Erol Çevikçe
YETTİ ARTIK
Türkiye’de, 1950’den beri, iki (27 Mayıs 1960-12 Eylül 1980) Silahlı iki (12 Mart 1971-28 Şubat 1997) silahsız “askerî darbeye” karşın, laik demokrasi, övünülebilir bir yol almıştı. Ta ki, AK Saray Külliyesine(!) taşınan AKP’li Cumhurbaşkanı, kurgu olduğu sonradan ortaya çıkan Ergenekon suçlamalarıyla askerlerin elinden “devlet vesayetini” ve yargının elinden de “adalet yetkisini”, kendine alana kadar. Millet değil ümmet özlemiyle başlayan AK Saray döneminde ise, devlet yönetimi (kadroları) hızla, Partili Cumhurbaşkanının (kimilerine göre Tek Adamın) eline geçti. Daha doğrusu, devlet vesayeti Genelkurmay Başkanlığından, AK Saray Külliyesine el değiştirdi Vesayet, özünde “korku” içerir. Ve insanoğlunun varoluşundan bu yana, başta “dinlermezhepler” ile birlikte çoğu “siyasal iktidarların” en etkin silahı oldu. Özellikle 2. Dünya Savaşından sonra, temelinde “hak, özgürlük ve eşitlik” olan demokrasiyi, bütün kurum ve kurallarıyla özümseyen ülkeler, bu korkuya dayalı devlet vesayetini tasfiye edebildi. Elbette bunun asıl nedeni de, ekonomide sanayileşmeyi becermiş ve tam istihdam düzeyine çıkmış olmalarıdır. Yine bu nedenledir ki, sosyal adalet içinde ekonomik kalkınmasını gerçekleştirememiş Türkiye gibi ülkelerde halkın özverisiyle emekleyen o demokrasi, kurum ve kurallarıyla bir türlü yerleşemedi. AKP ve Lideri işte o nedenle yani 2000 krizi sayesinde 2002 seçiminde yüzde 34,6 oyla (kullanılan oyun üçte biri, toplam oyun beşte biri ile) iktidarı ele geçirmişti. Ve arkasından da, özellikle aydın geçinen 2. Cumhuriyetçilerin beklentisini kullanarak, “normalleşme”, “demokratik açılım” ve “Avrupa Birliği üyeliği” savlarını gerekçelendirerek 2010 Anayasa değişikliğini yüzde 50 buçuk oyla sandıktan çıkardı. Öylece de, demokratik yapının temel taşını (TBMM’yi) aşmasına ve devletin vesayetini tek elden kullanmasına giden yolun kapısını (AK Saray Kararnameleri ile) yalnızca kendisi için açmış oldu. Seçmenin yarısının, yurttaşın çoğunluğunun sırtında artan baskı ve ödüllendirmeye(!) karşın uygulanan akıl ve bilim dışı “nas” ile hazineyi boşaltma modeli, ulusal ekonomik ve mali yapıyı sonunda dost-düşman demeden ele-güne muhtaç duruma getirdi. Laik demokratik cumhuriyetin 2. yüzyılının arifesindeki bu olağanüstü olumsuz ortamda gidilecek seçim, Halk için 2.KURTULUŞ’A, AK Saray için BİTİŞ’E dönüştü. Ne var ki, bu cefakâr ve vefakâr halk, “ELİNİ VERMEK için ERDEMLİ, OMURGALI ve YÜREKLİ bir KENDİNDEN’İ aramaktan yorgun düştü. O ittifak, bu ittifak, 6’lı masa, o vaat, bu söz derken şimdi de susturulma, bilgi ve haber alamamayla karşı karşıya kaldı. Kimi ABD’de geziyor, kimi parti-parti dolaşıyor, kimi o TV-bu TV koşturuyor.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.