Hüseyin Özalp

Hüseyin Özalp

Hile ve sahtekarlıkla peygamber olunur mu? Ortadoğu ahlakının inançsal kökenleri

Hile ve sahtekarlıkla peygamber olunur mu?

Ortadoğu ahlakının inançsal kökenleri

 

Ortadoğu toplumlarının büyük çoğunluğunu Yahudi, Süryani ve Araplardan oluşan Sami kökenli uluslar oluşturmaktadır. Ortadoğu coğrafyasına, bu toplumların inanç ve kültür yapısı damgasını vurur.

Öncelikle vurgulamak istediğim, bu yazıda aktaracağım olaylar Tevrat kaynaklıdır.

Tek tanrılı dinlere kaynaklık eden Musevilikte, Peygamberlik babadan oğula geçen bir müessesedir. İbrahim, Tanrı ile sözleşmesini oğlu İsmail üzerinden yapmak ister. Ancak İsrail’in ırkçı tanrısı, Mısırlı cariye Hacer’den olma İsmail ile sözleşme yapmak istemez. İbrahim ile baba bir kardeş olan ve çoktan 90 yaşını geçen Sara’ya doğurganlık vererek İshak’ın doğmasını sağlar ve sözleşmesini tamamen İbrani kökenli olan biriyle yapar. İsmail’e ise teselli ikramiyesi olarak “soyunu büyük bir ulus yapma” sözü verir. İsmail’in soyunu Arap toplumu temsil eder ve Hz. Muhammet’in kökeni ona dayandırılır.

İshak peygamberliğinin son günlerinde iyice yaşlandığını, gözlerinin artık görmediğini belirterek büyük oğlu Esav’ı yerine uygun görür. Esav’ı çağırır ve gidip bir hayvan avlamasını, ondan güzel bir yemek yapmasını ve ardından onu kutsayacağını söyler. Esav, güçlü yapılı, avcı, vücudu kıllı biridir. Hemen babasının talimatı uyarınca teçhizatını kuşanarak ava çıkar.

İshak’ın eşi Rebeka bütün bunları duymuştur ve daha fazla sevdiği oğlu Yakup’un peygamber olmasını istemektedir. İshak’ı çağırarak babasının sözlerini anlatır. Ardından gidip iki oğlak keserek getirmesini ister. Güzel bir yemek pişireceğini ve gözleri görmeyen babasına giderek Esav olduğunu söylemesini, kendisi için avlandığını belirterek kutsanmayı istemesini söyler. Yakup’un buna tepkisini Musevi cemaati tarafından Türkçe’ye çevrilen Tevrat’tan aktaralım:

“Fakat ağabeyim Esav kıllı biridir. Ben ise pürüzsüz ciltli biriyim. Ya babam bana dokunursa? Sahtekar olduğumu düşünecek! Bu durumda üzerime Beraha (dua ile kutsanma) değil lanet getirmiş olurum!”

Rebeka, sana gelecek olan laneti üzerime alıyorum diyerek oğlunu ikna eder. Esav’ın elbiselerini giydirir, ellerinin üzerini oğlak kıllarıyla kaplar ve babasına gönderir. İshak başlangıçta sesinden şüphelense de elbiselerini koklayarak ve ellerine dokunarak ikna olur ve Esav niyetine Yakup’u kutsar. Böylece Tevrat’ta kendisinin de söylediği gibi “sahtekarlıkla”, babasını kandırmak suretiyle peygamber olur.

Esav döndüğünde iş işten geçmiştir, babası da olanları anlamasına rağmen artık Yakup’un kutsandığını belirterek elinden bir şey gelmeyeceğini söyler. Esav bunun üzerine Yakup’u öldüreceğini söyleyerek onu aramaya başlar.

Rebeka işin ciddiyetini anlayınca Yakup’u, Haran’daki ağabeyi Lavan’ın yayına gönderir. Orada kalmasını ve onun kızlarıyla evlenmesini öğütler. Başka milletlerden kadınlarla evlenmemesi için sıkıca tembihler.

Yakup’un dayısı Lavan ile yaşadığı olaylar da ibretliktir. Tevrat’ta uzun ve detaylı anlatılan bu olayları kısaca özetleyelim. Yakup, Haran’a geldiğinde dayısı Lavan’ın küçük kızı Raşel’i beğenir. Dayısı, yedi yıl kendisine çalışması şartıyla kızını vereceğini söyler. Yedi yılın sonunda Yakup’u kızıyla evlendirir. Ancak Yakup gerdek gecesi Raşel ile değil ablası Lea ile evlendirildiğini anlar. Dayısı itirazları karşısında “Bizde büyük dururken küçük kız verilmez” der ve yedi yıl daha çalışması karşılığında küçük kızını da vereceğini söyler. Yakup yedi yıl daha çalışarak diğer kız ile de evlenir.

Yakup’un işi, dayısının koyun ve keçi sürülerini gütmektir. Dayısı onunla düz renkli yavruların kendisinin benekli ve çizgililerin Yakup’un olacağı şeklinde bir anlaşma yapar. Yıllar içinde Yakup öyle bir ince ayar çeker ki dayısının sürüsü giderek azalarak zayıf ve çelimsiz kalmış, kendi sürüsü ise giderek çoğalmış ve sağlıklı ve güçlü hayvanlardan oluşmuştur. Yakup giderek zenginleşmiş, dayısı işin farkına vardığında iki eşini ve sürüleri alarak kaçmıştır.

Aynı Yakup daha sonra Tanrısıyla güreşe tutuşacaktır. Tanrı, Yakup’u yenemeyince hile yaparak uyluk kemiğine vurup etkisiz kılacaktır. Museviler bugün bile bu yüzden uyluk kemiği üzerindeki siniri yemezler. Tanrı, Yakup’a, “Bundan sonra senin adın İsrail olsun” demiştir. İsrail, Tanrı’nın yenemediği adam manasına gelir. İsrail daha sonra sadece Yakup’un ismi olmaktan çıkmış, bir ulusun ve ülkenin ismi haline gelmiştir.

Musevi din adamları, Tevrat’taki tek kelimenin bile derin ve bizim idrak edemeyeceğimiz manalar içerdiğini söyler. Musevilik dahil bütün dinler sorgulama ve eleştiri yolunu kapatmıştır. Hile ve sahtekarlıkta bile insanlar Tanrı’nın hikmetini aramıştır.

Tevrat’ın vahiy olarak kabul edilecek kısımlarından biri Musa’ya gelen on emirdir. Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın gibi kurallar getiren on emir, Musevi toplumu yani ümmet için geçerlidir. Diğer toplumlar ve farklı inançlara mensup olanlar için ise akla, mantığa, vicdana sığmayacak barbarlıkta emirler yer almaktadır. Musevi olmayanın kanı, canı, malı helaldir. Tanrı, diğer toplumları ve onların tanrılarını perişan edeceği sözünü verir. Sadece İsrail’in tanrısı olma iddiasındadır ve diğer toplumlar ve ilahları düşmandır. İsrail’in Tanrısı, diğer tanrıları reddetmek, yok saymak yerine onlarla savaşır. Tek tanrılı din iddiası da bu aşamada ciddi bir sorgulama gerektirir.

Tek tanrılı diğer dinler özellikle İslamiyet, Musevilikten kaynaklanan temel bazı bilgi ve esasları kabul etse de çelişkili bölümleri “tahrif” edilmiştir diye reddeder.

İsa’nın öğretisi ise zaten, Yahudi din adamlarının gelenek ve uygulamalarına karşı bir başkaldırıydı. İsa, bu nedenle Tanrı’nın daha önce Yahudi toplumu ile yaptığı ahiti iptal ederek yeni ahiti tüm insanlık ile yapacağını açıklamıştır.

Din ve inanç özgürlüğü en temel özgürlüktür. Din ve inanç özgürlüğüne müdahale kabul edilemez. Aynı şekilde dinin ve doğmaların (nas) devlet yönetimine müdahalesi de kabul edilemez. Ortadoğu kuşkusuz bugün bu ayrımı yapamamanın sancılarını yaşamaktadır.

Çağdaş toplumlar, insanlığın yaşadığı büyük acılar ve tecrübelerden sonra devlet yönetimi ile dini ayırma yolunu seçmiştir.

Türkiye de yüz yıl önce bu yolda büyük adımlar atarak, Ortadoğu ve Ortaçağ karanlığından uzaklaşmayı tercih etmiştir.

Bugün yaşadığımız olumsuzlukların büyük bölümü, akıl ve bilim yolundan giderek uzaklaşılmasından kaynaklanmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.