Hüseyin Özalp

Hüseyin Özalp

Türkçülerin faşizmle imtihanı

3 Mayıs’ın Türkçüler günü olmasının nedeni, Sabahattin Ali ile Nihal Atsız arasındaki kavgadır. Nihal Atsız’ın eski dostu Sabahattin Ali’yi vatan haini olarak suçlamasından sonra Ali hakaret davası açmıştır. Atsız'ın taraftarları davanın görüldüğü 3 Mayıs 1944 günü Ankara’da toplanarak gösteriler yapmıştır. İleriki yıllarda Alparslan Türkeş ve arkadaşları bugünü anmaya başlamış ve Türkçülük günü olarak ilan etmişlerdir. Ancak burada Sabahattin Ali-Nihal Atsız kavgasından çok Türkçülerin faşizmle imtihanından söz edeceğim.

Türkçülerin faşizm imtihanı, Reha Oğuz Türkkan’ın çıkardığı Ergenekon adlı dergide, “Faşizm tehlikedir” adlı yazısının yayınlanmasıyla başlamıştır.

Daha sonra Türkeş ile birlikte Türkçülük davasından tutuklanarak tabutlukta işkence görecek olan Reha Oğuz Türkkan, Almanya’da yaptığı incelemelerde, faşizmin amaçlarından birinin de Ortadoğu petrollerine ulaşmak için Türkiye’yi işgal etmek olduğunu düşünür.

Reha Oğuz Türkkan, kendi çıkardığı Ergenekon adlı derginin ilk sayısında rejimleri konu alan yazısında şunları söyler:

“Yurdumuzda yalnız komünist propagandası yapılıyor sanmak, büyük bir hatadır. Faşizmin her ülkede, günden güne atılan telkinlerini de unutmamalıyız. Düşman yalnız maddi silahlarla saldırmaz. İlkin maneviyatımızı zehirler. Mukavemet edemeyecek hale gelen vücudumuzu da sonra parçalar.”

Türk faşistlere uyarı

Görüldüğü gibi Türkkan, faşizmi de “düşman” kategorisinde değerlendiriyor. Aralık 1938 tarihli ikinci sayıda ise Reha Oğuz Türkkan daha sert yazı yazarak kendisinin susturulmak istediğini söyler. Türkkan’ın “Faşizm Tehlikedir” başlıklı yazısı şöyle:

“Kandaşlarım!

Avrupa seyahati dönüşümde bu hakikati bütün dehşetiyle anlamış bulunmaktayım.

Türkiye’de faşizmi ve bilhassa nasyonal sosyalizmi taklide kalkmak, fevkalade tehlikeli ve hainane bir teşebbüstür. Hatta nasyonal sosyalizm bizim için daha yakın ve daha korkunç bir tehlikedir.

Şimal faşistlerine aptalca hayran kalarak rejimlerini kopya ettiğimiz, faşizmin propaganda ve methiyesini yaptığımız gün, ölümlü tehlike tahakkuk etmiş olacaktır. Bu en büyük içtimai derdimizdir.

İşte kandaşlarım, bu korkunç durumu haykırmak, hakikati hala fark etmeyerek Türk faşist-vatanseverlerini uyandırmak isteğiyle bir makale yazmıştım. Fakat… Beni haykırtmıyorlar! Kardeşlerim… Susmak, belki de faşizmi yaymaktan daha büyük bir alçaklıktır.

Fakat bugün değilse yarın muhakkak o yazıyı okuyacaksınız! Hiçbir yabancı devletin Türk matbuatına karışma hakkı yoktur.

Biz Atatürk’ün izinde yürüyoruz. O bize: ‘Ne komünizm ne faşizm; ne sağ ne sol’ demişti!

Ergenekon yaşadıkça, daha doğrusu onun ruhu yaşadıkça, Atatürk’ün prensipleri ölemez!”

Reha Oğuz Türkkan’ın yazısında belirttiği gibi, faşizmi eleştiren yazısına müdahale edilmiş, basılması engellenmişti. Türkkan, yazısının engellenmesinde Almanya'nın baskısının etkili olduğunu ima ediyor. Röportajlarında da İnönü yönetiminin Almanya'dan çekindiği için bu eleştirilere izin vermediğini anlatır.

Türkkan faşizm ile ilgili uyarılarını derginin üçüncü sayısında da sürdürdü. Bu kez Roma’da faşizmin propaganda bakanlığının hariciye şubesinde yaşadıklarını anlattı. Kendisinin milliyetçi olduğunu anladıktan sonra büyük ilgi gösterildiğini anlatıyor. Konuştuğu yetkilinin kendisine Türkiye’de faşizmin yayılmasıyla ilgili telkinlerde bulunduğunu belirten Türkkan, ona verdiği yanıtı şöyle aktarıyor:

“Yazık Türkleri hiç tanıyamamışsınız. Bir iki sersem genç bulmuş olabilirsiniz. Paranın itişiyle faşizmden hoşlandıklarını ve propagandasını yapacaklarını belki size söylemişlerdir. Fazla ümide kapılmayın! Casus her memlekette bulunur. Faşizmden veya Nasyonal Sosyalizmden hoşlandıklarını söyleyen Türkler, birer alçak casustur. Onları yakaladığımız an tepeleriz! Biz öyle bir milletiz!”

Reha Oğuz Türkkan, faşizm ile ilgili yazılarına devam edemedi. Çünkü bu yazıların ardından Ergenekon dergisi kapatıldı. Belki de faşizme yüksek sesle karşı çıkan tek Türkçü’nün sesi kısıldı.

Reha Oğuz Türkkan’ın Ergenekon dergisindeki faşizm eleştirileri zaten Türkçü camiada olumlu yankı bulmamıştı. Hatta, Türkçü faşist tanımlamaları, “Susmak faşizmi yaymaktan daha büyük alçaklıktır” ve faşizmden hoşlandığını söyleyen Türklerin alçak casuslar olduğunu yazması rahatsızlık bile yaratmıştı.

Ergenekon dergisi kapatılınca bu kez Reha Oğuz Türkkan’ın ağabeyinin çıkardığı Bozkurt dergisinde Nihal Atsız da yazmaya başlar.

Türkkan, faşizm eleştirilerini artık kesmiştir. Derginin ilk sayısında sadece komünizm eleştirisi yer alır.

Bozkurt’un üçüncü sayısında ise faşizm propagandası başlar. Alman Profesör G. Lagrange’nin “Almanya’nın Zirai Kalkınma Siyaseti” başlıklı yazısında, Ziraat Vekili’nin köylünün büyük şefi olduğu onun altındaki şefliklerle ekicilerin askerleştirildiği vurgulanarak şöyle denmektedir:

“İşte Nasyonal Sosyalist zirai kalkınmanın bütün ruhu buradadır.”

Türkçülerin faşizmle imtihanı da işte böyle son bulmuştur.

Bozkurt gazetesinin ilk sayılarında Nihal Atsız, dönemin İçişleri Bakanı Faik Öztrak’ı hedef alarak, “Ey tek ciğeri alınmış bakan! Sen kendini şahin sanıyorsun ama bir sürüngenin tekisin, biz adamın gözünü çıkarırız" diye yazar. Reha Oğuz Türkkan, yazıları yayınlanmadan önce okumak istediğini söyleyince, “Sen kim oluyorsun!” diye ona da patlar. Atsız’ın yazısından dolayı Bozkurt dergisi de kapatılır.

Atsız, ardından Orhun dergisini yeniden yayınlayarak Türkkan'a, “Seni gidi Gürcü, Rum dölü, Yunan Tohumu, Selanik dönmesi, Arnavut p..i” gibi hakaretlerde bulunur.

Yıllar sonra Nihal Atsız’ın hocası Zeki Velidi Togan araya girerek onları tekrar barıştırır.  

İkinci Dünya Savaşı öncesi Türkiye, Almanya'ya yakın politika izlemiştir. Savaşın ilk yıllarında da Nazi Almanya’sı Rusya içlerine doğru ilerlediği için İnönü’nün Cumhurbaşkanlığında Türkiye ise savaşa girmese de belki Nazi işgali korkusuyla Almanya’ya yakın olmuştur. Türkçülerin büyük bölümü de Almanya’dan yanadır. Dolayısıyla Türkçülerin politikası, hükümet politikasıyla örtüşmektedir.

Ancak Almanya’nın gücünü kaybetmeye başlamasıyla Türkçüler de rejim için tehlikeli insanlar kategorisine girmişlerdir.

Tekrar barıştıktan kısa süre sonra Reha Oğuz Türkkan, eski dostları Sabahattin Ali ile kavgasında Nihal Atsız’a destek vermiştir. 3 Mayıs’ın Türkçülük günü ilan edilmesini sağlayan kadronun içinde yer almış ve Irkçılık ve Turancılık davasından tutuklanan 23 kişiden biri olmuştur.

Türkçüler, Sabahattin Ali’nin yazdığı ve Nihal Atsız başta olmak üzere dönemin Türkçülerini canlandırdığı “İçimizdeki Şeytan” kitabının adeta Irkçılık ve Turancılık davasının iddianamesi mahiyetinde olduğunu savunur.

Solcular açısından ise Nihal Atsız ile olan kavgası, Sabahattin Ali’nin öldürülmesine kadar giden karanlık sürecin başlangıcıdır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.