Kemal Anadol
Dalya!
Bugün İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100. Yılını kutluyor, bunu heyecanla çarpan yüreklerimizde duyuyoruz. Ne mutlu İzmir’e, İzmirlilere, ne mutlu Türkiye’ye…
26 Ağustos günü başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos günü Dumlupınar’da Başkumandanlık Meydan Muharebesiyle zaferle sonuçlanmıştı. Yunan ordusu denize doğru çekilmeye başlamıştı. Atatürk’ün dediği gibi bu düzenli bir geri çekilme değil ricat yani bozgundu. Yunan birlikleri geri çekilirken girdikleri köyleri, kasabaları, şehirleri yakıyor, yenilginin intikamını masum halktan, çocuklardan, ihtiyarlardan alıyordu.
Savaş tarihinde görülmemiş bir hızla hareket eden TBMM Orduları, Başkomutan Mustafa Kemal’in “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” emrine uyarak dört yüz kilometrelik yolu on dört günde aşarak İzmir kapılarına dayanıyordu. Türk birlikleri, kente Ahmet Zeki Bey (Soydemir), Mürsel Paşa (Bakü) ve Albay Suphi (Kula) komutasında üç ayrı kol halinde giriyordu. Onları Mirliva Fahrettin Paşa’nın (Altay) başında olduğu 5. Süvari Kolordusu takip ediyordu.
Türk bayrağının Hükümet Konağı ve Kadifekale’ye çekilmesiyle İzmir, 3 yıl, 3 ay, 24 gün sonra büyük sevinç gösterileri ve gözyaşları arasında yeniden özgürlüğüne kavuştu.
İzmir’in 15 Mayıs 1919 günü Yunan birlikleri tarafından işgali, ülkeyi yasa büründürmüştü. Bu işgal Kurtuluş Savaşı’nın işaret fişeği olmuştu! İzmir’i kurtarmak için yeminler edilmiş, türküler yakılmıştı. Bunların içinde en çok karşılık bulan ünlü şairimiz Kemalettin Kamu’nun İzmir’e Tahassür (özlem, yanıp yakılma) şiiridir. Gelin bazı bölümlerini birlikte okuyalım:
O bağlar nerede bahçeler nerde? / Her akşam güneşin battığı yerde / Gözlerim İzmir’i arıyor anne / Şimdi bir kuş olsam kanadım olsa / İzmir’e giden yol eğer bu yolsa / Bir başıma bile giderim anne / Bir çetin bilmece sorsam Paşa’dan / Söylemem memleket bağışlamadan / Mutlaka İzmir’i isterim anne.
Hani İzmir için ilkler şehri denir ya… Bu 9 Eylül 1922 günü bir kez daha kanıtlandı. İzmir’in kurtuluşu aynı zamanda ülkenin kurtuluşuydu!
*
İzmir işgal altındayken Yunanistan seçimleri yapılmış ve Venizelos’un partisi büyük bir yenilgiye uğramış, hatta kendisi bile milletvekili seçilememişti. Peşinden halk oylaması ve Konstantin’in tahtına dönüşü… Konstantin İzmir’e Pasaport limanından değil, Karşıyaka’dan çıkmıştı. Bugünkü evlendirme dairesinin bulunduğu kıyılardan! Neden mi? Haçlı seferlerinde Kral Richard da İzmir’e buradan girdiği, ayak bastığı için! Konstantin hemen karşıdaki İplikçizade yalısına yönelmiş ve merdivenlere serilen Türk bayrağını çiğneyerek içeri girmişti.
İzmir’de görülmemiş sevinç gösterileriyle karşılanan Başkomutan Mustafa Kemal’e ikinci gün Karşıyakalılar bir araç armağan ederek şehre davet etmişlerdi. Araç iki yanındaki mızraklı süvarilerin arasında ilerleyerek İplikçizade yalısının önünde durdu. Gayet neşeli olan Mustafa Kemal’in yüzü bir anda asılmıştı. Nedeni merdivenlere serilen Yunan bayrağıydı. Sinirlenmişti; “Bu ne?” diye sordu. Kalabalığın arasından sıyrılan bir kadın “Paşam” dedi. “Konstantin de bu merdivenlerden Türk bayrağını çiğneyerek çıkmıştı!” Başkomutan “Kaldırın bunu” diye gürledi. “Konstantin bir yanlış yapmışsa onu tekrarlamam mı gerek! Bayrak bir ulusun simgesidir, yerlerde süründürülemez!”
İşte Atatürk farkı budur. Muzaffer orduların başında İzmir’e giren, ama yenilgiye uğramış bir ulusun onurunu çiğnemeyen bir asker, siyaset ve devlet adamı… Aynı olay bugün yinelense olacakları düşünmek bile istemiyorum!
*
1930’da Ankara’nın önemli bir konuğu vardır. Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos! “Bu kez barış elimi uzatmaya geldim” diyordu. 27 Ekim-1 Kasım tarihleri arasında konuk olan Venizelos’la Atatürk Ankara Palas’ta uzun süre görüştüler. Akşam onuruna Orman Çiftliği’nde otuz kişilik bir ziyafet verildi. Başbakan İnönü ile Türk-Yunan dostluk antlaşmasını imzaladı. Venizelos’un getirdiği bir kasa şaraba karşın Atatürk özel bir Ankara kedisi armağan etti. Kısa bir süre sonra Başbakan İsmet İnönü Atina’ya giderek ziyarete karşılık verdi.
1934 yılında ise tüm dünyayı şaşırtan bir olay gerçekleşti. Venizelos Nobel ödül komitesine yazdığı üç sayfalık Fransızca mektubunun sonunda şöyle diyordu: “1930’dan bu yana Yunanistan Başbakanı olarak Yakın Doğu’ya yeni bir dönem getiren ve barışı sağlayan Türk-Yunan Paktının imzalanmasından sonra, siz sayın Nobel ödülü saygın üyelerine, Mustafa Kemal Paşa’yı bu değerli ödüle lâyık görmekten şeref duyduğumu belirtir, adaylığını kabul etmenizi arz ederim. Saygılarımla…”
Ülkemizin gündeminde erken veya normal bir genel seçim var. Yunanistan’da ise Başbakan Mitsotakis ve Yeni Demokrasi Partisi’nin oylarının hızla düştüğü bir gerçek. Erken seçim söz konusu. Her iki ülkedeki iktidarların Türk-Yunan ilişkilerini sertleştirerek iç politikaya malzeme yapmaları ne kadar acı. Büyük devlet adamları Atatürk ve Venizelos’la, günlük siyasete göre yelken açan siyasetçiler arasındaki fark ne kadar büyük!
*
İzmir’in kurtuluşun 100. Yılında “DALYA” demenin kıvancını, gururunu ve onurunu tüm duyularımızla yaşarken, önümüzdeki çorbaya sinek düştü! Meğer İzmir’in kurtuluşu diye bir şey yokmuş! Maalesef bir dönem Gazi meclis TBMM Başkanlığını yapmış İsmail Kahraman 28 Ağustos 2022 günü böyle diyor: “İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül. Kim demiş? Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki!”
Fesli Kadir safsatalarından biri karşısından bizim bir şey söylememize gerek yok. Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü mezarından sesleniyor:
“Hadi canım sen de!”
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.