M. Bedri Gültekin

M. Bedri Gültekin

Hedefe ulaşmanın üç şartı

            Seçimin 14 Mayıs’ta yapılacağı aşağı yukarı kesinleşti. Hızlandırılmış seçim takvimine göre Mart ayının başında süreç işlemeye başlayacak. Bu durumda önümüzde, Türkiye’nin önüne bir seçenek koymak bakımından çok fazla bir zaman kalmamış durumda.

            Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimini yaşayacağız ve seçimlerden sonra Türkiye’yi daha da zor günler beklemektedir.  Bu tespitte, geniş bir mutabakatın olduğunu görüyoruz. Görünen köy kılavuz istemez.

            Sorumluluk; Cumhur, Millet ve HDP etrafında oluşan ittifak dışında kalan Partilerin omuzlarındadır.

            Sorumluluğun gereği, bugün arayış içindeki Türkiye’nin önüne, seçimlerde bir çıkış yolunun olduğunu, somut olarak gösterecek bir sonucu almayı zorunlu kılıyor.

            Böyle bir sonucu elde etmenin bazı koşulları bulunmaktadır. Türkiye’nin önüne bir çıkış yolu koymak sorumluluğunu duyan herkesin bu koşulları dikkate alması önemlidir.

 

  1. SİSTEM DIŞI BİR PROGRAM

            Birinci koşul, sistemin önümüze koymuş olduğu seçeneklerden bizi ayıran net bir program ile ortaya çıkmaktır.

            Bu program; Tam Bağımsız Türkiye’yi hareket noktası olarak almalı, Laik- Demokratik Cumhuriyeti kararlılıkla savunacağını, ekonomik krizin pençesinde kıvranan halkı esenliğe çıkarmak için halkçı-devletçi, planlı, karma ekonomi modelinin uygulanacağını, sığınmacıları en kısa zamanda ülkelerine geri göndereceğini ve Başkanlık Sistemini değil Güçlendirilmiş Meclis Sistemi’ni uygulayacağını ilan etmelidir.

            Türkiye için çıkış yolu anlamına gelecek bu program, şöyle de ifade edilebilir: Türkiye’nin yeri Atlantik İttifakı değil, bir parçası olduğu Avrasya’dır ve bunun yolu Atatürk’ün Bölge Merkezli Dış Politikasını uygulamaktan geçer. “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar ülkesi olamaz!” Neo liberal serbest piyasa sistemi bugünkü krizin nedenidir. Stratejik sektörler kamulaştırılacak ve ülkenin kaynakları, milli ekonominin geliştirilmesini amaçlayan planlı ekonomiyle değerlendirilerek Türkiye ekonomisi ayağa kaldırılacaktır. Suriye başta olmak üzere ilgili ülkelerle görüşülerek sığınmacı sorununa köklü çözüm bulunacaktır. Türkiye’nin 200 yıllık demokratikleşme tarihinin ortaya çıkardığı yönetim biçimi; Milletimizin, seçtiği temsilcileri eliyle kendini yönetmesidir.

            Program genel ilkelerden oluşmalıdır. Ortak paydası Türkiye olan bütün Partileri ve çevreleri kapsamalıdır. Ayrıntıya girildi mi doğal olarak her Partinin farklı görüşleri vardır ve ortak bir zeminde buluşmak güçleşir.

 

  1. ANLAMLI BİR GÜÇ MERKEZİ YARATMAK

            İdeolojik olarak sadece kendimize yakın Partilerle bir araya gelerek oluşturacağımız birlikler, milletin geniş kesimlerini düşündüğümüz zaman, çok fazla anlam taşımaz. Unutmayalım ki sistem partilerinin en büyük propaganda konusu, kendileri dışında kalan seçeneklerin, fazla bir kuvvete sahip olmadıkları için bir şanslarının olmadığıdır. Ve bu söylemlerin, halkta ciddi bir karşılığının olduğu da bir gerçektir. Sistem içi seçeneklerin bir çözüm olmadığını bilen çok önemli bir seçmen kitlesi, sandığın kurulduğu gün diğer partilere bir şans tanımadığı için sonuç olarak “ehveni şer” tercihi yapmak durumunda kalmaktadır.

            Bu engeli aşabilmenin yolu sistem içi üç seçenek dışında kalan partileri, “sistem dışı bir genel program” etrafında birleştirmektir.

            En rahat anlaşabileceğimiz birkaç Parti ile bir araya gelip diğer partilere, ‘hadi siz de bizi destekleyin’ demek gerçekçi değildir. Hiçbir Parti kendisinin öznesi olmadığı bir oluşuma destek vermez.

            “Daha fazla Parti olursa sorun çıkar” gibisinden bir gerekçe ise doğru olmamanın ötesinde, söyleyen söz konusu Partiyi, daha en başından ‘kendi kalesine gol atmak’ konumuna düşürür. Böyle bir gerekçeyi ileri süren Parti’yi halk, en rahat anlaşabileceği Partilerle bile “sorun çıkar” gerekçesiyle uzak durmasını gördüğü zaman; “Türkiye’nin devasa sorunlarını nasıl çözecek” diye düşünür haklı olarak.

            Kendisini ideolojik olarak aynı yerde duran Partilerle sınırlayanlar ise gerçekte, ülkeyi yönetmek gibi sorunu, ciddi olarak önlerine koymamışlardır. İktidar sorunu aynı zamanda bir cephe (ittifak) sorunudur. Kendilerini sadece kendilerine benzeyenlerle sınırlayanlar hiçbir zaman iktidar olamazlar.

            Ortak paydası “Tam Bağımsız Türkiye ve Laik-Demokratik Cumhuriyet” olan herkesi birleştirdiğiniz zaman halkın dikkate alacağı güç merkezi ortaya çıkar.

 

  1. CUMHURBAŞKANI ADAYI

            Üçüncü olarak oluşturulacak bu sistem dışı seçeneğin halk içinde karşılığı olan bir Cumhurbaşkanı adayı bulması gerekiyor. Gerçekte Türkiye’nin yeniden Cumhuriyet Devrimi rotasına girmesinden yana çok önemli bir yurtsever (Kemalist–Sosyalist) birikimi bulunmaktadır. Ve bu birikimin seçkin temsilcileri vardır. Arkada kalan çalkantılı yıllarda kendini kanıtlamış, kendi alanlarında önemli bir birikimin sahibi, bagajında hesabını veremeyeceği hiçbir yük olmayan bu kişilerden Partilerin üzerinde uzlaşacağı bir isim, hem aday olmak için gerekli olan 100 bin imzayı rahatlıkla toplar, hem de sistem dışı ittifakın milletvekili seçimlerinde alacağı sonuca olumlu anlamda büyük katkısı olur.

            Cumhurbaşkanlığı sistemi; bilinen bütün mahzurlarının yanısıra, barajın söz konusu olmaması ve ikinci tura kalmanın aşağı yukarı kesin olduğu bir ortamda seçmene, seçimin ilk turunda gönlündeki adaya oy verme olanağını sunması açısından, Türkiye’nin önüne ihtiyaç duyulan “ümit ışığı”nın yanmasına olanak sağlayabilmesi açısından değerlendirilmelidir.

            Cumhurbaşkanı adayının, toplumun sadece bir kesimine hitap eden bir konumda olmaması da önemlidir. Farklı toplum kesimlerini, ideolojik olarak siyasi yelpazenin mümkün olan en geniş kesimlerine hitap edebilen ve birleştirici özelliği olan bir Cumhurbaşkanı adayı, günümüz koşullarında tarihi bir rol oynayabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar