
Naim Babüroğlu
Bir devletin çöküşü
1979’da Sovyet Ordusu, Afganistan hükümetinin çağrısıyla Afganistan’a müdahale eder. Pakistan, bölgede lider olma ihtirasıyla komşusu Afganistan’ı nüfuzu altına almak ister. Bu amaçla... ABD’yle iş birliği yapar. Ve 4,5 milyona yakın Afgan sığınmacıyı kabul eder. ★★★ Pakistan’ın eğitip-donatarak, Sovyetler ordusuyla mücadele için Afganistan’a gönderdiği savaşçılar, kendisini de vuran bir canavara dönüşür. ★★★ Afgan sığınmacılar, Pakistan’da etkili bir güce ulaşır Hindistan’la yarışan Pakistan, etnik ve mezhep çatışmalarının süreklilik kazandığı, toplumda derin bölünmelerin yaşandığı bir ülke konumuna gelir. Toplum ve medya radikalleşir. Siyasi İslamcılık, Pakistan ordusunda ve diğer devlet kurumlarında yaygınlaşır. ★★★ Sığınmacıların Pakistan’ın toplumsal hayatını tehdit ettiği, ancak 30 yıl sonra anlaşılır. İş işten geçmiştir artık. O gün bugün, Pakistan bir daha gün yüzü göremez. ★★★ Türkiye, çok cesurdur... Pakistan’ın sığınmacı sayısını katlar. 2011’den itibaren uyguladığı sığınmacı politikasıyla, dünyanın en fazla göçmenini barındıran ülke olur. Ama, hiç endişesi yoktur... Geri dönüşü mümkün olmayan, 30 yıl eşiğini özlemle beklemektedir. ★★★ Endişesi hiç yoktur... Çünkü, ümmet anlayışı fırtınası, tüm sorunları çözmeye yetecektir (!).. ★★★ Milleti öldürüp, yerine bir Osmanlı ümmeti oluşturma çabası fırtına gibi eserken, Türkiye yüzyılın en büyük BEKA sorunlarıyla yüz yüze kaldı. Ekonomiden sosyal çöküntüye, beyin göçünden liyakat sisteminin yok olmasına ve dış politikadaki kayıplara... Her yeri kemiren yozlaşmaya... Yüzsüzlüğün yiğitlik olduğu, utanma duygusunun yitirildiği bir coğrafyaya dönüştü, Türkiye... ★★★ Ümmet arayışı ve Osmanlıcılık, gerçekleşme olanağı bulunmayan, hayalden öte bir macera yolculuğu... Osmanlı ümmetinin sınırları ne olacaktır? Egemenlik kimde kalacaktır? ★★★ Osmanlı ümmetini veya Türkiye’nin Müslüman birliği liderliğini kim kabul edecektir? Suudi Arabistan mı, neredeyse topraklarının üçte biri ABD üssü olan Katar mı, Mısır mı, başka bir Arap ülkesi mi? ★★★ Ümmetçilik ve Müslüman birliği hayallerinin kesinleşmiş tek bir sonucu vardır: O da, Pakistanlaşmak ve Afganistanlaşmak... ★★★ Müslümanların, bir halife etrafında toplanması rüzgârı da hayalden öte... Birbirini boğazlayan Arap ülkelerinin, bu halifeye nasıl itaat edecekleri sorusunun cevabı belli değil mi? ★★★ Atatürk, hilafetin kaldırılması aşamasında, kendisine halife olmasını önerenlere şöyle cevap verir: “Siz din bilginleri olarak, hilafetin devlet başkanı demek olduğunu, halifenin emirlerinin yerine getirilmesi gerektiğini bilirsiniz. Oysa, bütün Müslüman ülkelerin başında bulunan krallar, imparatorlar, benim emirlerimi yerine getirirler mi? Değeri olmayan, sanal bir sıfata sahip olmak gülünç olmaz mı?” ★★★ Bu çıplak gerçeğe rağmen... Yüz yıl sonra, “ümmet” fırtınasıyla yol alan geminin, artık su aldığı ve batma sürecine geldiği görülmedi mi? İhtiras rüzgarında kurulan hayallerin sonu, daima yıkımdır çünkü... ★★★ İslam coğrafyasının tek parlayan yıldızıydı Türkiye... Atatürk’ün stratejik öngörüsü sayesinde, laikliği bir ilke olarak kabul etti. İslam’ı anayasadan çıkardı, şeriatı yasal alan dışına koydu ve çağdaşlaşma yolunda hızla ilerledi. ★★★ Sonuçta... Müslüman ülkelerde yaygın olan kökten dinci yönetim sistemi yerine, Atatürk’ün kurduğu laik demokrasi örneği karşımıza çıktı. ★★★ Atatürk’ün laik demokrasi sisteminde, akılcılık ve bilim ön plandadır; “biat kültürü” değil, “sorgulama kültürü” gelişmiştir. Çünkü... “Sorgulama”, “biat” kültürünün düşmanıdır. ★★★ Müslüman ülkelerin çoğunda “biat” kültürü hüküm sürdüğünden; sorgulayıcı, analitik düşünme yeteneğine sahip, araştırıcı bireylerin yetişmesi mümkün değil. Çünkü hem eğitim sistemi hem de yönetim iklimi, zihinsel gelişmeye engel olan teslimiyetçi, dayatmacı, kaderci, sorgulama yeteneği bulunmayan “kul” yetiştirme hedefini güder. Yani... “Liyakat” yerine “biat”... ★★★ Hilafetçi ve ümmetçi grup, geçmişte ve günümüzde insanları aldatmak için hep dini duyguları kullandı. Kendi kardeşini öldürmek için zengin enerji kaynaklarını hoyratça harcayarak, Batı’dan silah satın alan bir cehalete özendi. ★★★ Mustafa Kemal, Osmanlı’dan kalan en büyük mirasın, çağdaşlaşmaya engel olan cehalet olduğunu anlar. 1 Kasım 1922’de, Meclis’te yaptığı konuşmada: “Osmanoğulları, zorla Türk Milleti’nin hâkimiyet ve saltanatına el koymuşlardır. Bu zorbalıklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdir. Şimdi de Türk Milleti bu saldırganlara isyan ederek ve artık dur diyerek, hâkimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor” diyerek, noktayı koyar. ★★★ 2003 yılından bugüne, 22 yılda 24 facia oldu. Resmi verilere göre bu facialarda, 54 bin 780 insan yaşamını kaybetti. Sorular, gizli bilgiler çalındı, sahte diplomalar ortaya saçıldı... İstifa eden yetkili sayısı kaç?.. SIFIR... SIFIR... SIFIR... ★★★ Çünkü... Liyakat: SIFIR... Çünkü, Adam kayırmacılık ve yozlaşma zirvede... ★★★ Bir devlet nasıl çöker derseniz... Başka bir şey yapmasına gerek yok derim...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.