilemek her zaman kârlı olmuştur. Nursi’nin Kemalist rejimle çatışması ve devletin bu eyleme refleks göstermesi doğaldır. İster komünist sistem de olsun isterse Cumhuriyette olsun devlet kendisine tehdit olarak algıladığı unsurları tasfiye eder. Tabii ki devlet tasfiyeyi gerçekleştirirken hukuk devleti nosyonuna uygun hareket etmek zorundadır. Hukuk üstünlüğüne inanılarak hareket edilmelidir. Nursi’nin tahayyülündeki rejim Pan-İslamist Kürt-Türk Devleti idi. Bu düşüncesini hayata tatbik etmek istediği noktada Kemalist yöneticilerle çatışmıştır. Oysa Atatürk Nursi’yi de kazanmak için çalışmıştır ancak Nursi meclise gelip milletvekillerinin ibadet edip etmediklerine karıştıktan sonra uzlaşmazlık ortaya çıkmıştır. Nursi her ne kadar “Dokuz sene evvel Eski Said, sigarayla beraber, gazeteleri ve siyaseti ve sohbet-i dünyeviyey-i siyasiyeyi terk ettim” (7) dese de gittiği hiçbir yerde rahat durmamıştır.
Kaynakça
- Asar-ı Bediiyye 445.
- Emrah Cilasun, Yeni Paradigmanın Eşiğinde Bediüzzaman Efsanesi ve Said Nursi Gerçeği Yabancı Arşiv Belgeleriyle, Tekin Yayınevi, İstanbul, 2018, s. 89.
- Age, s. 86; Turan Dursun, Müslümanlık ve Nurculuk, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2012, s. 7-8.
- Cilasun, age, s. 111.
- Cilasun, age, s. 178; Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said-i Nursi, Mufassal Tarihçe-i Hayatı, C:1, İttihad, İstanbul, 1998, s. 212.
- Badıllı, age, C:1, S. 260, Cilasun, age, s. 189.
- Cilasun, age, s. 247; Mektubat, s. 64, Badıllı, age, C:1, s. 461.