TÜRKİYE’NİN MENFAATLERİNİ KORUMAK MI?

2018 seçimi öncesi AKP Genel Başkanı demişti ki, “Siz beni seçin (TBMM’nin üstünde tek yetkili yani kanunlarla değil, kararnamelerle her alanda karar alabilecek Partili Cumhurbaşkanı yapın) ne pahalılık kalır ne işsizlik ne de terör”. Başka bir deyişle, “Seçimden sonra ne işsizlik, ne pahalılık ne de şehit anaları kalacak, Tek Adamlık sistemi sayesinde önümde meclis ve muhalefet engeli kalmayacak, sorunları tez elden çözme gücüm olacak” diye söz vermişti! Seçim yılı 2023’e girerken yani tam 4 yıl sonra, laik Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları, geçmişte hiç görülmemiş pahalılık, işsizlik ve umutsuzluk içine düşürülmüş durumda. Ülkede birlik ve dirlik kalmamış, devlete güven bitmiş, partizanlık almış başını gitmiş, halk kendi ülkesinde adeta yabancı baskısı yaşıyor. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, ülkenin bu duruma gelişteki birincil ve en önemli neden, ABD’nin Büyük Ortadoğu Planına (BOP) güvenerek, Arap (özellikle Sünni İslâm dünyasının) liderliği sevdasıyla, Suriye’de bulaştığı çıkmazdır. Barış için bu son dense de, kamuoyunda “Harekât” adlarının biteceğine inanan kimse kalmadı. AK Saray bu imajı karşılamak için sözcüsü bir yazara şunları yazdırmak gereksinimi duymuş olmalı: “Partili Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, savaşmak gerektiği zaman savaşan, barışmak gerektiği zaman barışmayı bilen bir lider. Önemli olan, savaşmak ya da barışmak değil. Önemli olan savaşırken de barışırken de, Türkiye’nin menfaatlerini korumaktır”. Demek ki, önemli olan ne imiş? “Türkiye’nin menfaatlerini korumak”. Sormak herkesin hakkı: Hangi menfaat kaldı ki, 3-5 Milyar için küçük-büyük el uzatmadığımız ne Emir kaldı ne darbeci General. Ülke menfaati için ders alınacak bir diplomasi ustasının sözünü ve bir de (sabrınızı zorlayarak) bir filmi bir kez daha özetleyeceğim: Prof. Haluk Ülman diyor ki, “1- Dış politikada duygusal düşüncenin, beklentinin ve kararların yeri yoktur. 2- Bulunduğunuz zaman dilimi içindeki güçlü ülkelerin çıkarlarını, kendi çıkarlarınızla çatıştırmamanın yolunu bulmalısınız”. Barışçı dönüş artık çok uzak. AKP (AK Saray) açısından her ne hesap ve öngörüyle olursa olsun, Suriye’ye girerken nasıl ve ne zaman geri dönüleceğinin hiç düşünülmediği gün gibi belli. Karşı çıkanların başından beri söylediği (bataklık) eleştirisi de, gerçek oldu. Yığınağı tırmandırarak Sofi mutabakatına dönüş sağlanacağı zan edilmişti. AK Saray, Astana ve Moskova’da verilen sözlerde durulmadığını, sonunda kabul etti. Beyaz Sarayın eski deyişle Peyk devletçiği PYD’nin, Kremlin yanlısı Esad’ın Suriye’sini yarıdan paylaştığı artık bir gerçek. ABD Vietnam’dan aldığı dersi, Irak ve Suriye başta olmak üzere Orta Doğu’da (bizi de katmalıyız) sıkı çalışmış gözüküyor.  Lyndon Johnson, ABD tarihinin en acı olayı olan Vietnam savaşını tırmandıran ve 20. yüzyılın en kanlı savaşı olarak ABD'nin utanç belgesi haline gelmesine neden olan Başkan olarak tarihe geçmiştir. Johnson'ın yaşamının son dönemini konu alan bir film çevrilmişti. Başkan’ı gerçeğe uygun anlatıyordu. Suriye’deki bu sıcak günlerde isterdim ki, başta liderler, savaşın sorumluları bu filmi seyretmiş olsunlar. Herkesin çıkaracağı önemli dersler olduğuna inanıyorum. Dersi anımsatmak için işte o filmde, savaşın tırmandırıldığı günlerde, Beyaz Saray'da yaşananlarla, Başkan Johnson'ın iç dünyası yansıtılıyor. Önceki başkanlardan Baba Bush gibi Johnson da Teksaslıdır ve kovboy şapkası ile özdeştir. Ancak petrol zengini Bush'tan sınıfsal olarak farklıdır. Bir anlamda kasabalı Teksaslıdır. Alt ve orta sınıf Amerikalının sevdiği, halk adamı bir politikacıdır. Kennedy'nin başkanlık seçimlerinde bu niteliği ve oy gücü dolayısıyla başkan yardımcılığını elde etmiş bir politikacıdır. Ancak, Başkan olduktan sonra, mağrur ve güçlü Kennedylerin tersine Washington'daki derin ve zinde güçler karşısında eziktir. Beyaz Sarayın en önemli konusunun Vietnam olduğu o günlerde Johnson, savunmanın başında olan Robert McNamara gibi üstün zekâlı ve hırslı kişilerden kurulu bir kadroyla çalışıyor. Bu kadro, Başkanı "daha çok asker, daha çok silah ve daha çok para" diye tam bir baskı altına almış. Savaş kuzeye doğru hızla tırmandırılıyor. Kitle imha silahları ve yoğun B2 bombardıman uçakları ile Vietnam yeşillikleri kızıla dönüyor. Bugün-yarın kesin sonuç derken, ABD gittikçe batağa saplanıyor. Ta ki, Johnson’un Demokrat Partisi 1968 başkanlık seçimini yitirene kadar. Film orada bitiyor. Gelelim o seçim sonrası gerçekte olanlara; 1968 seçimini kazanan Cumhuriyetçi Richard Nixon, savaşı bitirme vaadi ile geldiği Beyaz Saray'da, giden Başkan Johnson'u ağır şekilde suçlayarak göreve başladı. Ve -neden girdik Vietnam’a- diyerek savaşı sona erdirmeye yöneldi. Sonuçta, 58.193 ölü ve 153.363 yaralı Amerikalının ve yaklaşık askersivil 1,5 milyon Vietnamlının yaşamına mal olan savaş, ABD tarihinin en kanlı sayfalarından biri oldu. 2019 İstanbul seçimini yitirene kadar hep güvendiği ama artık kapıldığı o sandık korkusu, başta Saray olmak üzere AK Partiyi batıdan doğuya sarmış durumda. Dileriz halkın sandıkta vereceği karara boyun eğilir de Türkiye Cumhuriyeti ülkesi ve yurttaşı ile en geç 2023 seçiminden sonra, laik demokratik cumhuriyet yoluna sağ-salim devam eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.