AİHM eski yargıcı büyükelçilerin Osman Kavala çağrısını yorumladı: "Türkiye’nin Avrupa Konseyi'nden çıkarılmasına kadar gidebilir"

AİHM eski yargıcı büyükelçilerin Osman Kavala çağrısını yorumladı: "Türkiye’nin Avrupa Konseyi'nden çıkarılmasına kadar gidebilir"

AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, 10 ülkenin büyükelçilerinin Osman Kavala'nın serbest bırakılması çağrısıyla yaptığı açıklamayı değerlendirdi.

ABD, Almanya ve Fransa'nın da aralarında bulunduğu 10 ülkenin büyükelçisi, tutuklu iş insanı Osman Kavala'nın serbest bırakılması çağrısıyla açıklama yaptı. Açıklamaya, Türkiye'den yetkililerin cevabı sert oldu. Büyükelçiler, gece yarısı Dışişleri Bakanlığı'na çağrılırken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da 'tavsiye ve telkinin kabul edilemez' olduğunu söyledi.

Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Rıza Türmen, T24'teki köşesinde  büyükelçilerin açıklamasını değerlendirdi. Türmen, sürece ilişkin şöyle yazdı:

"Osman Kavala'nın tutukluluğunun ağır bir insan hakkı ihlali olduğu uluslararası bir mahkeme tarafından saptandı. AİHM, 10.12.2019 tarihli kararıyla Kavala'nın tutuklanmasında makul şüpheyi doğuracak nesnel eylemler bulunmadığına, o nedenle tutuklamanın hukuka aykırı olduğuna karar verdi. Bunun yanında, tutuklamanın siyasal nedenlerle, Osman Kavala'yı ve Türkiye'deki sivil toplumu susturmak amacıyla gerçekleştirildiğine hükmetti. Bütün bunlardan hareketle, Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılmasını istedi. Türkiye taraf olduğu sözleşmeden doğan kararı uygulama yükümlülüğü olmasına karşın, uygulamamak için hukuk cambazlıklarına girişti. Aynı olgulara dayanan yeni bir casusluk davası soruşturması başlattı. Bu da yeterli olmayınca, Kavala'nın beraat ettiği davalar İstinaf Mahkemesi'nde bozuldu, hukuka aykırı bir biçimde, hiç ilgisi olmayan Çarşı davasıyla dava ile birleştirildi.

Türkiye'nin hukuksal kurnazlıklarla Osman Kavala'yı serbest bırakmaması ve AİHM kararını uygulamaması başlıbaşına bir ihlal konusu. Bütün bunlar dururken, siyasal iktidar,"yargı bağımsızlığı" gibi inandırıcı olmayan bir örtünün altına girip kimsenin ses çıkarmamasını istiyor.

Strasbourg'da Bakanlar Komitesi çerçevesinde yürütülen görüşmelerde de, kabul edilen kararlarda da yolun sonuna gelindi. Bakanlar Komitesi kararlarıyla alay edercesine Osman Kavala davasının ilgisi olmayan başka bir davayla birleştirilmesi de gösterdi ki, bu kararların Türkiye üzerinde etkisi yok. O zaman Bakanlar Komitesi'nin elinde yapacak tek şey kalıyor: İhlal prosedürünü başlatmak. Zaten Eylül toplantısındaki karar da Bakanlar Komitesi'nin bu yola gitme niyetini gösterdi."

'BAKANLAR KOMİTESİ GİDEREK AĞIRLAŞAN YAPTIRIMLAR UYGULAYACAK'

Türmen'in değerlendirmesi şöyle devam etti:

 

"Bu şu anlama geliyor: 30 Kasım toplantısında büyük bir olasılıkla Bakanlar Komitesi üçte iki çoğunlukla ihlal prosedürünün başladığına ilişkin bir karar kabul edecek. Kararın kabulünden 6 ay sonra Bakanlar Komitesi, AİHM'den ilgili devletin kararı uygulayıp uygulamadığı hakkında bir karar vermesini isteyecek. AİHM kararlarının uygulanmadığı ve bu nedenle Sözleşme'nin ihlal edildiğine karar verirse, Bakanlar Komitesi giderek ağırlaşan yaptırımlar uygulayacak. Bu yaptırımlar, ilgili devletin Avrupa Konseyi'nden çıkarılmasına kadar gidebilir.

Kasım toplantısında ve sonrasında işler iyice tatsızlaşacağından, devletlerin Ankara'daki büyükelçileri aracılığıyla Türkiye'ye son bir uyarı yapmak ve sorunun tatsız bir mecraya girmesini önlemek istediklerini düşünüyorum.

Ankara'daki çağrı metnine imza atan Avrupa Konseyi üyesi olmayan, dolayısıyla Bakanlar Komitesi'nde oturmayan üç devlet var. ABD, Kanada, Yeni Zelanda.ABD ve Kanada gözlemci üye. Bu devletlerin insan hakları konusunda kamuoyundaki duyarlılıklar nedeniyle çağrı metnini imzaladıklarını düşünmek olanağı var.

Bir husus daha var: AİHM'a açılan davalar, devlet aleyhinedir. Verilen kararların muhatabı da devlettir. Kararları uygulama yükümlülüğü de devlete aittir. O nedenle siyasal iktidar omuzunu silkip "Yargı bağımsızdır. AİHM kararını uygulamazsa uygulamaz. Ben ne yapayım?" deyip sorumluluktan kurtulamaz. Sorumluluk devletindir. Yargı da devletin bir parçasıdır.

 

Kararın uygulanmamasının nereden kaynaklandığı AİHM'i ya da Bakanlar Komitesi'ni ilgilendirmez. Onlar bakınca karşılarında devleti görürler.

Türkiye, kendisini insan hakları, demokrasi, hukuk devleti alanlarında eleştirenlere hadlerini bildireceğine, insan hakları ve hukuk devleti ilkelerine saygılı, demokrasiyle yönetilen bir devlet olmak yolunda çaba gösterse, uluslararası konumu çok farklı olurdu.

Her şey bir yana, Osman Kavala hiçbir suç ve kanıt olmadan, sadece siyasal irade istediği için 4 yıldır cezaevinde bulunmakta. Bu yitirilen yılların bedeli nasıl ödenecek?"

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.