Mehmet Canbolat: "Bugün Hepimiz Halil Umut Meler'iz... Bu Yumruk, Hepimize Atılmış Demektir"
Mehmet Canbolat "Bugün Hepimiz Halil Umut Meler'iz... Bu Yumruk, Hepimize Atılmış Demektir" başlıklı yazısını kaleme aldı.
FUTBOLDA GERİLİM, ÜLKENİN GERGİNLİĞİNİN AYNASIDIR
"BUGÜN HEPİMİZ, HAKEM HALİL UMUT MELER OLMALIYIZ"
ÇÜNKÜ BU YUMRUK, HEPİMİZE ATILMIŞTIR.
BU YUMRUK, SOMALI MADENCİYE OLDUĞU GİBİ, TEKMELEME KÜLTÜRÜNÜN YENİ BİR HALKASIDIR... KİM DUR DİYECEK! KİM!..
Kaç kez oldu bilmiyorum ama, ülkede son 20 yıldır adım adım ve bilinçli biçimde yükseltilen gerginliğin sonunun, hiç de bir hayır olmayacağı konusunda kaygılarımı dışa vurmuş, bu gidişin ürkütücü olduğunun altını, kim bilir kaç kez çizmiştim.
Ve dün gece barajın kapağı bir başka yerden, hem de „birleştirici ruh“ olduğuna inandığımız futbol dünyasında patladı. Ve başkent Ankara’da Ankaragücü-Rizespor arasında oynanan Süper Lig maçı sonunda, bizi tüm dünyaya rezil eden bir barbarlık yaşandı.
Ankaragücü Başkanı olduğunu duyduğumuz, adı Faruk Koca olan, gözleri kin kusan bir maganda herifin, maç sonunda, uluslararası alanda da tanınan, saygı duyulan, FİFA kokartı taşıyan hakem Halil Umut Meler’e yumruklu saldırısı ve iki diğer yöneticinin ise, yerde yatan hakeme acımasızca tekme atmaları, dün akşamdan itibaren tüm dünyaya dalga dalga yayıldı. Şimdi yaşanan bu çağdışı tablodan ulus olarak utanıyoruz ve bu olayı her biçimde kınıyoruz.
„İşte Türkiye Bu!“ dedirtircesine çağdışı, insanlık dışı bulduğum bu barbarca saldırıyı lanetlemek yeter mi?
Elbette değil.
Bu vahşet, bir kişinin sıradan bir saldırısı değil elbet. Bir sürecin sonucudur. Bir diğer deyişle, sahada yaşanan bu öfke, bu vahşet, bir sebep değil, sonuçtur.
Kulüp Başkanı Faruk Koca ve diğer iki tekmeci saldırgan, gözaltına alıp, gece tutuklandı ama, bu mesele o gözü dönmüş maganda başkan ve fedaileri ile bitmiyor kuşkusuz.
Centilmenliğin en üst düzeyde bayrak edilmesi gereken spor sahalarımızda yaşanan bu vahşi saldırı ve nefret kusmalar, ülkede yıllardır oluşturulan, kamplaştırma, bölme, germe stratejilerinin doğal bir sonucudur. Kimse, hayır demesin lütfen.
Tekrar ediyorum, o hakemin yaşadığı insanlık dışı saldırı, ülkeyi 21 yıldır kuşatmaya almış, gerilim politikasının en bariz, en somut sonucudur. Sebep, bir kişinin kontrolsüz öfkesinin yarattığı, insanı; insan olmaktan utandıran bir olay değildir.
Bu bir insanlık sorunudur ve bu sorun, ne yazık ki, „Yurtta Barış, Dünyada Barış“ ilkesini ruhuna bayrak edinmiş bir toplumda, hemen hergün bir şekilde dişini göstermektedir.
Yani, konuşmak, empati kurmak, karşısındakini dinlemeye çaba sarfetmek, sormak, doğruyu bulmak, değilse, doğrusunu paylaşmak, daha açıkçası uygarlıktan nasip almak yerine, tek çözüm olarak şiddeti tercih etmek, kendiliğinden gelmedi bu ülkeye.
Toplu taşıma araçlarında şiddeti yaşıyoruz. Okullarda, kreşlerde, yolda sokakta, işyerinde şiddet kol geziyor. Aile içi şiddet dorukta. Kadın ve genç kızlar, gece yalnız sokağa çıkmaya korkuyor.
Kurallar yerine kovboyların egemenliğinin simgesi olan „Teksasvari“ kabadayılık, kamu kuvvet öne çıkmaya başladı. Sadece milletin değil, toplumu, devleti adım adım ayrıştıran bir yönetsel zihniyet, ülkeyi bugünlere getirdi.
Şimdi kimsenin oturup dizlerini dövmesine gerek yok.
Bugün Türkiye gibi, Atatürk’ün uygar millet olma emanetini getirdiğimiz noktadayız. Bu sürece hepimiz katkıda bulunduk. Gerilimi biz doğurduk. Buna niyetli olanların arkasında durduk. Sırtlarını sıvazladık. Kucakladık. Kolladık, koruduk. Başımıza taç bile yaptık onları bugünlere kadar.
Herkes birbirinden kuşkulu. Herkes birbirine rakip. Herkes birbirine düşman. Nasıl yeniden bir ulus olacağız? Bir ulusu pekiştiren milyonlarca renkten biri olabilmek nasıl mümkün olacak?
Ankara’da bir hakeme yönelik saldırının ardından, bu tablodan, bu koşullardan, bu saatten sonra? Nasıl?.. Nasıl?..
Bu arada Faruk Koca denen o maganda kimdir? diye biraz merak ettim. Internet ortamında kurcalayınca ne buldum biliyor musunuz?
Ankaralı ve lise mezunuymuş. Enteresan olan, AKP’nin kurucu üyesi olması ve bir de TBMM'de 22. Ve 23. Dönem milletvekili olarak görev yapmış olmasıdır. Ayrıca ulaştığım bilgiler doğru ise, Ankara’da Recep Tayyip Erdoğan’ın oturduğu Keçiören’deki evin de sahibiymiş.
Şiddet sarmalı toplumun tüm kılcal damarlarına kadar sızmış.
Görüntüleri izleyen herkes, "İnsanlığımdan utanıyorum bunları gördükçe..." diyebilir şimdi.
Evet, bu tablo karşısında utanmamak mümkün değil mutlaka.
Ulusca utanmalıyız ve böylesi şiddet kokan tabloya karşı çıkmalıyız ama, şiddetin toplumda adım adım temelini atan, kılcal damarlardaki şiddet ruhlu tünelleri genişleten zihniyetin sorumluluğunu asla unutmamak gerekiyor bence.
Son olarak kaygımı da belirtmek istiyorum.
Saldırganlar tutuklandı ama barbarlık maalesef henüz bitmiş sayılmaz. Bitmeyecek de. Aradan birkaç hafta, belki de birkaç ay geçecek. Magandalar, bir gerekçeyle, serbest bırakılacak.
Onlar, yine toplumun damarlarında kol gezecek, öfke kusacak.
Mesele, sineği öldürmek değil, kirli bataklığı kurutmaktır bence.
Belki zordur ama, bataklığı kurutmak, ciddi bir mücadele işidir.
Bu işi, sürecin düzenini kurmuş olanlardan beklemek, sonuç vermeyecektir.
Bu sürece, toplumun kendisi, ulusal bir şuurla dur demelidir.
Yoksa bu oyun, kaldığı yerden devam edecektir.
Biraz sağduyu... Biraz özgüven... Biraz sorumluluk duygusu.
Gün, "Hepimiz hakem Halil Umut Meler'iz" diye haykırma günüdür.
Gün, sözünü ettiğimiz gerilimli 21 yılda, şiddete maruz kalanları ve elbette Soma Maden Faciası'nda yolda hak arayan bir maden işçisine tekmeler savuranları bir daha hatırlama günüdür.
Bu yumruk, o tekmelemeler, ülkede sistematik biçimde türetilen öfke, kindar ve tekmeleme kültürünün bir yeni halkasıdır.
Kemal Kılıçdaroğlu'nu şehit cenazesinde devlet yetkililerinin gözleri önünde linç etme kalkışmasının ruh ikizidir.
Bu gidişata dur demek lazım. DUR!
Kim diyecek, KİM!
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.