
Hüseyin Özalp
İki yüzlü siyaset ve Sırrı Süreyya olayı
Zaman makinası kurgusu gerçek olsa da zamanı tam iki yıl geri sarsak. Nisan 2023’e dönsek.
Manzara şu olurdu: Cumhurbaşkanlığı seçimine günler kalmış. Cumhur ittifakı ortakları AKP ve MHP, CHP ve Millet İttifakı ortaklarını Dem’lenmekle ve terörizme ortak olmakla suçluyor.
Erdoğan mitinglerinde, Kılıçdaroğlu’nu PKK’lılarla el ele tutuşturmuş montaj videoları oynatıyor. Millet ittifakına “Bunlar Abdullah Öcalan’ı, Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakacaklar” suçlaması yöneltiyorlar. DEM’i muhatap almak bir yana kapatılması, yok edilmesi gerektiğini haykırıyorlar.
Varsayalım ki Sırrı Süreyya Önder böyle bir ortamda, yani iki yıl önce ağır bir kalp ve damar rahatsızlığı sebebiyle hastaneye kaldırılmış olsun.
Acaba ne olurdu? Kürtlerle selamlaşmayı bile Dem’lenme ve terör olarak gören AKP ve MHP, Sırrı Süreyya Önder için ne yapardı? Kuru bir geçmiş olsun mesajını bile çok görürler miydi?
Zira İslam kültüründe küskünlerin barışmasını öngören dini bayramlarda bile DEM ile bayramlaşmayı çok görüyorlardı. Hadi o kadar da olmaz diyelim, kuru birer geçmiş olsun mesajı yayınlarlardı herhalde.
Ancak Cumhurbaşkanı yine özel uçaklar kaldırtıp en iyi kalp cerrahlarını seferber eder miydi? Cumhurbaşkanı yardımcısından MİT Başkanına, bakanlardan, valilere kadar bütün devlet pervane olur muydu?
Doktorlar elbette elinden geleni yapardı. Ancak Sırrı Süreyya Önder’in hayata tutunma şansı bu kadar yüksek olur muydu?
Televizyonda izlediğim Cemal Enginyurt, MHP’lilerin kendine mesaj göndererek “Sırrı Süreyya Önder’e de sahip çıkacak mısın?” diye sorduklarını anlatıyor. Enginyurt, “siz beni bırakın kendi genel başkanınıza bakın” diyerek çelişkiye dikkat çekiyor.
Tam bir iki yüzlü siyaset örneği.
İğneyi başkasına batırınca kendimize de çuvaldızın düşmesi normal. Gelelim muhalefet cephesine.
Sırrı Süreyya Önder hastaneye kaldırıldığı andan beri sosyal medya paylaşımlarını görüyoruz. Hastalık ve ölüm gibi konularda insanların cevap veremeyeceği, kendini savunamayacağı sözler sarf etmek, paylaşımlar yapmak bana doğru ve insani bir tutum gelmiyor.
AKP ve MHP’nin geçmişte CHP’ye DEM’e yaptığı linçi, barış görüşmelerinden dolayı bizim de DEM’e yapmamız büyük bir hatadır. Zaten amaçlanan da budur.
Bu görüşlerime pek çok kişinin katılmadığının da farkındayım. Buna rağmen kendimce doğru gördüğümü yazmayı sürdüreceğim.
Daha yakın zamanda vefat eden sanatçımız Volkan Konak hakkında içki içtiği için bir müftünün ettiği çirkin sözleri hatırlayalım. Hepimizin vicdanı sızladı.
Söz buraya gelince bir siyasi anımı aktarayım. 28 Şubat sonrası Fazilet Genel Başkanı Recai Kutan’ın mitinglerini izliyordum. İmam Hatipler ve başörtüsü yasağı nedeniyle Kutan, ANAP iktidarı ve Mesut Yılmaz’a ağır eleştiriler yöneltiyordu.
Miting alanındaki kalabalık birden, “Mesut bir gün öleceksin, imamın önüne geleceksin!” diye slogan atmaya başladı. Bu sloganlar kanımı dondurdu. İmam önüne gelen cenazeye ne yapacaktı ki? Bu nasıl bir kin nasıl bir vicdansızlıktı?
Oysa bizim kültürümüzde hastalık ve ölüm hallerinde insanların hakkında kötü söz söylenmez. Cenaze namazında kötü bilinen biri hakkında bile herkes susar, imam “nasıl bilirdiniz?” diye sorunca nezaketen “iyi bilirdik” denir. Bir arkadaşım zalimin zulmü söylenir diyor, bu kabul edilebilir bir mazeret elbette. Ancak bunu bile hakaret ve küfür olmadan yapmak gerekir.
Çanakkale Savaşı’nı hatırlayın, karşılıklı anlayış çerçevesinde ateşkes yapılıp iki tarafın da yaralıları ve ölülerini toplaması, yaralıların tedavisi ve ölenlerin defnedilmesi sağlanırdı.
İki yüzlü siyaset ülkemi o hale getirdi ki artık birbirimize, savaşta düşmana gösterdiğimiz tahammülü bile gösteremiyoruz.
Soma’da madencilerin hakkını savunan Avukat Selçuk Kozağaçlı tahliye ediliyor, bir gece evinde kalmadan tahliye eden hâkim verdiği kararı değiştiriyor tekrar cezaevine konuyor. Adalete dair en ufak umudumuzu bile hoyratça çiğneyip atıyorlar.
Bunu yazdığımda sinirlenerek tüylerinin diken diken olduğunu söyleyenler çıkıyor. Soma’da yaşanan maden faciasının ardından, Cumhurbaşkanı’nın “İsrail dölü” dediği videolar hala hafızalarda. Ölen madencilerin acılı yakınlarını yerlerde tekmeleyen danışman yurtdışına ataşe olarak atanıp ödüllendirilirken, madencilerin ve yakınlarının haklarını savunanlar hapislerde çürütülüyor.
Hiç olmayacak bir şey gibi gelebilir ama DEM’liler ve Zafer Partililer birbirine hakareti ve küfretmeyi bırakmadıkça, biri Ümit Özdağ’ın diğeri Selahattin Demirtaş’ın hapiste tutulmasına sevinmeyi bırakıp haksızlığa itiraz etmedikçe zulmün değirmenine su taşımaya devam edeceğiz.
Zira sosyal medyada, muhalefete yönelik “bunların hepsini içeri atalım bir daha güneş yüzü görmesinler” mesajlarından geçilmiyor. Yani “birleşik muhalefet cephesi” hayata geçirilemezse, bugün bana yarın sana… Böyle sürüp gider.
DEM’e gelince, terörle arasına mesafe koyamaması, iktidarın da bu sorunu sürekli kendi çıkarları doğrultusunda kullanması, zalimden medet ummasına ve bir uçtan öbür uca savrulmasına neden olmaktadır. Yani iki yüzlü politika o cenah için de geçerlidir.
İktidar muhalefete düşman hukuku uyguladığı için zamanla herkesin şirazesi kaçmakta; dünün düşmanı dost, dünün dostu düşman olabilmektedir. Bundan kurtulmanın yolu savrulmadan, düşmanlaştırana karşı birlik olabilmektir.
Milliyetçilik, etnik köken, din ve mezhep üzerinden yapılan siyaset, en ilkel siyaset tarzıdır. İnsanları etnik, dini, mezhepsel açılardan parçalayıp ötekileştirir, toplumun asgari müştereklerini ve çimentosunu dinamitler. Din, Allah, kitap vatan, millet, bayrak hamaseti yaparak kutsal duyguları istismar ederseniz, insanların ağzındaki lokmayı alsanız bile umurunda olmaz, sesi çıkmaz. Toplumun ortak değerleri ve kutsalları siyasetin istismarından mutlaka çıkarılmalıdır.
Ülkemiz bunun acı tecrübelerini yaşıyor ve toplumdaki yansımaları 12 Eylül öncesi kamplaşmadan daha ileri boyutlara taşındı. Toplum, artık bu ilkel siyaset yöntemini terk etmeli din, milliyet, etnik köken sömürüsü ile yürütülen siyasete pirim vermemelidir. Bize bunu reva görenleri silkinip sırtımızdan atmalıyız.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın, “Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun. Olursa bir şikâyet ölümden olsun” dediği memleketi istiyorum.
Çok şey mi istiyorum? Ölümden bile şikâyet yerine hakaret çıkaran ülkemde…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.